Burhan Bursalıoğlu
TARİHİ BENZERLİK
Tarih tekerrürden ibaretse, sizece eger ;
Nakledilen olaylar misal olmaya değer...
1914 ile 1919
yılları arasından olaylar.
Benzerliği bulmak size kalmıştır.
Aşağıda güzel bir yazı var,
bir yıl öncesine ait
Soner YALÇIN'dan.
Lütfen dikkatle ve sonuna kadar okumaya çalışın;
eminim
"bu kadar mı benzer yahu"
diyeceksiniz.
*****************************
SON PADİŞAH
ORDUSUNU SATMIŞTI
Soner Yalçın
Biliyoruz ki;
büyük emperyal güçler arasındaki yeni sömürge pazarlarını kapma mücadelesi,
Birinci Paylaşım Savaşı’na / Birinci Dünya Savaşı’na neden oldu.
Osmanlı bu savaştan yenik çıktı.
Galiplerin arasında en güçlü olan İngilizlerdi.
İngilizler,
Mezopotamya, Suriye ve Arabistan’ı
Osmanlı’dan koparıp almak istiyordu.
Kurmayı planladıkları kukla devletler arasında
Ermenistan ve Kürdistan
da vardı.
Osmanlı idari yapısını,
milliyet esasına göre parçalayıp,
federatif
hale getirmeyi planladılar.
Siyasi emellerinin yanında İngilizlerin,
iktisadi amaçları da vardı.
Birinci Dünya Savaşı başında Osmanlı’nın
tek yanlı olarak kaldırdığı kapitülasyonları
yeniden uygulamak istiyorlardı.
Osmanlı maliyesini tümüyle
denetimine vermek amacındaydılar.
İngilizler biliyordu ki,
Osmanlı siyasi yaşamında İttihatçılarla birlikte
ordunun da büyük etkisi vardı.
Ordunun siyasal düşüncesi belliydi;
milliciydi.
O halde tüm bunları yapabilmeleri için
ordudaki
ulusçu/milliyetçi
komutanların tasfiyesi gerekiyordu.
Önce bir kurnazlık yaptılar:
Bir süre İttihat ve Terakki Hükümeti’yle çalıştılar.
Ağır şartları onlara kabul ettirip,
nüfuzlarını kırıp,
bir daha iktidar olma olanağını ortadan kaldırmak için!
Tam başarılı olamadılar
İçinde İttihatçıların bulunduğu
İzzet Paşa Hükümeti’ne
ağır şartları kabul ettiremediler;
ancak bazı tavizler koparabildiler.
Bunlardan en önemlisi
Mondros Ateşkes Antlaşması’ydı.
İngilizler,
savaşta Hamidiye zırhlısıyla olağanüstü başarılar kazanan
Rauf (Orbay)
Bey’in imzaya gelmesini özellikle istediler.
Başarılı komutanları halkın gözünden düşürmek istiyorlardı.
Sonra tutuklayacaklar,
sürgüne göndereceklerdi.
Hepsini adım adım yapacaklardı…
Darbe iddiasıyla başlayan tutuklamalar
İngilizler,
İttihatçıları kolay kullanamayacağı anlayınca,
sertleşme politikası güttüler.
Bunda İttihatçılara kin duyan Sultan Vahdettin’in de etkisi vardı.
Sultan Vahdettin,
İngilizlerin tertiplediği gerici
31 Mart (1909)
olayının hazırlayıcılarından
Derviş Vahdeti’nin
kurduğu İttihat-ı Muhammedi Cemiyeti’nin üyesiydi.
Bir dönem perde arkasındaki ilişki artık açıkça ortadaydı.
Vahdettin,
İngilizlerin desteğiyle iktidarını güçlendireceğini
ve
düşman gördüğü
ulusalcılardan
tamamen kurtulacağını düşünüyordu.
Hata! Dosya adı belirtilmemiş.
Bu nedenle İngilizleri de arkasına alarak ittihatçı hükümeti yıkıp,
Tevfik Paşa
Hükümeti’ni kurdurdu.
Şimdi sıra
İttihatçıların
cezaevlerine tıkılmasındaydı.
İngiliz ve Saray ittifakının elinde önemli bir gerekçe vardı:
Savaş dönemindeki Ermeni ve Rum tehcirleri.
Tehcir kararının altında imzası
olan-olmayan
tüm İttihatçılar cezalandırılmalıydı.
2500
kişilik bir tutuklama listesi hazırlandı.
Ama önce…
Meclis feshedildi.
Basına sansür getirildi.
Harp divanı kuruldu.
Ve ardından gözaltılar,
tutuklamalar başladı.
Bunlar kısa sürede
“cadı avına”
dönüştü.
Yeniden kurulan
liberal-dinci
ittifak partisi;
Hürriyet ve İtilaf,
daha çok kişiyi tutuklamadığı için
hükümeti uyuşukla itham eden bildiri yayınladı.
Bu partinin yayın organı Peyam,
Sabah ve Alemdar
gazeteleri,
daha çok ittihatçının tutuklanması için var gücüyle çalıştı.
Sürekli hedef gösterdiler;
İttihat ve Terakki’nin hemen kapatılmasını;
partinin ileri gelenlerinin hemen tutuklanmasını istiyorlardı.
Tehcire izin veren Diyarbakır Valisi
Dr. Reşid’in
cezaevinden kaçması
bu çevreleri daha da saldırganlaştırdı.
Yaptıkları mitingle bu kaçışı protesto ettiler.
Sonunda bu kaçışla ilgili inanılmaz bir iddiayı ortaya attılar:
İttihatçılar darbe yapacak!
Vahdettin’in has Paşası Ömer Yaver Paşa,
İstanbul’daki İngiliz Yarbay Murphy’e giderek,
darbe olacağını aman İstanbul’dan ayrılmamalarını rica etti.
Murphy,
Osmanlı Paşasını gülerek dinledi.
Zavallı Yaver Paşa bilmiyordu ki,
bu iddianın ortaya atılmasını sağlayanlar zaten İngilizlerdi.
Darbe iddiaları üzerine yeni bir tutuklama dalgası başladı;
30 kişi daha sorgusuz sualsiz cezaevine kondu.
Milli Kongre’nin başkanı Dr. Esat (Işık)
gibi saygın ulusalcılar gece yarıları
pijamaları, terlikleriyle
evlerinden alındılar.
İttihat ve Terakki’nin tüm mallarına el konuldu.
Sonra sıra subaylara geldi.
İngilizler savaş tutsaklarına eziyet ettikleri iddiasıyla
23 subayın hemen tutuklanmasını istedi.
Ordunun önde gelen isimleri tutuklanınca,
İngilizler bu kez bazı kurumların
“darbeyi planladıklarını”
gündeme getirdi.
Bunların başında
Enver Paşa’nın
kurdurduğu
istihbarat örgütü Müsellah Müdafaa-i Milliye vardı.
Savaş döneminde İngilizlere zorluklar yaşatan
Osmanlı istihbarat örgütü küçültülüp etkisizleştirilerek
Harbiye Nezareti’ne bağlandı.
Osmanlı’nın deniz kuvvetlerini güçlendirmek için kurulan
Donanma Cemiyetleri Bahriye Nezaretine bağlandı.
Jandarma,
ordudan koparılarak Dahiliye Nazırlığı çatısı altına sokuldu.
İleride tehlikeli olacağı düşünülen
genç mektepli subayların rütbeleri indirildi.
Amaç,
istifaya zorlamaktı.
İttihatçılar döneminde
emekli edilen alaylı subaylar
tekrar orduya alındı.
Etkin görevlere getirildi.
Emekli askerlerin kurduğu
Nigehban Cemiyeti,
basına verdikleri demeçlerde mektepli subaylara
ağır hakaretler ettiler.
Hukuk-u Beşer
Gazetesi
mektepli subaylar için
“haydut başları”
başlığını bile atacak kadar ileri gitti.
İngilizler,
Tetkik-i Hesabat ve Seyyiat Komisyonu kurdurarak,
Harbiye Nezareti’nin
k o z m i k
odalarına girip
tüm belgelerini didik didik ettirdi.
Amaçları belliydi;
- orduyu küçültmek,
halk üzerindeki etkinliğini kırmak.
Ordu’yu sadece iç güvenlik örgütü olarak polis,
jandarma ve muhafız kıtaları seviyesine getirmek istiyorlardı.
Bu arada İngilizler ile Fransızlar arasında
Jandarmanın yönetimi kimin kontrolünde olacak tartışması çıktı.
İnanması güç ama Saray’ın,
bırakın bunlara karşı çıkmasını,
Vahdettin
ve
Damat Ferid Paşa ikilisi,
ordu komutasını İngiliz subaylarına
verme talebinde bile bulundular.
İngilizler reddetti.
- - -
Güvenilir başsavcı aranıyor:
Dönemin partisi Hürriyet ve İtilaf idi.
Ülkenin dört köşesinde şubeler açan bu liberal-dinci ittifak partisi,
artık hükümet olmak istiyordu.
Ve nihayet,
4 mart 1919’da
Damat Ferid Paşa
başkanlığında hükümeti kurdular.
Bu hükümete,
İngiliz ajanı
Hüseyin Hilmi’nin
gazeteci dostlarıyla kurduğu Sosyalist Fırka da destek verdi!
Damat Ferid Paşa hükümetinin ilk yaptığı icraat,
ulusalcıları yargılayan
Divan-ı Harp
mensuplarına yüksek maaş ödemek oldu.
Bu arada
Divan-ı Harp’in
üyeleri sürekli değişti.
Damat Ferid Paşa, Takvim-i Vekayi gazetesine
“güvenilir bir başsavcı bulmakta zorlandıklarını”
açıkladı.
Yeni hükümetle birlikte yandaş medyadaki
“tutuklayın”,
“kapatın”,
“neden cezalandırmıyorsunuz”
yayınlarında artış oldu.
Alemdar gibi yandaş gazeteler,
“sehbalar bile bu adamlara layık değildir;
kafalarının koparılması gerekir”
diye yazdı.
Liberal gazeteciler;
Alemdar’da
Refi Cevat (Ulunay),
Peyam’da Ali Kemal
“daha ziyade şiddet”
diye makaleler kaleme aldılar.
“Bu adamlar için ölümden daha hafif ceza aklımıza gelmiyor”
diye yazdılar.
Kamuoyu oluşturulduktan sonra istekleri yerine getirildi.
Ermeni tehcirinde kusurlu bulunan
Yozgat Mutasarrıf vekili
Kemal Bey
idam edildi.
Fakat umulmadık bir olay gerçekleşti;
yandaş medyanın
“cani”
olarak gösterdiği
Kemal Beyin
cenazesine onbinler katıldı.
Hükümet cenazeye gidenler hakkında soruşturma açtı;
içlerinde toplumun çeşitli katmanlarından;
doktor,
tıp öğrencisi,
subay,
imam,
tekke şeyhinin de
olduğu bazı kişiler tutuklandı.
Üsküdar mevki kumandanı
cenaze törenini dağıtmadığı için
görevinden azledildi.
Eski defterler açılıyor:
İngilizler gündemi hep sıcak tuttu.
Tehcir ve darbe iddiaları gündemden düşünce hemen yenisi bulundu;
“eski defterler”
açıldı.
Örneğin,
intihar eden veliaht Yusuf İzzeddin Efendi’yi
Enver Paşa’nın öldürttüğü iddia edildi!
adliye Nazırı Sıtkı Bey hemen soruşturma açtırdı.
Bu olay sıcaklığını kaybedince hemen yeni bir gündem yaratıldı:
Sultan II. Abdulhamid tahtan indirildiğinde,
içinde1 milyon liralık mücevher bulunan çanta kayıp olmuştu.
Çantanın peşine düşüldü.
- Ayrıca
Yıldız Sarayı’nı kimlerin yağma ettiği konusunda
spekülasyonlar yapılmaya başlandı.
Partiler, gazeteler bu suni gündemlerle oyalanırken,
İngilizler emellerini tek tek gerçekleştirdi.
Kapitülasyonları
yeniden uygulamaya koydu.
Osmanlı maliyesini tümüyle
Duyun-u Umumiye’nin
Error! Filename not specified.
denetimine verdi.
İttihatçıların yerli sermaye oluşturmak için kurdurduğu
milli şirketlerin bazılarını tasfiye etti;
bazılarının müdürlüklerine liberal isimleri getirdi.
Levant Limited gibi şirketler kurdular;
Vickers,
Metropolitan Carriage,
British Trade Corparation
gibi şirketleriyle Osmanlı pazarına daldılar.
Şirketlerde
Türkçe kullanma zorunluluğunu kaldırdılar.
Türk bankalarına
İngiliz denetçi gönderdiler.
Denetleme işi bitinceye kadar bankaları kapattılar.
Türk Milli Bankası’nı ele geçirdiler.
Kendileri yeni bankalar kurdular.
Hıristiyanlara ait
“emval-i metruke”
sayılarak satılan mallar gibi birçok konu gündeme getirildi.
Sultan Vahdettin o aralar Toros Tüneli’ne kafayı takmıştı.
Tüneli yapmak için anlaşma yaptığı Alman ve Avusturyalılar kaçmıştı;
“ah İngilizler şu tüneli bir yapsa”
diyordu.
Tünel yapılıp bitirilince ne olacaksa?
Diğer yanda…
Osmanlı münevverleri
olan biteni seyrediyordu;
şaşkındı.
Kurtuluş “reçeteleri” arıyordu.
Çoğu bağımsızlığın Batı eliyle
gerçekleşeceğine inanıyordu!
Kimi ABD’nin sömürgeci olmadığına inanıp,
Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurdu. Hata! Dosya adı belirtilmemiş.
Kimi kurtuluşu İngilizlerin Osmanlı yönetimine
el koymasında görüp
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni girdi.
Halkına güvenen
münevver sayısı
parmakla sayılacak kadar azdı…
Tüm bunlar olurken İngilizler,
Fransızlar, İtalyanlar
ve
Yunanlar Osmanlı topraklarını işgal etti.
Taktik hep aynıydı:
İngiliz basını,
İzmir ve çevresinin uyduları
Yunanistan tarafından ilhak edilmesi için yoğun bir
“Barbar Türk”
kampanyasına başladı.
Bu yayınlara göre Türkler,
Rumları yok etmek için gizli planlar yapıyordu!
Ve
hep ekliyorlardı;
“zaten bu barbar Türkler
Ermenileri de katlettiler!”
Bu gerekçe Batı basının en etkili propaganda silahıydı.
Sonra Yunanlar İzmir’e çıktı.
Batı basını yine Türkleri suçladı:
“Türkler inatçı bir direnme gösterdi !”
Peki,
İzmir işgali konusunda yandaş medya ne yazdı:
“İngilizleri İstiyoruz.”
Bu başlığı Alemdar gazetesi başyazarı Refii Cevat attı.
Osmanlı’yı her türlü beladan kurtaran İngilizlerin,
bu işgalden de İzmir’i kurtaracağına inanıyordu!
Teali-i İslâm Cemiyeti ise
işgalin hemen sonrasına rastlayan Ramazan ayında,
bazı memurların oruç yediğine,
kimi kadınların tesettüre uymadığına dikkat çekip
zabıtaların daha uyanık olmasını istedi.
......
Bu arada bir “anket” yayınlandı
VE
Müslüman halkın yüzde 60’ının
İngiliz yönetimini istedikleri ortaya çıktı!...
*****************************
Soner Yalçın
*****************************
KAYA...
.