10 Kasım 2015 Salı
31 Ekim 2015 Cumartesi
ŞİİRLER
MEMLEKETİM
 Nâzım Hikmet: 
Memleketimi
seviyorum
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim.
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya, kurşun kubbeler ve fabrika bacaları benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş,
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum ve güneye pamuk işleyenlere gitmek için Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye utanıyorum.
Memleketim.
Develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler, kavak söğüt ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven alabalık ve onun yarım kiloluğu pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla Bolu’nun Abant Gölü’nde yüzer.
Memleketim.
Ankara Ovası’nda keçiler
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması, zeytin incir kavun ve renk renk salkım salkım üzümler ve sonra karasaban ve sonra kara sığır ve sonra ileri, güzel, iyi her şeyi hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır, çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım yarı aç, yarı tok yarı esir...
28 Ekim 2015 Çarşamba
MİLLİ BAYRAMLARIMIZ
CUMHURİYET  NEDİR?
Burhan Bursalıoğlu
CUMHURİYET; 
egemenliğin bir kişi, 
(MONARK)  ya da  bir gruba, topluluğa,aileye (ARİSTOKTAT)  değil, toplumun tümüne ait olduğu  devlet yönetimi modelidir.
 CUMHURİYET;    başta
bir devlet başkanı olmak üzere, devlet organlarının yöneticilerinin seçimle
değiştirilmesini sağlayan, seçim hakkının millette olduğunu gösteren  yönetim 
biçimidir.  
CUMHURİYET;   yurttaşlarına 
özgürlük ve eşitlik sağlayan  halk
yönetimidir.
CUMHURİYET;    ulusun 
egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu  belirli süreler için seçtiği millet vekilleri
aracılığı ile kullandığı devlet yönetimi  biçimidir.
CUMHURİYET;  devlet
idaresinin ve yönetiminin, kişilerin, ailelerin, grupların tekeline
bırakılmamasını, vatandaşların yönetime etkin bir biçimde  katılmasını amaçlayan anlayıştır.
CUMHURİYET;  yönetime
getirilen  yöneticilerin, devleti  himayeleri altına almalarını reddeder.
CUMHURİYET;  yöneticileri,
siyasal bakımdan halka sorumlu duruma getiren 
yönetim biçimidir.
CUMHURİYET;  halkı,
yöneticilere karşı kul, tebaa, ve biat 
durumuna getirmeye  izin vermeyen
devlet şeklidir.
CUMHURİYET;    tarafsız, hiçbir gruba,  camiaya ve topluluğa  ayrıcalık tanımayan, özgür ve demokratik bir
yönetim biçimidir.
CUMHURİYET;  halkının
çıkarlarını gözeten halk  idaresidir.
CUMHURİYET;    yasama, yürütme ve yargının bulunduğu ve
bunların her birinin  bağımsız denetleme
esası  konulan yönetim biçimidir.
CUMHURİYET;    hukuk devleti ilkeleri ve hukuk üstünlüğü
kavramlarını getiren, bireylere eşit davranan bir sistemdir.
CUMHURİYET;  halkı  keyfi biçimde değil, halkın isteklerini ve
beğenilerini  göz önünde tutarak devleti
yönetme  biçimidir.
Kısaca, CUMHURİYET;  Atatürk’ün,
Cumhuriyet’ in  ilan edileceği gün,  millet meclisinde bir vekilin “ Cumhuriyet ne
demektir” sorusuna karşı  “CUMHURİYET,
ADAM OLMAKTIR ADAM”  dediğidir.
CUMHURİYET’İMİZİN 
92  YIL DÖNÜMÜ  TÜM 
ULUSUMUZA KUTLU OLSUN.
23 Temmuz 2015 Perşembe
RAMAZAN BAYRAMIİ
DİNİ
BAYRAMLAR ‘  A  SAYGIMIZ MI AZALDI?
Burhan Bursalıoğlu
Ramazan Bayramı geldi geçti. 
Yakında, kurban Bayramı da  aynen
gelip geçecek. Bir farkla ki, bu sefer yollar, parklar, bahçeler kan gölü
olacaktır. O bayram da ayrı bir yazı konusu.
Gelelim Ramazan Bayramı’na.
Ardında, 74 ölü, 
bayram sever tatilcilerimizin  
sayesinde,  tatil kentlerinde,
denizlerimizde bir çok çöp ve pislik bırakarak gitti. Daha kötüsü, bayramdan
hemen sonra, Suruç ilçesinde, canlı bombaya hedef olan 34 genç
yurttaşımızın  katledilişi.
Son  40  yıldır, bayramların  gelmesini beklediğimiz kötü bir
alışkanlığımız var. Bayram süresince tatile çıkmak.
|  | 
| BAYRAM NEYİME | 
Bayramlar  tatil için
bir sebep değildir. Tatilin özel bir 
nedeni vardır. Çalışan insanların yıllık izinlerinde, imkanları
nispetinde,  memleketlerine veya tatil
kentlerine gitmeleri çok doğal bir harekettir. Haklarıdır da. Çünkü,
çalışanların da dinlenmeye ihtiyaçları vardır. Bütçelerinin kapasitesi kadar
tatil imkanını kullanırlar. Bu imkanı bulamayanlar, evinde ve çevresinde  dinlenmeyi tercih ederler.
Bayramları, tatil fırsatı olarak kullananların,  maalesef, 
bir kısmı  bayramı görmeden, veya
görüp te evine ulaşamadan, yollarda kalmaktadırlar. Bu hırs nedir? Normal
zamanda tatil yapma imkanı varken, yılda iki kez gelen bayramlarda evinde
oturup, eş dost, akrabalarla bayramlaşmak, sohbet etmek, bayramı doya doya
yaşamak varken,  “Hayır 3 gün için de
olsa tatil beldelerinde bayramı geçireceğim, denize gireceğim , bayramlaşmak sa
orada bayramlaşırım “ demek bayramın kutsiyetine hem saygısızlık ve hem de
onu  kişisel çıkarları için kullanma
açısından “hakaret” sayılmaz mı?
Neden bu duruma geldik? 
Teknolojinin gelişmesi mi, gelenek ve görenekleri kulak
arkası etmek mi, yoksa, insanlarımızın yaşam biçimi anlayışının değişmesinden
midir?  Bilemiyorum.
Çocukluğumun geçtiği , 2. DÜNYA SAVAŞI nda, top seslerinin
geldiği Artvin’de, hatta orta yaşlarımın 
yıllarında, bayramların bir değeri, haysiyeti ve saygınlığı vardı.
Bayramın yaklaşması, aileleri, kişileri, yani toplumu heyecanlandırırdı.
Top sesleri arasında, aileler, haftalar öncesinden hazırlığa başlarlardı.  Evlerin yıkık dökük kısımları tamir edilir,
badana yapılır, eşyaların kırık yerleri tamir edilip boyanır, eksikler
temin edilir, giysilerin yırtık yerleri dikilir, yama yapılır, yıkanır,
ütülenir, ayakkabıların delikleri tamir edilir,  lastik bez
ayakkabılar üstübeç, tebeşir  veya
kireçle boyanır, tüm bunlar bayram sabahına kadar giyilmez, özenle muhafaza
edilirdi.  Özellikle, çocuklar için
“Bayramlık” denen ayakkabı, gömlek, çok nadir pantolon, caket ve takım elbise
alınır, bayrama kadar onlarla yatardık. Her 
evde tatlılar hazırlanır, fırına verilirdi.. Aile büyükleri,
bayramlaşmaya gelecek çocuklar için 
bozuk para, şeker ( ÖZELLİKLE AKİDE VE KESM E  ŞEKER ) 
mendil  hazırlarlardı.
Hiç kimse “uzaklara gidip tatil yapmayı, bayram  hazırlığından kurtulayım” diye  düşünmezdi,.Sadece çok yakında kalan,
anne,baba ve akrabalarda bayramı geçirmek normaldi.
Bayram sabahı erken kalkılırdı. Bayramlıklar giyilir, Büyükler
sakal  tıraşı ve saç  bakımı yapar, bayram namazına giderlerdi.
Namaz bitiminde herkes bayramlaşır ve eve dönerlerdi.  Küçükler büyüklerin  ellerini öper, büyükler de birbirleriyle
bayramlaşır, yanaklardan öpülür ve kahvaltıya oturulurdu. 
Çocuklar harçlıklarımızı ve keseye benzer torbamızı da
alarak, akrabalarımızın sonra da komşularımızın  önce büyüklerinin, sonra diğerlerinin  ellerini öpmeye giderdik.
Genelde çok para veren büyüklerimize 
öncelik verirdik. Kimi para, kimi şeker kimi sadece mendil, bir kısmı
da  mendille para verirdi.  Öpme işini bitirince, topladığımız paralardan hoşlandığımız  yemiş alırdık. Ben  hurmayı çok sevdiğim için, delikli sarı yüz
para ile bir torba kağıdı hurma kurusu alır, bayram yerine giderdim. 
Bayram yerinde, halkacılar, atıcılar, dönme dolaplar, atlı
karınca cambazlar  vardı. Son zamanlarda, silindir ,üstü açık büyükçe bir yerde motosikletle  motosikletle duvarda
dönmesini hayretle seyreder, "Bu adam neden düşmüyor" diye merak ederdik.
Paramızın tümünü harcayarak eve dönerdik.
Büyüklerimiz evde kalır, bayramlaşmaya gelen akraba, dost ve
komşuları karşılarlardı. Onlara tatlı, şeker ikram eder  ve kolonya  dökerlerdi. 
İkici günü iadeyi ziyaret başlardı. Birlikte giderdik. Adet
öyleydi. Bizim de işimize gelirdi. 
Üçüncü gün ailece, gidilecek büyük kalmayınca, eğlenceli bir
yere veya pikniğe gidilir, dinlenilirdi. Böylece, top sesleri arasında  herkes mutlu, adına laik bir bayram geçirmiş
olurduk. Ne kaza haberi, ne trafik faciası ne de terörist katliamı haberi
alacak bir endişemiz yoktu.Bayramları, araç olarak kullanmak, zehir olacakmış
gibi bir endişemiz de yoktu.  O dönemde
sadece savaşın sonucu  güncel konulardandı.
|  | 
| AŞIK DENEN NESNE. | 
Bana sorsanız “Geçmişteki o günleri
arıyor musunuz, o günleri tekrar yaşamak ister misiniz? “diye, hiç tereddütsüz
“evet” derim.
Kendim için o günleri bir daha göremeyeceğime inanıyorum.
Ama, o günlerin tekrar gelmesini, bu gün yaşayan ve yaşayacak olan çocuklar
için istiyorum.
|  | 
| AŞIK OYUNU OYNAYAN ÇOCUKLAR | 
 Bu günkü çocuklar 
çocukluklarını yaşayamıyorlarki. Dört duvar arasında, bilgisayar, atari ve
son yılların hastalığı olan cep telefonuyla yaşam sürüyorlar.
 Bu yaşamak değil.
Doğal ortamdan, yeşillikler den, meydanlar dan, koşmak tan, çelik çomak tan,
mendil kapmaca dan, hayvanların eklemlerinden çıkan aşık tan, körebe den, seksek ten, uzun eşek ten, bilyeler den,
çaput toptan elim sende den,çember çevirme den, uçurtma uçurtmak dan  vs. vs den uzak yaşayan çocuklar yaşadıklarını mı
zannediyorlar?
 Ben yenilikçiyim. Bir taraftan da geleneklerimizin  korunması taraftarıyım. Teknoloji taraftarı
olmama rağmen onu kötü amaçlar için kullanılmasına da karşıyım. En basitinden,
cep telefonu haberleşmek için kullanılır. Otobüste, yolda , arabada, okulda ve
evde , elden düşürmeyecek  kadar  kullanılmasına karşıyım. Bu nedenlerdendir ki
yaşadığım o mutlu, huzurlu çocukluk çağımı unutmuyor, her zaman hatırlıyorum.
Bu düşüncelerimi benimsemeyenler çıkacaktır. O kişiler, aynı
apartmanda , kapıları karşı karşıya olup birbirine selam vermeyenlerdir.  Bayramların güzelliğinden nasibini almamış
olanlardır. Bayramları, kişisel çıkarlarına 
alet edenlerdir.
Umurumda da  değil…
19 Mayıs 2015 Salı
MİLLİ BAYRAMLARIMIZ
19 Mayıs
Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
Burhan Bursalıoğlu
Her yıl 19 Mayıs tarihinde  Ülkemizde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde  kutlanan  millî bayramlarımızdan biridir.
. 19 Mayıs,  İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün olarak kabul edilmiştir.
Gençlik ve Spor Bayramı, ilk defa 24 Mayıs 1935’te "Atatürk Günü" adı altında kutlanmıştır. Beşiktaş'ın girişimleriyle Fenerbahçe Stadı'nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline gelmiştir.
Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi'nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni kutlanan Atatürk Günü'nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için "19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı" adı altında her yıl yapılmasını teklif etmiş ve  Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiştir. Bu kararı Atatürk' de onaylayarak  yasalaşmıştır.
 20 Haziran 1938 tarihli kanunla "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı 12 Eylül Darbesinden sonra "Atatürk'ü Anma , Gençlik ve Spor Bayramı" adını almıştır.
Son 10 yıla kadar, her yıl 19 Mayıs günü Atatürk'ü Anma , Gençlik ve Spor Bayramı adı altında, Kuzey Kıbrıs dahil,Türkiye'nin dört bir yanında spor gösterileri ve törenlerle kutlanırdı.
 Kutlamalar, üzerinde "Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına" yazan ve "Sevgi Bayrağı" olarak adlandırılan dev bir bayrak  Samsun'un Kurtuluş Yolu'ndaki Tütün İskelesi'nden karaya çıkarılarak Samsun valisine verilir. Daha sonra bayrak, Cumhurbaşkanına sunulmak üzere genç atletlere teslim edilir. 
Samsun'dan yola çıkarılarak Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Kırıkkale'den sonra, 19 Mayıs törenlerinde, Ankara'da Cumhurbaşkanına sunulurdu.
Cumhuriyet'le yaşıt olan bu kutlamalar sadece Cumhurbaşkanı'nın katılımıyla Ankara'da gerçekleşmekle sınırlı kalmaz, ülke genelinde stadyumlarda kutlanırdı.
 Ama 2012'de, Mayıs ayında havanın soğuk olacağı ve bu açıdan öğrencilere ve vatandaşlara yük olmaması gerekçesiyle başkent Ankara dışındaki illerde, stadyumlarda kutlanması Mili Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Genel Müdürlüğü'nce okullara gönderilen bir yazıyla engellenmiştir.
O tarihten itibaren orta öğretim öğrencilerin gösterileri okul bahçesinde yapılmaktadır.
Umarım ileriki yıllarda, eskisi gibi statlarda kutlamalar ve gösteriler yapılır.
19 Mayıs, Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramı'nın 96. yılı tüm Gençlerimize ve Ulusumuza kutlu olsun.
7 Mayıs 2015 Perşembe
ŞİİR DÜNYAMIZ
NAZIM HİKMET'in  TANYA  ŞİİRİ
zoe’ydi adı
ismim tanya dedi onlara
(tanya;
bursa cezaevinde karşımda resmin
bursa cezaevinde,
belki duymamışsındır bile bursa’nın ismini
bursa’m yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
bursa cezaevinde karşımda resmin
ismim tanya dedi onlara
(tanya;
bursa cezaevinde karşımda resmin
bursa cezaevinde,
belki duymamışsındır bile bursa’nın ismini
bursa’m yeşil ve yumuşak bir memlekettir.
bursa cezaevinde karşımda resmin
sene 1941 değil artık, sene 1945
moskova kapılarında değil artık
berlin kapılarında dövüşüyor artık seninkiler
bizimkiler
bütün namuslu dünyanınkiler..
tanya;
senin memleketini sevdiğin kadar ben de seviyorum memleketimi
seni astılar memleketini sevdiğin için
ben memleketimi sevdiğim için hapisteyim
ama ben yaşıyorum
ama sen öldün
sen çoktan dünyada yoksun
zaten ne kadar az kaldın orada
on sekiz senecik…
doyamadın güneşin sıcaklığına bile…
tanya;
sen asılan partizan, ben hapiste şair
sen kızım, sen yoldaşım
resmin üstüne eğiliyor başım
kaşların incecik, gözlerin badem gibi
renklerini fotoğraftan anlamam mümkün değil
fakat yazıldığına göre koyu kestaneymişler.
bu renk gözler çok çıkar benim memleketimde de…
tanya;
saçların ne kadar kısa kesilmiş
oğlum memet’inkinden farkı yok
alnın ne kadar geniş, ay ışığı gibi
rahatlık ve rüya veriyor insanın içine.
yüzün ince uzun, kulakladır büyücek biraz,
henüz çocuk boynu boynun
henüz hiçbir erkek kolu sarılmamış anlıyor insan.
ve püsküllü bir şey sarkıyor yakandan
süsünü sevsinler mini mini kadın.
arkadaşları çağırdım bakıyorlar resmine;
_tanya
senin yaşında bir kızım var.
_tanya
kız kardeşim senin yaşında
_tanya
senin yaşında sevdiğim kız
bizim memleket sıcaktır
bizde kıslar tez kadınlaşır..
_tanya
senin yaşında kızlarla
okulda, fabrikada, tarlada arkadaşız
tanya;
sen öldün ne kadar namuslu insan öldü
ve öldürülmekte
ama ben,
söylemesi ayıpmış gibi geliyor bana
ama ben yedi yıldır kavgada
hayatımı tehlikeye koymadan
hapiste de olsa da yaşıyorum)
sabah oldu tanya’yı giydirdiler
ama çizmeleri, şapkası, gocuğu yoktu
iç etmişlerdi onları
torbasını giydirdiler
torbada benzin şişelesi, kibrit,
kurşun, tuz, şeker….
şişeleri boynuna astılar
torbasını verdiler sırtına
göğsüne bir de yazı yazdılar
“partizan”
köyün meydanına kuruldu darağacı
atlılar çekmiş kılıcı
halka olmuş piyade askeri
zorla seyre getirdiler köylüleri
iki sandık üst üste
iki makarna sandığı
sandıkların üstüne yağlı urgan sallanır
urganın ucunda ilmik
partizan kaldırılıp çıkarıldı tahtına
partizan
kolları bağlı arkadan
durdu urganın altında dimdik..
nazlı boynuna ilmiği geçirdiler
bir subay fotoğrafa meraklı
bir subay elinde makine; kodak
bir subay resim alacak
tanya seslendi kolhozlulara ilmiğin içinden
“ _ kardeşler üzülmeyin gün yiğitlik günüdür.
soluk aldırmayın faşistlere
yakın, yıkın, öldürün….”
bir alman vurdu ağzına partizanın
genç kızın beyaz, yumuk çenesine aktı kan
fakat askerlere dönüp devam etti partizan:
“_ biz iki yüz milyonuz
iki yüz milyon asılır mı?
gidebilirim ben
ama bizimkiler gelecekler
teslim olun vakit varken…”
kolhozlular kan ağlıyorlardı,
cellat çekti ipi
boğuluyor nazlı boynu kuğu kuşunun
fakat dikildi ayaklarının ucunda partizan
ve hayata seslendi insan
“_ kardeşler
hoşça kalın
kardeşler
kavga sonuna kadar
duyuyorum nal seslerini geliyor bizimkiler…”
cellat bir tekme attı makarna sandıklarına
sandıklar yuvarlandılar
ve tanya sallandı ipin ucunda…
23 Nisan 2015 Perşembe
MİLLİ BAYRAMLARIMIZ
OSMANLI İMPARATORLUĞU
YIKILDI MI?
Büyük  Millet Meclisi ve  Hükümetinin kuruluşunun 95. Yılını bu gün
anıyoruz. 
Bir çok
tarihçi, yazar, Osmanlı İmparatorluğunun yıkıldığını ve yerine  Türkiye 
Cumhuriyeti’nin kurulduğunu yazar ve söyler. Doğru mu acaba?
Bir devlet
nasıl yıkılır?
 Bir başka devletin istilasına uğrar, bir savaş
sonunda yenilir, işgal edilir, topraklar galip devletin sınırları içine alınır,
yok edilir, insanlara kötü muamele edilir 
ve  bir kısım insanlar memleketlerini
terk eder. Kısaca devlet, galip devletin bir eyaleti olur, tarihten silinir. Dünya'da pek çok bunun örnekleri var.
Osmanlı
İmparatorluğu bunlardan herhangi birine maruz kaldı mı?     Hayır. 
Gerçi  birinci Dünya Savaşına Almanların
yanında  ve Balkan savaşına   katıldı. Bazı  cephelerde yenildi, bazı cephelerde de
kazandı.  Bu  savaşların sonucunda,  Sevr anlaşması nedeniyle , Osmanlı
yönetiminin rızası ile, bazı bölgeler galip devletler tarafından işgal   edildi.
Bu durum,
bir devletin yıkılması  ve ortadan
kalkması  anlamına gelmez. Çünkü,
yaşanan  olumsuz olaylara  sebebiyet verenler, Padişah  ve Hükümet ‘ti. Onlar da iş başında idiler.
Hatta, İstanbul ‘da bulunan milli meclis, kamu ve özel sektörler, ordunun bir
kısmı  tasfiye  edilmiş olsalar da, diğer bir kısmı görevde
idiler.
19 Mayıs
1919  tarihinde, Osmanlı Padişahı   ve
Hükümetinin  görevlendirdiği Mustafa
Kemal’in Anadolu’ya geçişiyle başlayan olaylar 
ve Yurdun bazı bölgelerinin işgal edilmiş olmalarının yarattığı
infial  ve işgalcilerin yurt dışına
sürülmesi için başlatılan mücadelenin 
başarılı olması için, Ankara’da 
yeni bir hükümetin şart olduğuna 
inanan Mustafa Kemal ve arkadaşları, ikinci bir hükümeti  23 Nisan 1920 de  kuruyorlar. 
İkinci  hükümet diyorum, çünkü Osmanlı yönetimi
Anadolu'daki olayları kabullenmiyor, hatta Mustafa Kemal’in öldürülmesi için de
emir veriyor. M.Kemal, İstiklal Mücadelesini kazandı, tüm işgal edilen yerler
geri alındı.
Mustafa
Kemal, in bu hareketi,  Padişahı ve
İstanbul Hükümeti’ne karşı bİr baş kaldırı olarak düşünülebilir.  Ama, 
Mustafa Kemal’in asıl amacı 
Osmanlı rejimini değiştirmek, 
daha özgür, demokratik, modern ve adil bir sistem getirmektir.
Bütün
zorluklara karşı başarılı oldu.  Padişah
ve Ailesi yurt dışına kaçtı. 
Osmanlı İmparatorluğu adı, Türkiye Cumhuriyeti
olarak değiştirildi.  
Kültürde bir
değişiklik olmadı. Aynı dil, din, ırk bayrak aynı.  Yurt, halk, ordu aynı.  Değişen bir şey yok. Değişen sadece, hanedan
yönetimi . Yerine, İnsana değer veren, halka her konuda özgürce hareket
etme  yetkisi veren, adaleti getiren,
modern  bir devlet anlayışı olan
Cumhuriyet yönetimidir. 
İşte bu
nedenle,” Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu”
saptamasını  doğru bulmuyorum.
Oligarşi
bir  yönetimin yerine getirilen
Cumhuriyet’in  temeli 23 Nisan 1920 de
kurulan  Büyük Millet Meclisi  Hükümetidir. 
Mustafa
Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan’larda coşkulu  bayramlar yaparak, hem  hafızamızı 
canlı tutmakta, hem de, çocuklarımızın yetenek ve başarılarının
sergilenmesine şahit oluyoruz.
Umarım  kesintisiz olarak 23 Nisanlar ebediyen
kutlanmaya devam eder.
Ulusal
Egemenlik ve Çocuk  Bayramımız tüm
çocuklarımıza kutlu olsun. 
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
ULUSAL BAYRAMLARIMIZ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI Burhan Bursalıoğlu 30 Ağustos Zafer Bayramının 102. Yılını Ulusça kutluyo...
 
- 
Che'nin Çantasından Çıkan NUTUK Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 196...
- 
DEĞERLİ ÖĞRETMEN ARKADAŞLAR Burhan Bursalıoğlu Bu gün öğretmenler günü. Ulu Önder Atatürk' ...



 
 
































 
 
