5 Haziran 2010 Cumartesi

FAYDALI BİLGİLER


 BAL ARISI BALI  NASIL  YAPAR?
Burhan Bursalıoğlu
Tabii ki sadece insanlar yesinler diye değil. Bal arıları eşek arılarından farklı olarak kışı koloni halinde geçirirler. Koloni kış uykusuna yatmaz ama bir salkım gibi kümeleşir. Bu şekilde kış süresince sıcak ve aktif olarak kalabilirler. Bunun için de önceden, yaz aylarında yeterli miktarda bal depo etmeleri gerekir. Ortalama bir kovanın kışlık bal ihtiyacı 9-13 kilogram kadardır.

Bal arılarının bal yapma kapasiteleri ise uygun yer bulabildiklerinde bundan çok daha fazladır. İşte arıcılığın felsefesinde de bu yatar. Sen arılara imkan sağla, onlar da hem kendileri hem de senin için bal üretsinler.

Arılar kendilerine yetebilecek miktardan 2-3 kat fazla bal üretebildiklerinden arıcılar da kovana şekerli şuruplar koyarak onlara bu ortamı hazırlarlar. Arılar da sonradan ellerinden alınan bu ürün fazlasını dert etmezler.

Arıların balı çiçeklerden topladıkları nektarı ağızlarındaki bir emzimle birleştirip altıgen biçiminde balmumundan yaptıkları hücrelere depoladıklarını biliyoruz.

Bu karışımın su oranının yüzde 17′ye kadar düşmesini bekledikten sonra hücrelerin ağızlarını yine bir balmumu tabakası ile kaplarlar. Artık arıcı için mahsul zamanı gelmiştir. Ağzı kapalı hücrelerdeki bal hiç bozulmaz, saklama zamanı süresizdir.

Arılar böcek dünyasının en gelişmiş sosyal hayatına sahiptirler. İşçi arılar dünyaya geldikten sonra bir ay içinde kovanda bir iki günlük sürelerle temizlik, larvaları besleme, balmumu yapma, yiyecek taşıma, muhafızlık gibi değişik görevler yaparlar. Sonra uçuş başlar, çiçekler ziyaret edilir, nektar, polen ve su toplanır.

İşçi arılar çalışma mevsiminde 4-8 hafta yaşarlar. Kış mevsiminde ise arkadan gelen gençler olmadığı için ömürleri 5-7 ay sürebilir. İşçi arılar dişi olmalarına rağmen kısırdırlar, yavru yapma yetenekleri yoktur.

Arılar polenleri, su ile karıştırıp larva halindeki yavruları beslemek için toplarlar. Bir arı kovandan 7 kilometre uzağa gidip, geri dönebilir. Ancak arılar normal olarak kovanlarından ortalama bir kilometre kadar uzaklaşırlar.

Arılar bu yolculuklarında yollarını güneşin pozisyonuna göre saptarlar. Ayrıca yer kürenin manyetik alanına karşı da hassastırlar.

Gözleri polarize ışığa karşı o kadar hassastır ki çok kalın bir bulut tabakasının ardından gelen zayıf bir güneş ışığıyla bile kötü havalarda yollarını bulabilirler.

Arılar geceleri ortadan yok olurlar ama uyumazlar. Gece boyu hareketsiz kalarak enerjilerini ertesi günkü yoğun işler için biriktirirler.

Arılar renklerin çoğunu görürler. Işık dağılımında mavi ve ona yakın renkleri daha iyi görürler. Ultraviyole ışınlarına karşı da çok duyarlıdırlar. Ultraviyole ışınlarını çok yansıtan çiçekler onlara daha parlak görünür. Kırmızı rengi hiç ayırt edemezler.

Bize bu derecede faydalı olan arılar etrafımızda dolaştıklarında veya balkonda kahvaltı sefası yaparken reçel tabağına konduklarında çoğu insan huzursuz olur. Bunun nedeni minik arının sokma tehlikesidir.

Halbuki arılar sadece iki durumda canlılara saldırır ve sokarlar:
1) Kolonilerine bir tehdit olduğunda korumak için;
2) Korkutuldukları zaman. Bu nedenle arı kovanlarına çok yaklaşmamanız, el kol hareketleri yaparak hızlı hareket etmemeniz önerilir.

Arılar insanı soktuktan sonra genellikle ölürler, çünkü arı tarafından sokulan insan ani bir hareketle arıyı fırlatınca arının iğnesi ile beraber zehir torbası ve ifrazat bezi de yırtılarak arıdan ayrılır ve soktuğu yerde kalır.

İlginçtir ki bu kalan zehir torbasındaki kaslar arıdan ayrılsalar bile zehri pompalamaya bir süre devam ederler. Bu nedenle tırnağın ucu ile bir an evvel iğneyi soktuğu yerden çıkarmakta fayda vardır.

Arı zehrine alerjisi olan kimselerde arı sokmaları ağır tepkilere hatta ölüme yol açabilir. Buna karşın arı zehri bazı ağrılı hastalıkların özellikle romatizmanın tedavisinde kullanılır.

1 Haziran 2010 Salı

GÜNCEL



BAŞBAKAN, ATATÜRK GİBİ "FİLİSTİN'E EL 


SÜRÜLEMEZ..." DEMENİ 


BEKLİYORUZ!
 
Bugün, 31 Mayıs 2010... Bugün İsrail, çirkin yüzüyle bir kere daha sırıtarak gerçekten TERÖRİST BİR DEVLET olduğunu tüm dünyaya göstermiş, silahsız ve savunmasız insanlara saldırmıştır... Dünya tarihinin en çirkin ve aşağılık olaylarından biri olan bu saldırda ölenlerin büyük çoğunluğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞIDIR. 600 yıllık bir imparatorluk mirasçısı, dünyadaki ilk bağımsızlık savaşının galibi TÜRKİYE bu tarihi aşağılamaya sessiz kalmamalıdır....

Ama gelinen noktada eğer Başbakan Tayyip Erdoğan ONE MİNUTE'un arkasındaysa, gerçekten biraz olsun MİLLİ HİSLERE sahipse ve gerçekten Türkiye'nin ve masum Filistin'in onurunu, namusunu korumak istiyorsa ATATÜRK'ÜN 1937 yılında, İngilizlerin Filistin'e saldıracaklarını açıklamaları üzerine dünya basınına yaptığı "FİLİSTİN'E EL SÜRÜLEMEZ" açıklamasına benzer bir açıklama yapması ve bunun arkasında durması gerekir....


BAKIN, ATATÜRK 1937 yılında MÜSLÜMAN FİLİSTİN'İ NASIL SAVUNMUŞTU.

İşte Atatürk'ün FİLİSTİN'E saldıracak ülkelere yönelik açık tehdidi:

"Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür.Arapların arasında mevcut olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa bir kaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyet’in mukaddes yerlerini Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyet’e lakayt olmakla itham edildik.Fakat bu ithamlara rağmen Peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hâkimiyetinde kalmasını temin için hemen bu gün kanımızı dökmeye hazırız.

Cedlerimizin, Selahaddin`in idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hâkimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek kadar bu gün, Allah`ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğinden şüphemiz yoktur.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Arapça yayın : “Bombay Cronicle 27.07.1937 münteşir”
Türkçe yayın: Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi

Evet Sayın Başbakan, uluslararası hukukta savunmasız ve silahsız insanlara yönelik saldırı SAVAŞ NEDENİDİR.... Biz sizden İSARİL'LE SAVAŞ ÇIKARIN isteğinde bulunmuyoruz; ama TÜRK TARİHİNİN en ciddi iki aşağılamasından biri olan (diğeri ÇUVAL OLAYI) bu saldırıyı, ATATÜRK'ÜN KURDUĞU ÜLKENİN BAŞBAKANI OLDUĞUNUZU TÜM DÜNYAYA GÖSTERECEK BİÇİMDE KINAMANIZI VE BU KONUDA GEREKEN EN SERT YAPTIRIMLARA BAŞVURMANIZI BEKLİYORUZ....
AKSİ HALDE ÇUVAL OLAYI'NDAN SONRA BU SALDIRIYA DA SESSİZ KALIRSANIZ VE GÜNÜ KURTARMAYA YÖNELİK, İÇ POLİTİKAYA YÖNELİK AÇIKLAMALARLA YETİNİRSERNİZ, İNANIN TARİH SİZİ ASLA AFFETMEYECEKTİR.....

Not: Bu arada 31 Mayıs 2010 tarihinde İskenderun'daki Türk Birliği'ne yapılan HAİN SALDIRIYI da lanetliyor, şehitlerimize ALLAH'TAN RAHMET DİLİYORUM...

Sinan MEYDAN-31 Mayıs 2010.
www.
sinanmeydancom.tr.gg

Atatürk'ün,Vakit Gazetesi'nde yayınlanan "FİLİSTİN'E EL SÜRÜLEMEZ" demeci.
Atatürk'ün, "FİLİSİTN'E EL SÜRÜLEMEZ" açıklamasının arşiv belgesi.

31 Mayıs 2010 Pazartesi

ŞİİR BAHÇESİ





HAMDOLSUN…

  

Biri baksın  falımıza, 
Tuz kattılar  balımıza,
Ağlanacak  halimize, 
Gülüyoruz  hamdolsun...

Süleymaniye'de  serçe, 
Davos'ta  aslandan  pençe,
Gül değil,  dikenli bahçe, 
Suluyoruz  hamdolsun...

Diplomasi,  ince ince, 
Dokunulur mu  hiç  gence?
"One  minute"lik İngilizce, 
Biliyoruz  hamdolsun...

Hani teğet  geçecekti? 
Kriz gelip  geçecekti?
Başlamadan  bitecekti? 
Ölüyoruz  hamdolsun...

Millette  geçim korkusu, 
Onlarda seçim  kaygısı,
Şehirde kömür  kokusu, 
Soluyoruz  hamdolsun...

Nerde düzen,  nerde birlik? 
Hani birdik,  bütündük?
Bir alt  kimlik, bir üst  kimlik,
Bölüyoruz  hamdolsun...

Rantın peşine  düşenler, 
Deniz Feneri  SEVENler,
" Ya sev, ya  terk et " diyenler! 
Kalıyoruz  hamdolsun...

Üç, beş kuruş  memuruma, 
Hem emekli  hem  duluma,
Gemi yakışır  mahdumuma, 
Alıyoruz  hamdolsun....

"Al git!"  dedi anamızı, 
Okutacak  salâmızı,
Aradıkça  belamızı, 
Buluyoruz  hamdolsun...

Nerede iş,  nerede aş, 
Gözler çıktı  yaparken  kaş,
Ömrümüzden  yavaş yavaş, 
Çalıyoruz  hamdolsun...

Bir Recep  İvedik filmi, 
İzledik,  güncel ve  ilmi,
Uyuma vakti  geldi MI, 
Dalıy oruz  hamdolsun...

Şehit:  "Kelle", Apo: "Sayın",   
Yüreklerde  gizli  mayın,
Kimler yiğit  kimler hain? 
Biliyoruz  hamdolsun...

Avrupa'nın  havuçları, 
Kapalıdır  kapıları,
Tuz dökülmüş  avuçları, 
Yalıyoruz  hamdolsun...

Dünyalıktır,  zikirleri 
Anlaşılmaz  zehirleri,
Akılları,  fikirleri, 
Çeliyoruz  hamdolsun...

Mektup, zarfa  ilişmiyor, 
Demokrasi  gelişmiyor,
Cafer'e bez  yetişmiyor, 
Siliyoruz  hamdolsun...

Hayal gibi,  gerçek gibi, 
Aciz miyiz,  böcek  gibi?
Susuz kalmış  çiçek gibi, 
Soluyoruz  hamdolsun...

Bu  teranelerden bıktık, 
Bilmem nerde  hata  yaptık?
Sinir küpü  olduk artık, 
Doluyoruz  hamdolsun...

Kader örmüş  ağlarını, 
Özledik dost  bağlarını,
ERGENEKON   dağlarını, 
Deliyoruz  hamdolsun...

Onlar efendi,  biz hamal, 
Artık zamanı:  Bir rol  al!
Hepimiz  Mustafa Kemal, 
Geliyoruz  hamdolsun...
--------------------

29 Mayıs 2010 Cumartesi

TARİH TEN SAYFALAR



 ZENTA  SAVAŞI
 Burhan Bursalıoğlu

Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa'ya  geçtikten sonra Avusturya ile savaşları, 1683 yılında başladı. Sultan Dördüncü Mehmed, Sultan İkinci Süleyman, Sultan İkinci Ahmed) zamanlarında devam eden Avusturya harplerine, İkinci Mustafa son vermek istiyordu. Bu amaçla  1695 ve 1696 yıllarında iki defa sefere çıkılıp, Lipve ve Lügoş geri alındı. 27 Ağustos 1696’da, Ulaş Zaferi kazanıldı. 1697 yılında da, üçüncü kez sefere çıkıldı.

Osmanlı Harp Meclisi, Belgrad’da 10 Ağustos'ta toplandı. Tartışmalar sonunda Temeşvar’a gidilmeye karar verildi. Tuna, Temş ve bir nehir daha geçildikten sonra, Tisa Nehri kenarına gelindi.

Avusturya-Almanya kuvvetlerine komuta eden genç Fransız asilzadesi ve daha evvel Fransa hizmetinde bulunan Prens Eugene de Savoy’un bu defa Avusturya büyük dükası ve Alman imparatoru Leopold’un hizmetine girdi.  Türklerin Temeşvar’a doğru hareket ettiği haberini alan  Avusturya ordusundan Mareşal Prens Öjen de Savua’nın kuvvetlerinin büyük kısmı da, Tisa Nehri yakınlarına doğru hareket etti.
 Osmanlı ordusu, Tisa’yı geçip, Erdel’e taarruz etmek istiyordu. Osmanlı donanmasınında  Tisa Nehri ağzına gelmesi istendi.
Prens Öjen, Osmanlı harekât planını, casuslar vasıtası ile öğrendi.
Avusturyalılar, Osmanlı ordusunun Tisa’yı geçmesinden önce oraya yetişmek istedi. Avusturya öncüleri ve Prens Öjen kuvvetleri, Osmanlı ordusu, Zenta mevkiinde nehri geçerken yetişti.

Osmanlı ordusu, sefer planı gereği, Tisa Nehri üzerinde köprü kurarken düşmanın gelmesi üzerine, âni tedbirlere başvuruldu. Boşnak Cafer Paşa, bir miktar kuvvetle düşmanın baskınına mâni olmak için karşıya geçirildi. Cafer Paşa, karakol vazifesi yapacaktı. Düşmanın fazlalığı karşısında karakol birliği geri çekildi. Boşnak Cafer Paşa dönerken, atı yuvarlanıp esir düştü. 

Prens Öjen, Osmanlıların daha bütünüyle karşıya geçmemesinden faydalanarak, 11 Eylül 1697’de taarruzu başlattı. Veziriâzam Elmas Mehmed Paşa, düşmanın taarruzu üzerine, Zenta’ya doğru çekildi. Zenta’dan Temeşvar’a, 7000 asker geçmişti. Veziriâzam, düşmanın taarruzuna mâni olmak için, karşıya geçişin tamamlanmasını istedi. 
Yeniçeri Ağası Mahmud Paşa, bu teklife karşı çıktı. Köprü başında metris alındı. Metris alınınca, müdafaa hattı daraldı. Askerlerin son değişiklikten haberi olmadığından, baskın zannıyla panik başladı. Elmas Mehmed Paşa, panik ve geri çekilmenin önüne geçmek için, yalın kılıç köprüyü tuttu. Veziriâzamı, kaçan askerler, şehit ettiler. Düşman köprüyü zapt edip, top atışlarıyla yıktı. 

Temeşvar muhafızı olup, Serhad kurtlarından Koca Cafer Paşa, Anadolu Beylerbeyi Mıcırlıoğlu İbrahim Paşa, Rumeli Beylerbeyi Küçük Cafer Paşa, Yeniçeri Ağası Mahmud Paşa, Diyarbekir Valisi Kavukçu İbrahim Paşa, Adana Valisi Fazlı Paşayla pek çok sancakbeyi, ocak ağaları, alaybeyleri ve ordunun sekizde biri faciada kayboldu. Harp malzemeleri, pek çok araba, silâh, mühimmat, ordu hazinesi, düşmanın eline geçti.

Nehrin karşı tarafında bulunan Osmanlı ordusu, geçiş olmadığından yardımda bulunamadı. Sultan İkinci Mustafa  ve ordunun geri kalanı, Temeşvar’a çekildi. Avusturyalılar da çok kayba uğradığından, Sultanın yanındaki Osmanlı kuvvetlerine taarruz edemedi.
Sultan Mustafa Temeşvar’ı takviye edip, Belgrad’a gelerek, Edirne’ye döndü. Orduda, serhad boyları ve vefat edenlerin yerine tayinlerde bulunuldu. 

Zenta Savaşının, Osmanlılara çok tesiri oldu. Bu arada Rusya’nın da Azak’ı işgal etmesiyle, İkinci Mustafa 1699’da, Karlofça Antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.

 Prens Eugene de Savoy  Türklere karşı bütün Avusturya tarihinin en önemli zaferini, Zenta’yla  kazanmıştır.
. Tuna ve Tisza ırmaklarının kesiştiği köşedeki Zenta bugün Sırbistan’da bulunuyor. Ahalinin çoğunluğu Macardır. 



Atatürk’ün bilime verdiği değer



Atatürk ün önem verdiği ve savunduğu kavramların hayatımızla olan uyumunu, hemen her alanda görmek mümkündür. Atatürk ün bilim konusuna yaklaşımı, bunun bir başka örneğidir. Atatürk, İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur derken, konuya olan ilgisini ön plana çıkartmaktadır.

Türk Milleti, gerçek karakterine ters düşen, cahillikten ve geri kalmışlıktan kurtulmak için, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ün göstermiş olduğu çağdaş uygarlık yolunda ilerlemeli; hedeflerine ulaşmak için bir an önce harekete geçmelidir. Bu hedeflere ulaşmak için gereken herşey yapılmalıdır. Türk Milletinin üstün karakteri bunu yapacak güçtedir. Atatürk ün bilime verdiği önem de, Türk Milletini bu hedefe ulaştıracak yollardan biri olduğu düşünülerek değerlendirilmelidir.


27 Mayıs 2010 Perşembe

BESLENME

Yemekte doğru bilinen 11 yanlış


Günlük hayatta sıklıkla yediğimiz gıdalarla ilgili yapılan birçok hata var. Bunlar yanlış beslenmeye yol açıyor

Birçok insan, sağlıklı yaşamak için yemek seçimlerine özen gösterir. Çocuklar için seçilen yemeklerin protein ve mineral açısından zengin olmasına dikkat edilir.

Hastalandıklarında çeşit çeşit karışımlar hazırlanır ki çabuk ayağa kalkabilsinler. Aynı şekilde eşler birbirine, öğrenciler ev arkadaşlarına hastalandıklarında iyi bakabilmek için ellinden geleni yapar. Ancak sağlıklı olduğunu düşünerek tükettiğimiz yiyecek ve içecekler bazen yanlış beslenmemize neden olabiliyor. Üstelik doğru bildiğimiz bu yanlışlar yalnız hastalık durumlarında yapılmıyor.

Günlük hayatta sıklıkla yediğimiz gıdalarla ilgili yapılan birçok hata var. Et yemeklerinin yanında ayran içmek, yemek arasında su içmemek, balı sıcak su veya sütle karıştırmak bunlardan yalnızca birkaçı.

Balık yanında yoğurt yememek: Bilinenin aksine balık tazeyse yoğurtla birlikte yenilmesinde sakınca yok. Zehirlenmenin sebebi yoğurt değil, balığın içinde bulunan 'histamin' proteini. Bu madde yoğurtta da olduğundan, birlikte yenildiğinde vücuttaki 'histamin' miktarı artabiliyor ve alerjik durumu olan kişilerde kızarıklığa ya da kaşıntıya neden olabiliyor. Balığınızın tazeliğine güveniyorsanız, yoğurtla birlikte tüketmenizin hiçbir sakıncası yok.

Pekmeze yoğurt veya süt eklemek: Genellikle anneler faydalı olduğunu düşündüğü için çocuklarına yedirdikleri pekmeze yoğurt veya süt katar ya da tam tersi süte pekmez ekler. Hâlbuki sütün içinde bulunan kalsiyum, pekmezde bulunan demirin emilimini azaltıyor. Demir, C vitamini ile birlikte tüketildiğinde emilim artıyor ve C vitamini demirin vücutta daha iyi kullanılmasını sağlıyor. Bu sebeple pekmez, süt yerine portakal suyu ile karıştırılırsa çok daha faydalı olacaktır.

Et yemekleri yanında ayran içmek: Et yemeklerinin yanında ayran içmek vazgeçilmez geleneklerimizdendir. Fakat yukarıda anlattığımız nedenden dolayı et ve ayranı ya da yoğurdu bir arada tüketmemek gerekiyor. Etteki demirin emilimini, ayrandaki kalsiyum azaltıyor. Eğer et yemeklerini de C vitamini ile birlikte yerseniz emilim artacaktır. Mesela et yemeğinin yanına, içinde maydanoz ve biber olan bol limonlu bir salata hazırlayabilirsiniz. Böylece C vitamini açısından zengin olan maydanoz, biber ve limon sayesinde etteki demirden maksimum fayda sağlarsınız.

Ispanağı yoğurtla birlikte yemek: Ispanakta da demir vitamini olduğundan yoğurtla yememeniz gerekenlerden. Sadece ıspanağı değil, içinde demir olan yiyecekleri kalsiyumla tüketmeyin.

Yemek yanında su içmemek: Birçoğumuz yemek yerken su içmenin kilo aldıracağını düşünürüz. Ne kadar susasak da su içmeyi yemekten 1-2 saat sonrasına saklarız veya yemeğe başlamadan içeriz. Kulaktan dolma bu inancın tersine yemek sırasında su içmek kilo aldırmaz, tam tersi iştahı yatıştırmaya yardımcı olur. Yalnızca sindirim sorunu olanlar yemek sırasında su içmemeli.


Aç karnına limonlu, sirkeli su veya greyfurt suyu içmek: Kilo problemi olan birçok insan, aç karnına sirkeli, limonlu su veya greyfurt suyu içmenin zayıflatacağını düşünür. Suya eklenen limon veya greyfurt, C vitamini içeriği dolayısıyla, güne başlarken kendini iyi hissetmenizi sağlayabilir. Ancak bu uygulamanın ne yazık ki zayıflatıcı hiçbir etkisi yok. Hatta sindirim sisteminizde rahatsızlık varsa sirkenin zararlı etkileri de olabilir.

Zeytinyağı, katı yağlar gibi kilo aldırmaz: Zeytinyağı kalp ve damar sağlığı için faydalı olsa da kilo yapma bakımından diğer yağlardan farksız. Zeytinyağı da olsa margarin de olsa bütün yağların 1 gramı 9 kalori enerji veriyor. Yani zeytinyağı da gereğinden fazla tüketildiğinde kilo yapıyor.

Balı sıcak sütle karıştırmak: Kendimizi biraz kötü hissettiğimizde, grip olacağımızı düşündüğümüzde hemen aklımıza gelir sıcak suya bal ve limon karıştırıp içmek. Sıcak sıcak içmeye önem verdiğimiz bu karışımın boğazlarımıza iyi geleceğini düşünürüz. Sıklıkla yaptığımız bu yanlış, aslında baldaki protein, mineral ve enzimlerin kaybedilmesine neden oluyor. 43 derecenin üzerinde ısıya maruz kalan bal, tüm besin değerini yitiriyor ve sıcak suyun, sütün ya da çayın içinde yalnızca tatlandırıcı işlevi görüyor. Bu nedenle balı ılık su, süt veya meyve suyu ile tüketmeye özen gösterin.

Kolesterolü artırır diye yumurta yememek: Yumurta anne sütünden sonra en kaliteli protein kaynağı olarak kabul edilir. Bu sebeple hiçbir sağlık problemi olmayanlar günde 1 yumurtayı rahatlıkla yiyebilir. Kolesterol, şeker veya tansiyon gibi problemi olanların haftada 2 yumurta tüketmesi daha uygun. Yumurtayı haşlama olarak yiyebileceğiniz gibi menemen, omlet, çılbır şeklinde 1 tatlı kaşığı yağ ile tüketebilirsiniz.

Kepek ekmek ve light ürünler, kilo aldırmaz: Kepek ekmeğinin kalorisi, beyaz

ekmeğe göre biraz daha az olduğundan, kadınlar genellikle kepek ekmek yemeyi tercih ediyor. Ancak kepek ekmek ile beyaz ekmek arasında çok büyük bir kalori farkı yok. 'Nasılsa kalorisi az' diye kepek ekmeğini fazla tüketenler ise zayıflamak yerine kilo alıyor. Aynı şekilde üzerinde light yazan yiyecek ve içeceklerin tüketimlerine de dikkat edilmesi gerekiyor. Çünkü bu ürünlerin içinde şeker olmamasına rağmen yağ, un, tuz gibi lezzet veren öğeler var.

Yemekten hemen sonra meyve yememek: Yemekten sonra meyve yenilmesinin yağlanmaya sebep olacağı düşünülür. İkinci tabak yemek yerine, bir porsiyon meyve (1 elma, 1 portakal, 2 mandalina veya 1 armut ) yemek daha az enerji alımını yani daha az yemeyi sağlar. O nedenle yemek sonrası doygunluk sağlanamıyorsa, aşırıya kaçmayarak meyve yenilebilir. Ancak her besinin aşırı tüketilmesi yağ olarak depolanmasını artırır.



Prof.Dr. Metin CEYHAN
05304337066-Karşıyaka

25 Mayıs 2010 Salı

BODRUM' DAN HABERLER


BODRUM’DAN HABERLER

  Burhan Bursalıoğlu
Bodrum bu mevsimde oldukça kalabalık. Temmuz, Ağustos aylarında ne olur  acaba? Trafik keşmekeşi hjerhalde İstanbul ‘u geçer zannediyorum.  Yerleşim yerlerini birbirine bağlayan sadece ana yollar vari Trafiğin dağılması mümkün değil. Şu anda dahi şehir içleri park yerine dönmüş. Tüm sokaklar arabalardan geçilmiyor. Model model, renk renk. Beğen beğen al.
 Bodrum’dan dostlara haberler yazayım dedim, haberlerin çoğunun trafik kazaları teşkil ettiğini gördüm. Yukarıda belirttiğim trafik yoğunluğunun  acı sonuçları çok erken çıkmaya başladı.
İşte haberler.

YUSUF EMRE VARDAR’I  TRAFİK KAZASINDA  KAYBETTİK.

OASİS Kültür ve Alışveriş Merkezi'nin çok sevilen genel Müdürü Mahsar Vardar'ın oğlu; Yalıkavak yolunda geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi.
30 yaşında olan oğul Yusuf Emre Vardar, 22 Mayıs sabahının erken saatlerinde 06 BD 5410 plakalı aracıyla Yaka Köyü yakınlarında takla attı.
Univarsal Hospital'da aynı gün akşama dek yaşam mücadelesi verip maalesef kurtarılamadı. 23.05.2010 pazar günü Ankara'ya götürülen cenazesi bugün Ankara Kocatepe Camii'nde kılınan öğle namazını müteakip defnedildi..


KONACIKTA KAMYONETİN ÇARPTIĞI KİŞİAĞIR YARALANDI

Konacık’ta  kamyonetin çarpması sonucu bir kişinin ağır yaralandığı kaza, güvenlik kamerasınca görüntülendi.  Alınan bilgiye göre Y.S'nin kullandığı 48 VF 583 plakalı kamyonet, Konacık Kavşağı'nda, yolun karşısına geçmeye çalışan Cihangir Algın'a (31) çarptı. Kazada ağır yaralanan Algın, çevredekilerin haber vermesi üzerine olay yerine gelen ambulansla Bodrum Devlet Hastanesine kaldırıldı.

SU TANKERİ ÇARPTI

Salih Sungu'nun kullandığı 48 UD 983 plakalı su tankeri, Bodrum-Torba Karayolu'nun Yokuşbaşı Mevkisi'nde sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu, sahibi öğrenilemeyen park halindeki 48 VK 358 plakalı otomobile çarptı.

TRAFİK KAZASI. 2 YARALI


Bodrum'da meydana gelen trafik kazasında 2 kişi yaralandı.
Alınan bilgiye göre, Arif Örki'nin kullandığı 48 YU 581 plakalı kamyonet, Torba Kavşağı'nda Nurhak Karakuş idaresindeki bir kargo şirketine ait 48 VD 849 plakalı kamyonetle çarpıştı.
Kazada Arif Örki ile kullandığı kamyonetteki oğlu Hüseyin Örki yaralandı.
Ambulansla Bodrum Devlet Hastanesi'ne kaldırılan yaralıların sağlık durumlarının iyi olduğu bildirildi.


SARHOŞ SÜRÜCÜ ORTALIĞI BİRBİRİNE KATTI

Kaldırımdaki ağaç, reklam panoları ve telefon kulübesine çarpıp, yolun alt kesiminde park halinde duran bir otomobilin üzerine düşen cipteki iki kişi, hafif sıyrıklarla kurtuldu
Bodrum’da, alkollü sürücüsünün hız yapması nedeniyle kontrolden çıkan cip ortalığı savaş alanına çevirdi. Kaldırımdaki ağaç, reklam panoları ve telefon kulübesine çarpıp, yolun alt kesiminde park halinde duran bir otomobilin üzerine düşen cipteki iki kişi, hafif sıyrıklarla kurtuldu.

DONDURMA  GAYMAK TURAN'I   DOSTLARI  ZİYARET  EDİYOR

Dondurmak Gaymak filminin başrol oyuncusu Turan Özdemi'in sağlık durumunu iyiye gidiyor
Filmde Dondurma satarken verdiği mücadele ile tanınan Turan Özdemir şimdide yoğun Bakımda mücadeleye devam ediyor.
Bodrum Ortakent Beldesi Yarbasan sitesinde saat 21 sularında eşi Müzeyyen hanım ile yemeğe gitmek üzere yola çıktığında beslediği kediyi bırakıp yolu geçerken kaza geçiren Tiyatro ve Sinema oyuncusu Turan Özdemir in sağlık durumu düzelmeye başladık . Bodrum Devlet Hastanesinde tedavi gören Turan Özdemir in yakınları bazen yoğun bakım kapısında bazen hastane koridorlarında, umutla, gözleri dolu, Özdemir in sağlık durumunu takip ediyorlar telefonla arayan yakınlarına hayranlarına yanıt veriyorlar
Turan Özdemir'in eşi Müzeyyen hanım, kızı Ezgi, annesi Suzan hanım, abisi Esat yoğun bakımdan gelen iyi haberlerle seviniyor, Turan Özdemir için dualarını eksik etmiyorlar.

KONACIKTA KAVŞAK DÜZENLEMESİ YAPILIYUOR

Konacık Belediyesi tarafından Adliye Binası önündeki trafik akışını rahatlatmak amacıyla yapılan kavşak düzenleme çalışmaları son sürat devam ediyor.

Konacık Belediyesi tarafından, Bodrum- Turgutreis Devlet Karayoluna paralel olan Kanuni Sultan Süleyman Caddesi’ndeki yol üst yapıları yapım çalışmaları devam ederken bir yandan da Adliye Binası önündeki trafik akışını rahatlatmak amacıyla kavşak düzenleme çalışmaları yapılıyor.
Kazada yaralanan olmazken, her iki araçta da maddi hasar meydana geldi.
Kaza nedeniyle bir süre trafiğe kapanan yol, ekiplerin çalışmasının ardından yeniden açıldı..

İLKÖĞRETİM  ÇOCUKLARINA  SÜT 


     Konacık Belediyesi ve İlçe Tarım Müdürlüğü işbirliğinde 21 Mayıs Dünya Süt Günü olması nedeniyle Konacık Cahit Özvezneci İlköğretim Okulu öğrencilerine süt dağıtıldı.
21 Mayıs Dünya Süt Günü nedeniyle Konacık Cahit Özvezneci İlköğretim Okulu’nda öğrenim gören yaklaşık olarak 500 öğrenciye süt dağıtımı yapıldı. Konacık Belediyesi, İlçe Tarım Müdürlüğü ve bir süt firmasının işbirliğinde yapılan süt dağıtımının amacının; süt tüketim alışkanlığının kazandırılması ve süt tüketiminin arttırılması olduğu belirtildi. Konacık Cahit Özvezneci İlköğretim Okulu’nda düzenlenen etkinliğe; İlçe Tarım Müdürlüğü Gıda Mühendisi Muammer Bektaş, ve süt firmasının Bodrum Sorumluları katıldı
.
ORTAKENT’TE GENÇLİK ŞÖLENİ

Ortakent-Yahşi Belediyesi’nin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlamak üzere düzenlediği ‘’Gençlik Şöleni’’ çok renkli geçti.
Yahşi Yalısı Erdal Çerçi Meydanı’nda düzenlenen gece, gençleri müzik, dans ve eğlenceye doyurdu. DJ Özhan Özal ve DJ Yıldırım Gökçeoğlu’nun müzikleri ile dans eden gençler, ateş showu, Belde gençlerinden kurulu Sarsoflex Rap Gurubu ve Karya Çiçekleri’nin gösterisiyle festival havasında geçen eğlencede sık sık çalınan ‘’Onuncu Yıl Marşı’’nı birlikte söylediler.

NAT 1. CAZ FESTİVALİ  BEĞENİ KAZANDI
 
Karya Kültür ve Sanat Derneği’nin Bodrum Marina Yat Klupte düzenlediği caz festivalinin ikinci gününde, Amerika’dan davet edilen Timuçin Şahin Trio yağmura rağmen konserlerini verdi. Yat klubün kapalı bölümünde yer alan sahne, festival için bir şans idi.  Yaptığı müzik , caz otoriterlerince " geleceğin müziğinin günümüzdeki yorumu" olarak değerlendirilen Timuçin Şahin, birçok eserin yanında “BAFA” adlı son albümünden de parçalar çaldı. Chick Corea’nın da basçısı olan Hans Glawischnig, davulda Kenny Grohowsky izleyicilere büyülü bir saat yaşattılar.
“Güneşi cazla batırıyoruz”  sloganı ile başlayan festival, ikinci ve üçüncü günde yağmurlu havaya rağmen gerçekleşti. Ancak, üçüncü gün konserin sonlarına doğru yağmur gidip, yerini güneş almaya başlamıştı. Ünlü trompet sanatçısı İmer Demirer Dörtlüsü  piyanoda Serkan Özyılmaz, kontrbasta Ozan Musluoğlu ve davulda  Onur Alatan'dan oluşuyor. Çok genç ve başarılı olan ekip  , yaptıkları sololarla da  izleyicilerin yoğun alkış ve beğenisini aldı.
Vokalde ise, Ayşe Gencer vardı. Sanatçı aileden gelen Ayşe Gencer , caz festivalinin son saatlerinde, belleklerde nefis anılar bırakarak sahneden ayrıldı.

23 Mayıs 2010 Pazar

TARİHTEN SAYFALAR



OSMANLILARIN  HİNT  SEFERLERİ
                                                   Ansiklopedik Bilgiler


Osmanlıların, Hint Denizindeki Portekiz hakimiyetini kırmak için giriştikleri deniz seferleri.
On beşinci asrın son yıllarında Portekizliler, Ümit Burnunu geçip Hindistan kıyılarına ulaşan deniz yolunu keşfettiler. Bu durum, Hindistan ticaretinin yolunu değiştirdi. O zamana kadar Hindistan’dan yüklenen mallar, Basra Körfezi ve Kızıldeniz yoluyla İskenderiye veya Suriye limanlarına geliyor, Venedik gemileri ile Avrupa’ya ulaşıyordu. Hint ticaretinin Portekizlilerin eline geçmesi, Memlûklar’ın ekonomisini sarstı. Ancak Portekizlilerin hakimiyetinin kırılması için yaptıkları çalışmalar, donanmaların güçsüz olması sebebiyle, yetersiz kaldı. Mısır ve Suriye Osmanlılar’ın eline geçince (1517), Kızıldeniz ve Basra Körfezi ağızlarının Portekizlilerde bulunması siyasî ve iktisadî yönden mahzurluydu. Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşanın teklifi ile, 1530’da Süveyş’te bir donanma inşasına başlandı.

Süleyman Paşa, donanmayı 1532 yılı başlarında sefere çıkacak hâle getirdi. Ancak Süleyman Paşa, Alman ve Irakeyn seferlerine katılmak emri aldığı için, Hindistan Seferi gecikti. 1535’te, Gücerât Hükümdarı Bahadır Şah, İstanbul’a gönderdiği elçi ile, padişahtan Portekizlilere karşı yardım istedi. Mısır Beylerbeyi Hadım Süleyman Paşa, Hindistan sularına kuvvetli bir sefer yapmakla görevlendirildi.
Hadım Süleyman Paşanın komutasındaki Osmanlı donanması, 1538 Haziranında hareket etti. İlk olarak Kızıldeniz’in kapısı olan Aden’i zaptetti. Süleyman Paşa, Hindistan’a Diyu şehrine ulaştığında, Bahadır Şah, Portekizlilerce öldürülmüş ve yerine yeğeni Üçüncü Mahmud geçirilmişti. Mahmud, Portekizlileri tutuyordu. Süleyman Paşa, Diyu şehrini muhasara etti. Fakat yirmi gün sonra, Portekiz donanmasının yardıma gelme tehlikesi üzerine kuşatmayı kaldırıp geri döndü. Yemen’de Zebîd’i ele geçirdi. Yemen Beylerbeyliği kuruldu (1540). Bu sefer neticesinde, Hint Okyanusundaki Portekiz üslerine, kuvvetli bir korku verilmiş oldu.

Portekizliler, Osmanlıların Hint sularında güçlü bir donanma ile görünmesini, iktisadî ve dinî vaziyetleri için çok tehlikeli gördüler. Portekiz’in yeni genel valisi, 1541 yılı başlarında, güçlü bir donanma ile, Kızıldeniz’deki Osmanlı donanmasını yok etmek üzere yola çıktı. Ancak bu sefer, bir miktar coğrafya bilgisi öğrenmenin yanında Kızıldeniz’de Osmanlı tahkimatının artmasından başka bir işe yaramadı. Portekizlilerin bu seferden sonra başlayan barış teşebbüsleri, Osmanlıların işlerine yaradı. Doğu Afrika ve Güney Arabistan limanları, Portekiz baskısından kurtuldu. Osmanlı gemileri, huzuru temin etti. 1500’lü yılların başından beri, Portekiz baskısıyla aksamış olan Mısır-Hindistan ticareti, Osmanlıların Kızıldeniz ve Hind Okyanusunda güçlenmeye başlaması üzerine tekrar canlandı. Ayrıca Osmanlılar, Hint Okyanusuna Basra Körfezinden de yeni bir yol açmayı planlıyorlardı. Bu arada Aden, Portekiz taraftarı yerli bir emîrin eline geçti ise de, Yemen Beylerbeyi Ferhad Paşa tarafından geri alındı (1548). Osmanlıların Kızıldeniz’den sonra Basra Körfezinden Portekizlileri atma çalışmaları, iki devletin arasını açtı. Osmanlılar, bir Hint Seferine karar verdiler. Pîrî Reis, Hint Kaptanlığına tayin edildi. Basra Beylerbeyi Kubad Paşaya da 15 000 asker ve gemilerle hazır bulunması emredildi. Pîrî Reis, Maskat’ı vurduktan sonra, Hürmüz’ü kuşattı (1552). Ancak Basra’dan kuvvet almadan bu işe girişmesi, başarısız kalmasına sebep oldu. Üç kadırga dışında, askerlerini Basra’da bırakıp, Süveyş limanına döndü. Hürmüz kuşatmasındaki tedbirsizliği, Pîrî Reis’in idamına sebep oldu.

Pîrî Reis’in idamından sonra, Hint Kaptanlığına Katif Sancak beyi Murat Reis atandı (1552). Pîrî Reis’in başlattığı seferi sonuçlandırmak ve Basra’dan aldığı donanmayı Süveyş’e götürmek için yola çıktı. Ancak, Hürmüz Boğazında, Portekiz donanması ile yaptığı mücadelede çok zayiat verip Basra’ya geri döndü.
Basra’da yeniden hazırlanan Osmanlı donanması, Seydi Ali Reis’in komutasında yola çıktı (1554). Hürmüz Boğazını geçtikten sonra, Umman kıyılarında karşılaştığı Portekiz donanmasını bozguna uğrattı. Üslerine yakın olan Portekizliler, hazırlanıp yeniden saldırdılar. Yapılan savaşta her iki taraf da çok zayiat verdi. Portekizlilerin yanında dalgalar ve fırtınalarla da uğraşan Seydi Ali Reis, elinde kalan dokuz gemi ile Gücerat Sultanına sığındı. Yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’a döndü (1556). Bu hadiselerden sonra küçük çapta bazı çarpışmalar olduğu görülmektedir. Açe Sultanı Alâeddin’in isteğiyle (1565) yola çıkarılan Kurdoğlu Hızır Reis komutasındaki donanma, Yemen’de çıkan isyan üzerine bir yıl tehir edilip, bilâhare, Seyyid Kemal Reis komutasında Açe’ye yardım gönderildi.

Hint Seferleri sonunda, önceden Portekiz denetiminde olan Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu sularında, artık, Osmanlıların mevcudiyeti tartışılmaz hâle geldi. Bilhassa, bölgedeki Portekiz idaresinin sarsılmaya başlaması, tutumlarının yumuşamasına yol açtı ve Osmanlı ile Portekizli idareciler, anlaşma zemini aramaya başladılar. Nitekim, 1560-1566 yılları arasında Akdeniz’de ticarî faaliyetler canlandı; Kızıldeniz ve Basra Körfezi de daha işlek hâle geldi. Bu düzen, on yedinci yüzyılın başlarına kadar devam etti.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ