4 Ocak 2020 Cumartesi

DÜNYADAKİ BOĞAZ VE KANALLAR.




DÜNYA'NIN  ÖNEMLİ  BOĞAZ  VE  KANALLARI


Burhan BURSALIOĞLU

Bu günlerde Ülkemizde tartışılan İstanbul Kanalı nedeniyle, Dünyada bulunan kanal vo boğazları araştırdım. Edindiğim bilgileri sizlerle de paylaşmayı uygun bulduğum için, bloğuma aktardım.

KANALLAR: İnsan gücüyle yapılmaktadırlar.


1 - Beyaz Deniz - Baltık Denizi Kanalı (Rusya): Beyaz Deniz - Baltık Kanalı bu iki denizi birbirine bağlayan kanal 1933´de açıldı. Suyolunun toplam uzunluğu 227 km´ dir. 2008 yılında kanaldan günde 10-15 bot geçmiş. En az derinliği 3,5 m olduğu için ekonomik üstünlüğü yoktur. Denizde giden gemiler için uygun değildir. Sadece nehir gemilerinden 600 tonluk tekneler için yapılmıştır. Denizde giden 2000-3000 dwt (Deadweight tons) gemiler için en az 4,5 - 6,0 m. derinlik gerekir.
BEYAZ DENİZ- BALTIK  DENİZİ KANALI

2. Rhine – Main -Tuna Kanalı (Almanya): 1992 yılında tamamlandı.  Kara Denizi, Rhine- Main ve Tuna nehirleri yolu ile Kuzey Denizi´ne bağlar. Yamuk şeklindeki en kesitin tabanda genişliği 31 m, su yüzeyinde ise 55 metredir. Bir denizden öteki denize kadar suyolunun üzerinde 50´den fazla baraj ve gemi yükseltme geçidi vardır. 2005 yılına göre kanaldan 6 milyon tondan fazla yük geçmiştir. Kanalda en çok Almanya ve Hollanda yükleri taşınmaktadır. Denizde giden gemilere uygun değildir.
RHİNE KANALI
3. Süveyş Kanalı (Mısır): 1859-1869 tarihleri Fransızlar tarafından inşa edilmiştir. Akdeniz´i Kızıldeniz´e bağlıyor. Avrupa ile Asya arasında denizyolu ile yük taşımada Afrika´yı dolaşmaya gerek kalmadan geçiş imkânı sağlıyor.  193,3 kilometre uzunluğundadır. Derinliği farklı bölgelerde 11 ile 24 metre arasındadır. Genişliği ise 205 metre ve derinliği 11-12 metredir. Su kesimi 10,36 metreden fazla olan gemiler kanaldan geçemiyor.  Maliyeti yaklaşık 7 milyar dolar. Mısır ekonomisine yıllık katkısı 4,8 milyar dolardır.

SÜVEYŞ KANALI

4. Volga-Don Kanalı (Rusya): Sovyetler Birliği döneminde inşaatına başlanmıştır. Ancak 1941 - 1945 yılları arasında savaştan dolayı durdurulmuştur. 1948 - 1952 yılları arasında tamamlanmış ve 1 Haziran 1952´de kullanılmaya başlanmıştır. Denizde giden gemiler kanaldan geçemez, ancak 500 tonluk gemiler geçebilir. Gemi geçitlerinin suyu Don Nehri´nden gelir.
VOLGA-DON KANALI
5. Kiel Kanalı (Almanya): 1895 yılında yapılmıştır. Savaş gemilerinin Danimarka´yı dolaşmadan geçiş yapabilmesi için tasarlanmıştı.  Yaklaşık 98 kilometre uzunluğundadır. Genişliği 103 metre, derinliği ise 11 metredir. Kanalın üzerinde 42 metre yükseklikte 7 köprü bulunmaktadır.

KİEL KANALI

6. Panama Kanalı (Panama): 77 km uzunluğundadır. Atlantik ile Pasifik Okyanusları´nı birbirine bağlıyor.  1904-1914 yılları arasında yapılmıştır. Yılda 15 bin dolayında gemi geçmektedir. İki okyanus arasındaki denizyolunu 10 bin kilometreden fazla kısaltmıştır.  En geniş olduğu nokta 36 metre, ancak çift yönlü gemi akışı olduğu bölgelerde çok daralıyor.  Maliyeti 15 milyar dolar dolayındadır. Panama ekonomisine yıllık gelir katkısı 1,8 milyar dolardır.
PANAMA KANALI
7. Tuna - Karadeniz Kanalı (Romanya): İlk defa 1830´larda düşünülmüş, ancak Nikola Çavuşesku, 1973 yılında yeni bir proje ile işe başlamıştır. 1984 yılında güney kolu tamamlanmıştır. Uzunluğu 64,4 km´dir. Genişliği 90 metre, derinliği 7 metredir. Yaklaşık 2 milyar dolara mal olmuş ve 50 yılda kendini amorti edeceği tahmin edilmişti. Fakat 2005 yılında yıllık geliri sadece 3 milyon dolar olmuştur.

TUNA- KARADENİZ KANALI

8. Korint Kanalı (Yunanistan):1881-1883 yılları arasında inşa edildi. Panama Kanalı´nı inşa eden Macar mühendisler tarafından tasarlandı, Yunan inşaat şirketleri inşa etti. Korint Körfezi ile Saranik körfezini birbirine bağlıyor. 6,3 kilometrelik uzunluğuyla diğer örneklerden çok daha kısadır. Gemiler yol mesafesini 700 kilometre kısaltıyor.  Kanalın genişliği 24, derinliği 8 metredir. Küçük en kesitinden dolayı modern okyanus gemilerinin geçişine uygun değildir. Yılda 11 bin gemi geçiyor. Yıllık işletme maliyeti 1 milyon dolardır.

KORİNT KANALI
BOĞAZLAR:  İki kara arasında kalan ve iki denizi birleştiren dar deniz parçalarına BOĞAZ denir. Tabiattaki oluşumlarla meydana gelmiştir.

* Istanbul Boğazı   Karadeniz – Marmara Denizi arası   Karadenize kıyısı olan ülkeler kullanmak zorundadır. Genel olarak kuzeydoğıu, güneybatı doğrultusunda uzanıp İstanmbul şehrini i,ki parçaya ayırır. İstanbul boğazı 4. jeolojik dönemde  oluşmuştur.
İSTANBUL BOĞAZI
* Çanakkale Boğazı   Marmara –  Ege  Karadenize kıyısı olan ülkeler kullanmak zorundadır. 3. jeolojik dönemde meydana gelen bir çöküntü sonucunda oluşmuştur. Uzunluğu 65 km.en geniş yeri 5.800 m., en dar yeri 1250 m. dir. 
ÇANAKKALE BOĞAZI
* CebeliTarık Boğazı   Akdeniz ile Atlas Okyanusunu birleştirir. Eski tarihlerde Cape adı ile anılan boğaz, daha sonra Arap ordu komutanı Tarık Bin ZEYİD adı ile anılmıştır. CEBEL Arapçada dağ anlamına gelmektedir. Cebelitarık, Tarık dağı anlamına  gelmektedir.
CEBALİTARIK BOĞAZI
* Bab-ül mendep boğazı   Kızıl denizi Umman denizine, ADEN KÖRFEZİNE bağlar. 32 km. uzunluğundadır. 
BAB -ÜL MENDEP
* Hürmüz boğazı   Iran Körfezini Umman Denizine  bağlar.
HÜRMÜZ BOĞAZI
* Messina boğazı   Tren Denizi- Yunan Denizi   Italyada Sicilya adasıyla Italya yarımadası arasındadır.
MESSİNA BOĞAZI
* Bering boğazı  Asyanın en doğu noktası ile, Amerikanın en batı noktası arasındaki boğazdır. Boğaz 92 km. genişliğinde, 40 - 50  m. derinliğindedir.
 Kuzeydeki  Chukchi denizi ile, güneydeki Bering denizini ( Büyük Okyanus) birbirine bağlamaktadır. Adını Danimarkalı,Rus asıllı, boğazı ilk geçen kaşifVitus Bering den almıştır. Buzul çağlarında oluştuğu tahmin ediliyor.
BERRİNG BOĞAZI
* Magellan (Macellan) Boğazı  Atlas Okyanusu- Büyük Okyanusa bağlar.   G.Amerikanın en güneyindedir.Ana kıta ile Tierra del fuego takımadalatrını ayırır. (Drake Boğazı biraz daha güneyde)
MACELLAN BOĞAZI
* Malakka boğazı   Sumatra adası ile Malakka yarımadası arasındadır. Endonezya-Malezya arasında 805 km. uzunluğundadır.
MALAKKA BOĞAZI
* Sonde Boğazı   Sumatra adası ile Cava Adası arasındadır. (Endonezya)
SONDE BOĞAZI
* Dover Boğazı   Manş Denizi  Kuzey denize bağlar. Ingiltere-Fransa arasındadır.(Manş Denizi boğaz gibidir.) Uzunluğu 185 km. en dar yeri 35 km.dir
DOVER BOĞAZI
* Lucon Boğazı: Tayvan, Luzon adası ve Filipinler arasında yer almaktadır.
LUCON  BOĞAZI
* Makkasar Boğazı: Endonezyadaki Sulawesi ve Borneo adalarının arasındaki boğazdır.
MAKKASAR BOĞAZI
 Tasmanya Boğazı: Avusturalya ile Tasmanya arasındaki boğazdır.


 TASMANYA BOĞAZI

           YUKARDA DA GÖRÜLDÜĞÜ GİBİ . DÜNYANIN HİÇBİR KANAL VE BOĞAZINDA

 İLKİ KITAYI VEYA İKİ DENİZİ BİŞRLEŞTİREN İKİ KANAL VE BOĞAZ 

BULUNMAMAKTADIR.

8 Eylül 2019 Pazar

UNUTULMAYACAKLAR





HÜSEYİN HÜSNÜ TEKIŞIK'ın  VEFATININ  

5.  YILI




Burhan Bursalıoğlu


             BU GÜN, TÜRK MİLLİ EĞİTİMİNİN, 

FİKİRLERİ, MADDİ VE MANEVİ  

 YARDIMLARIYLA , HAMİSİ VE DUAYENİ 

 OLAN, SİVAS ÖĞRETMEN OKULU 1948 

MEZUNU SAYIN HÜSEYİN HÜSNÜ 

TEKIŞIK'IN VEFATININ 5. YILI. 

              MİLLİ EĞİTİM MENSUPLARININ, 

AİLESİNİN, SİVAS ÖĞRETMEN OKULU 

MEZUNLARININ, SEVENLERİNİN VE 

TÜRK MİLLETİNİN BAŞI SAĞOLSUN.

               KENDİSİNE VE SEVGİLİ EŞİ 

PERİHAN TEKIŞIK' A ALLAHTAN 

RAHMET, MEKANININ AYDINLIK VE 

CENNET OLMASINI DİLİYORUM.  





















1 Ağustos 2019 Perşembe

D Ü Ş Ü N C E M






SEÇİLENLER Mİ, ATANANLAR MI?

BURHAN BURSALIOĞLU


          Dünyada devlet yönetim biçimleri çok çeşitlidir. Bu çeşitlilik, etnik yapıya, kol kuvvetine, sosyal yapıya, halk tercihine, tabiat şartlarına ve dış etmenlerine göre değişmektedir.
Başlıca yönetim biçimleri;

 MONARŞİ; 
         Bir kişinin kayıtsız şartsız devleti yönetmesidir. Halk yönetime katılamaz. Seçim olmadığı  için meclis yoktur.

MEŞRUTİYET:
          Padişahlık, kırallık gibi yönetimlerde halk yönetime doğrudan katılmaz. Sadece padişah veya kıralın yanında üst yöneticilerden oluşan  bir meclis bulunur. Osmanlıda buna Divan denir.

OLIGARŞİ:
         Ülkeyi zenginler, aydınlar veya askerler  gibi grupların yönettiği bir yönetim şeklidir.

OTORİTER YÖNETİM:
           Siyasal iktidarın, yetkilerini tek elde topladığı yönetim biçimidir. Meclis ve parti bulunur ama, son söz Devlet başkanınındır.

TOTALİTER YÖNETİM;
            Hiç bir vatandaşın özgürlüğüne  yer vermeyen ve  vatandaşın yaşamını her yönüyle devlet otoritesine tabi kılmayı  amaçlayan yönetim biçimidir.

 TEOKRASİ:
            Devletin dini kurallara  dayanarak yönetilmesi biçimidir. Din kuralları bu tür yönetimlerde anayasa olarak kabul edilir.

TEOKRATİK EGEMENLİK:
            Ülkeyi idare etme yetkisinin, tanrıdan alındığına ve egemenliğin kaynağının  tanrı olduğuna dayanan yönetim biçimidir.

FAŞİZM:
             Her şey devlet içindir. Hiç bir şey devlete karşı değildir. Tek parti vardır ama, baskıcı devlet yönetimidir.

NASYONAL SOSYALİZM: "NAZİZİM"
            Tek parti ve siyasi görüş vardır. Baskıcı rejimdir. Hitler Almanyası gibi.

KOMÜNİZİM:
           Sanayi devriminin getirdiği sorunlar ve işçi sınıfının sömürülmesine karşı çıkan bir akımdır. Her şey  halk adına devletin denetimindedir.

DEMOKRASİ:
           Ülkeyi yönetme hakkının millete ait olduğu, halka bir çok özgürlüklerin tanındığı, çok partili sistemin geçerli olduğu sistemdir.

CUMHURİYET:
          Halka, seçme ve seçilme hakkını tanıyan, meclisi olan, belirlenen zamanlarda Cumhurbaşkanının, meclisin, mahalli yöneticilerin seçiminin yapıldığı, kısaca halkın yönetime katıldığı bir sistemdir.

                                 BİZDE

          Ülkemiz Cumhuriyet'le idare edilmektedir.  Anayasası olan, çok partili, halkın seçme seçilme özgürlüğü olan , meclisi olan, halkın egemen, yasal eşitlik ve hukukun üstünlüğü olan bir yönetim biçimi ile yönetilmekteyiz.
           Bu yönetimde, seçilenler ve atananlar vardır. Seçilenler, halkın özgür düşüncelerince tercih ettiği yöneticilerdir. Atananlar ise, üst yöneticilerinin, kendilerini ve yaptıkları işleri temsil etmek için atadıkları insanlardır.

                                   ASIL MESELE

           Bu bilgileri neden yazıyorum?
           Ülkemizde, bence, bazen ters giden olaylar oluyor. Aslında ters  değil,ama, ters oluşturan yasalarımız var.
           Bir kaç gün önce Rize'nin Fındıklı ilçesinde bir parka verilen ad la ilgili sorun yaşandı. Hala da devam ediyor.
         
 Seçilmiş belediye başkan ve meclis üyelerinin  aldığı bir kararla, şehir parkının adı değiştirilmiş. Yasa gereği bu kararın Kaymakamca onaylanması gerek.. Atanmış kaymakam, halkın seçtiği yerel yönetimin kararını onaylamıyor. 
              Burada bir terslik olmuyor mu? Halkın iradesiyle seçilmiş bir meclisin oy birliği ile aldığı kararı atanmış bir yönetici reddediyor.  Atanmış yönetici, seçilmiş yöneticinin üstünde bir selahiyete sahip olmuyor mu? 
          Yasal olarak, kaymakam, belediyeyi teftiş edebiliyor, denetleyebiliyor. Ama , aldığı kararları onaylamayabiliyor. Bu    ne kadar doğrudur? 
          Bir müddet sonra başka bir yere atanacak veya emekli olacak veya merkeze çekilecek olan bu yönetici nin engellediği, ilçenin , halkın yararına yapılan güzellikler, ilçenin gelişmesini
engellemiş olmaz mı?
            Bir yerleşim alanında, halkın seçtiği yöneticiler, yaşadıkları yerin, parkına, caddesine, sokağına, yoluna, köprüsüne, mahallesine hangi adı verirlerse versinler, kaymakama göre ne. O bugün varsa, yarın yoktur. 
Bu tür , bence yanlış uygulamalar iller için ,yani valiler için de geçerli. 
        Vali veya Kaymakam belediyeleri denetleyeceklerse, halkın yararına olan işleri engelleme yerine, mali bütçelerini denetlesinler. Park,sokak ve caddelerin adıyla uğraşmasınlar.
          SORUYORUM:
         Bir kent için, yerleşim bölgesi için, o mahallin, gelşmesi, güzelleşmesi, ad vermesi için, atanan mı, seçilen mi yetkili olmalıdır?

1 Mayıs 2019 Çarşamba

SANAT





TSM ve THM   BİTİRİLİYOR mu?

Burhan Bursalıoğlu

Bodrum sanat bakımından, bir çok kentlerden daha ileridir. Burada her türlü sanat kolları mevcuttur. Müzik, tiyatro, resim, kültür, kara ve deniz sporları vs. Hepsinin de, faaliyette olan dernekleri mevcut.
                Özellikle müzik toplulukları, 3 – 5  gün ara  ile, Bodrum’da,  Konacık’da,  Turgutreis’de, Yalıkavak’ta ve diğer yerleşim yerlerinde  konserler verilmektedir.
                Dün akşam, (Salı akşamı) Nesrin Körükçü Müzik topluluğunun Konacık’taki Herodot Kültür Merkezinde “ Faslı Bahar” adı altında konseri vardı.
Nesrin Körükçü’nün yönetimini, Çetin Körükçü’nün sunuculuğunu yaptığı konserde, koroda 24 , enstrümanda 10 sanatçının, salonu dolduran müzik severlere hoş bir gece geçirttiler.

                Koronun söylediği, yegah makamından “Hayat Gençlik Boyunca” ile başlayıp, Mine Orhan, Sadri Yalnızcık,  Nesrin Körükçü, Şenay Yılmaz, İpek Yıldırım, Öner Akyüz, A. Halide Özkan’ ın solo olarak söyledikleri, birbirinden güzel şarkılarla birinci kısım bitirildi.
                2. kısımda, Çetin Körükçü’nün ve Nesrin Körükçü’nün birlikte söyledikleri “Günaydın Nar Çiçeğim” şarkısından sonra, M.Fuat Sevinç, Nihan Saygıner, Güzin Aksoy, Makbule Melikoğlu, Güneş sayar, Günay Bostancı A.Fazıl Çelikel ve Sevim Kabu’nun söyledikleri şarkılardan sonra, koronun söylediği, Memleketim, seyircilerin de ayakta iştirak ettiği,” İzmir marşı” ile, “ Sarı saçlım, mavi gözlüm” şarkısıyla konser sona erdi.

Daha önce de gittiğim müzik konserlerinde de dikkatimi çeken iki husustan biri, gelen kişilerin tamamının sakalsız oluşu, ki bu konuya değinmeyeceğim. Diğer husus, konsere gelen insanların hepsinin 50  ve 60 ın üzerinde  yaşlara sahip olmaları.
Peki, gençler nerelerde? Onlar, Hip-hop, rap ,pop, rock   gibi yabancı kökenli, hiçbir duygu ve anlamı olmayan müziklerin peşinde.

Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği öyle mi?  Duygu var, mana var, heyecan var, sevgi ve üzüntü var, sitem var, övgü var, asalet var, ciddiyet ve sanat var. Gençlerimiz bunu kavrayamamaktadır. Onlar için zıplamak, tepinmek öncelik.

20 – 30 sene öncesine kadar gazinolar vardı. TSM ve THM programları yaparlardı. Bir çok sanatçı yetişmiş, halkın ağzından,  sevdiği şarkıyı mırıldamak düşmezdi. Halk o gazinolar sayesinde kendi öz müziği ile yatar, kalkardı.  Ne oldu o gazinolara. Ne oldu o müzik okullarına? Batırıldılar. İşte bu günkü  müzik konserlerine gelen 50 yaş üzeri insanlar, müzik sevgisini o gazinolardan alan insanlardır. 20-30 sene sonra, konser verecek sanatçı, konserlere gidecek insan bulunacak mı?  Bu gidişle zannetmiyorum.
Bu gün, T.S.M. ve T.H.M. nin unutulmaması için çaba gösterenler var mı? Yüzlerce tv kanallarda Türk müziği programı yapan bir kanal var mı?  Bir tane var. TRT nin Müzik kanalı. O da kısıtlı sanatçılarla idare ediyor. Seyircisi cüz-i ve yaşlı insanlar. Bir de Acun’un kanalında her yıl gündeme aldığı “ O ses Türkiye” programı. O programda da söylenen şarkıların ancak  % 10 nu TSM ve THM. İsterdim ki, o yarışma , yalnız Türk müziği olsun.
Türk müziği programı yapmayan kanal sahipleri , sanki, sözleşmişler, Türk müziğini ortadan kaldırmak için el birliği etmişler. Yazıktır, günahtır, bin yıllık müziğimizin katledilmesine göz yummak vebalini omuzlarınızda taşıyamazsınız.
Confuius “Bir Milleti tutsak etmek isterseniz, müziğini çürütün” der. Bu söz üzerine düşünün.
Müziğimizin, usta ve duayenlerinden Dede Efendi “Musiki öyle bir denizdir ki,  ben paçaları sıvadım ama, hala içine giremedim” der.  Ummana benzetilen müziğimiz, ne yazık ki ummanın suyu boşaltılmaktadır.


17 Nisan 2019 Çarşamba

EĞİTİM



KÖY ENSTİTÜLERİNİN 79. KURULUŞ YILI

Burhan Bursalıoğlu

Bu gün, Köy Enstitülerin kuruluşunun 79. yılı. 

1938 Temmuzunda, bölgede bir Köy enstitüsü kurulması için Tunceli bölgesine giden İsmail Hakkı Tonguç anlatıyor: 
" Tunceli köylerindeydim.  Elazığ üzerinden dalıp köyleri gezmeye başladım. Ankara'daki ilk kursta  yetişmiş olan bir eğitmenin köyüne gittim. Eğitmen, çocuklara Türkçe okuma yazmayı öğretmişti ama, sınıfa birlikte geldikleri köyün yaşlılarıyla eğitmenin çevirmenliği aracılığıyla konuşulabiliyordu. Tahtaya kaldırdığı çocuklardan birine, elindeki tebeşiri o yaşlılardan birine vermesini söyledim. Yaşlı adam aldığı tebeşiri eğitmene uzatarak bir şeyler söyledi. Eğitmen çevirdi: 

' Ben bunu tutmasını bile bilmem, nerede kaldı ki yazayım. Bizi böyle cahil bırakanlar mezarlarında rahat etmesinler. Bizi arayan soran mı vardı? Şu dağların arasında çobanlık, eşkiyalık yaparak geçinmeye uğraştık. Hayvandan farkımız yoktu. Bizi güden çıkmadı.

Türkiye Cumhuriyeti, Okuma yazma oranının % 7 olduğu, halkın % 80 inin köylerde yaşadığı bir ortamdan doğmuştur. İlk işin Eğitim olduğu bilincinde olan Atatürk ve yöneticilerin işleri zordu. Ama boş durmadılar. Amaçlı ve inançlı vatanseverlerin gayret ve gece gündüz çalışmalarıyla, en kısa zamanda, geniş halk topluluğuna ışık tutacak, cahillikten kurtaracak, ekonomiyi canlandıracak elemanlar yetiştirmenin  ilk adımının Köy Enstitülerinin kurulması olduğuna karar verdiler ve başta M.E. Bakanı Saffet Arıkan ile, İlk öğretim  
Genel müdürlüğüne getirilen,  " Köyün kenarına aydın insanın mezar taşını dikmedikçe bu işler kökünden çözümlenemez" diyen, İsmail Hakkı Tonguç görevlendirilmiştir.
Atatürk'ün ölümünden sonra istifa eden, Saffet Arıkandan sonra M.E. B. olan Hasan Ali Yücel:
" Bir defa köy enstitüsü okul değil, bizim klasik anlamda anladığımız şekilde okul değildir Yoksa  tüm dünya  insanlar için okuldur. Geniş anlamda elbette orası da bir okuldur;  yani bir şey öğretilen yerdir. Ama öğretmen oturur, öğrenci gelir, öğretim programı vardır, kitap vardır dersin öğretmeni söyler öbürleri de Arif'in keçisi gibi dinlerler, mesele, birer diploma alınır, devlet hazinesine eller dalar ve oradan geçinip gidilir. Bu değildir. Nedir?  Biz köylere Kurtuluş Savaşından  beri sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri götürecek adamı yetiştirmek isteriz." 
dedikten sonra 17 Nisan 1940 yılında resmen Köy Enstitüleri kurulmuştur.
Çok iyi giden çalışmalar, yöneticilere de moral veriyordu. Hatta bir gün İsmet İnönü, Savaştepe Köy Enstitüsünü ziyaret eder. Okulun Müdürü Sıtkı Akkay İnönü'ye okulun işliklerini, tarım alanlarını gezdirir.  O zaman öğrenci olan Hasan Kudar sonradan o günü anlatıyor "İsmet İnönü tarım alanlarımızı gezerken, yamaçta koyunları yayan bir kız arkadaşımıza rastlamıştı. Yanına yaklaşıp torbasında ne olduğunu görmek istemişti. Arkadaşımız kumanya torbasını açmış, bir çeyrek peynir ekmekle son okuduğu kitabı göstermişti Cumhurbaşkanına. Çok duygulanmıştı İnönü. Yanındakilere dönüp: ' Gördünüz mü, ekmekle kitap bir tutuluyor enstitülerde. Ne zaman erinden komutanına, Cumhurbaşkanından sade vatandaşına değin ülkemde insanların azığının yanına kitap konabilirse, o zaman kurtulacaktır Türkiye' dedi.
Ne yazık ki bu sözleri o tarihlerde söyleyen İnönü, 1946 lardan sonra  CHP ve DP  nin toprak ağaları, zamanın MEB  Sirer'in, İ.H. Tonguç'a"Bindiğim atın benden akıllı olmasını istemem ben.  Biz yöneticilerin kapısına kazma kürekle dayanmalarını mı istiyorsun bu köylülerin" diyecek kadar köy enstitülerine düşmanca davranan insanların fikirlerine uyarak, Köy enstitülerinin kapanmasına ses çıkarmamıştır.
Tüm Eğitim Camiasının  17 Nisanları kutlu olsun.


KÖY ENSTİTÜLERİNDEN FOTOĞRAFLAR




                                                     İSMAİL HAKKI TONGUÇ

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ