30 Aralık 2010 Perşembe
27 Aralık 2010 Pazartesi
YAKIN TARİHİMİZ
UYGULAMAYA MI, SARMAŞ DOLAŞA MI İNANALIM?..
Burhan Bursalıoğlu
Bilmiyorum, Yunan Milli, Eğitimini inceleyen var mıdır. İnternette bir yazı dikkatimi çekerek ufak bir araştırma yaptım.
Yıllardır Yunanlılarla kavgalı iki milletiz. Zaman zaman uçaklarımız it dalaşı, zaman zaman da Sahil Güvenlik botlarımız da köşe kapmaca oyunu oynarlar. Kardak kayalıkları krizi ve 6-7 Eylül 1955 olayları hariç, 1922 den bu yana önemli bir çatışma olmamıştır.
Bizim Milli Eğitim’in okullarımızda okuttuğumuz kitaplarda, bütün olaylar objektif , tarafsız gözle yazılmıştır. Ne yapılmışsa, ne yapmışlarsa, eksiği olup , fazlası olmayan tarafsız kitaplar Okutulmaktadır.
Ama, Yunanistan’da durum öyle mi?
İşte Yunan tarih kitaplarındaki Bize ait olan konular.
Bugün Yunan ilkokullarında 3 tarih kitabı okutuluyor.
1’incisi Helenistik dönemi, 2’ncisi Roma ve Bizans dönemini, 3’üncüsü ise yakın tarih adıyla Osmanlı Dönemi ve 1821 Yunan İsyanları sonrası.
İlk iki kitapta Haçlı Seferleri kapsamında yapılan savaşların Türkler ile Hıristiyanlar arasında yapıldığı ve Türklerin, Hıristiyanları kadın-çocuk ayırımı yapmadan vahşice öldürdüğü yazılıyor.
Yakın tarih kitabı, ilkokul dördüncü sınıftan itibaren okutuluyor. Türkiye aleyhinde birçok yerde yazılar ve resimler bulunmaktadır. Özetle şunların üzerinde duruluyor:
1’incisi Helenistik dönemi, 2’ncisi Roma ve Bizans dönemini, 3’üncüsü ise yakın tarih adıyla Osmanlı Dönemi ve 1821 Yunan İsyanları sonrası.
İlk iki kitapta Haçlı Seferleri kapsamında yapılan savaşların Türkler ile Hıristiyanlar arasında yapıldığı ve Türklerin, Hıristiyanları kadın-çocuk ayırımı yapmadan vahşice öldürdüğü yazılıyor.
Yakın tarih kitabı, ilkokul dördüncü sınıftan itibaren okutuluyor. Türkiye aleyhinde birçok yerde yazılar ve resimler bulunmaktadır. Özetle şunların üzerinde duruluyor:
1- Bizans’ın başkenti Konstantinopol’ün Türkler tarafından işgal edilip, bununla Yunanlıların esaret ve kara günlerin başladığı,
2- Türklerin esir pazarı kurup, Anadolu’nun da Türkler tarafından işgaliyle, Hıristiyan halkın köleleştirilip zorla dinlerinin değiştirildiği,
3- Anadolu’da Hıristiyanların hayat şartlarının çok zor olduğu ve korku içinde yaşadıkları,
4- İzmir’in her şeyinin Yunan olduğu, bazı Rumların Türklerden korkmaları nedeniyle Türk adı taşımalarına rağmen gizli Hıristiyan oldukları ve gizli Rum adı taşıdıkları,
2- Türklerin esir pazarı kurup, Anadolu’nun da Türkler tarafından işgaliyle, Hıristiyan halkın köleleştirilip zorla dinlerinin değiştirildiği,
3- Anadolu’da Hıristiyanların hayat şartlarının çok zor olduğu ve korku içinde yaşadıkları,
4- İzmir’in her şeyinin Yunan olduğu, bazı Rumların Türklerden korkmaları nedeniyle Türk adı taşımalarına rağmen gizli Hıristiyan oldukları ve gizli Rum adı taşıdıkları,
5- Trabzon’daki Sümela Manastırı’nın Türkler tarafından tahrip edildiği,
6- 1919-22 Küçük Asya felaketinde (15 Mayıs 1919’dan itibaren Yunan’ın İzmir’e çıkışı Anadolu’daki işgalleri kastediliyor.) Yunan varlığının Türkler tarafından yok edildiği,
6- 1919-22 Küçük Asya felaketinde (15 Mayıs 1919’dan itibaren Yunan’ın İzmir’e çıkışı Anadolu’daki işgalleri kastediliyor.) Yunan varlığının Türkler tarafından yok edildiği,
7- İzmir’in yakıldığı, bu sırada binlerce Yunan’ın Anadolu’dan ve Pontus’tan kovulduğu, zulme uğratıldığı, esir edilip öldürüldüğü,
8-Kuzey Kıbrıs’ın Türkler tarafından işgal edilmiş olduğu, Kıbrıs’ta Rumların Türkler tarafından katledildiği, Kıbrıslı Rumların göçmen durumuna düşürüldükleri ve pek çok da kayıp olduğu, Girne ve Magosa’nın Türkler tarafından enkaz haline getirildiği, gibi iftiralar yer almaktadır.”
8-Kuzey Kıbrıs’ın Türkler tarafından işgal edilmiş olduğu, Kıbrıs’ta Rumların Türkler tarafından katledildiği, Kıbrıslı Rumların göçmen durumuna düşürüldükleri ve pek çok da kayıp olduğu, Girne ve Magosa’nın Türkler tarafından enkaz haline getirildiği, gibi iftiralar yer almaktadır.”
Halbu ki:
Kokuşmuş ve yıkılmak üzere olan Doğu Roma’yı alarak Fatih, bütün insanlığa iyilik etti.
Bizans esirlerinin kurtuluş akçesini Fatih cebinden ödedi. Böyle insan esir pazarı kurdurur mu?
Fatih hapisteki Rum Patriğini serbest bırakıp, Osmanlı vezirine denk maaş vererek Patriklik makamına oturttu ve Osmanlı ülkesinde hudutsuz din hürriyeti tanıdı.
Güzel İzmir’imiz, Aydınoğulları zamanından beri Türk yurdudur. Orada yaşayan Rum ve Yahudilere Türkler daima, huzurlu bir hayat temin etmişlerdir.
Kuzey Kıbrıs’ta EOK’nın 50 senedir süren cinayetleri yenidir ve bütün dünya biliyor.
Yunan milli eğitiminde böyle bir kitabın okutulduğu ortamda Türk ve Yunan devlet yöneticilerinin, özellikle, Başbakanlarının, sarmaş dolaş olmaları, birbirlerine “Kardeşim” demeleri ne kadar inandırıcı olur?
Türk Milletinine olan davranışlarının samimi olduklarını göstermek istiyorlarsa Yunan milli eğitimi bu hatalı yolu derhal terk edip, KİTAPLARDAKİ YALAN YANLIŞ, KASİTLİ bilgileri çıkarmalıdır.
23 Aralık 2010 Perşembe
SAĞLIK
SANIRIM SONUNA KADAR OKUMANIZDA FAYDA VAR .
ŞEKER & KOLESTROL & TRİGLİSERİT... ALINTI
|
20 Aralık 2010 Pazartesi
MİZAH
GÜLMEK YAKIŞIYOR. İHTİYACIMIZ VAR
Erkek , 38 , İstanbul
...Karımla alışveriş merkezinde dolaşırken birden önümüzden inanılmaz güzel bir kadın geçti. Nasıl oldu ben de anlamadım ama ilk defa bir kadına bu derece kilitlendim. Bu durumun farkında olan karımın şu sözleri ile kendime geldim. "Bakma faslın bittiyse kavgaya geçeceğim!
Kadın , 40 , Çanakkale
Romantik bir akşam yemeği sonunda omuzunda yatarken soruyorum "Beni seviyor musun?" diye. Magmalara gelesice kocamdan cevap geliyor. "Sevdik ya!"
Kadın , 21 , İstanbul
Ablam evlenmeden önce saatlerce odamıza kapanır, sigara ve kahve ikilisi
eşliğinde sırlarımızı dökerdik. Böyle anlardan birinde, kısık sesle
"Müzik açalım mı? Babam yan odada, bizi dinliyor olabilir." dedim. Yan
odadan gelen ve hala hatırladığımızda bizi kahkaha lara boğan ses: "Ne
dinleyecem sizi beee!"
Erkek , 25 , İstanbul
Ülkemizde kişi başı milli gelir 10.000$'a yaklaşmış. Benim cebimde 10
YTL var. Kim hakkımı yiyorsa haram olsun!
Kadın , 21 , Bursa
Annemle babam tartışıyor. Tartışma esnasında annemin kafası o kadar çok karışıyor ki, kendisini aldatmakla suçladığı babama "O çocuklar benden mi??" diyor! Zaten tartışma o anda bitiyor, gülmekten tabii.
Kadın , 25 , İzmir
İşyerinde küpe takan erkek arkadaşımıza babasından yorum: "Bir zamanlar nur topu gibi oğlum vardı; nuru gitti, topu kaldı!"
Erkek , 25 , Trabzon
Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir
evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin
camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.
Kadın , 34 , İstanbul
"Seviyor musun?" dedim, "Seviyorum." dedi. "Ne kadar?" dedim, "Çok."
dedi. "Ne kadar çok?" dedim. "Her akşam eve gelip dırdırını çekecek
kadar çok..." dedi. Sustum...
Erkek , 35 , Eskişehir
Tatile giden, hayat dolu yaşlı teyzemiz güya helalleşiyor. "Hadi
çocuğum, hakkınızı helal edin, hayat bu; siz ölürsünüz ben göremem, veya siz kör olursunuz beni göremezsiniz..."
Erkek , 28 , ABD
8 yaşımdaki yeğenim "Dayı nasıl oluyor da renkli sabundan beyaz köpük
çıkıyor?" diye sordu. "Dur bir düşüneyim." dedim, hala düşünüyorum...
Erkek , 36 , İstanbul
Kırmızı ışıkta durduğum anda yanımdan iki motosikletli ışık hızında ve
tek tekerlek üzerinde geçti. Ben ağzım açık olayı izlerken yanıma
yanaşan 112 ambulansından doktor camı açtı ve bana: ''Gördün mü bizim
müşterileri... Hey maşallah!'' dedi.
Kadın , 31 , İstanbul
Nişantaşı-Kadıköy dolmuşu için bekliyoruz. Bir taksi geliyor dolmuş
yerine. Ön koltuğa oturan kadın her normal insan gibi emniyet kemerini
takıyor. Ancak şoför amcamız emniyet kemerinin iyice ortaya çıkardığı
dekolteye bakmaktan yola bakamadığı için bir müddet düşünüyor ve içini
çekerek kadına sesleniyor. "Abla, çıkar emniyet kemerini, böylesi daha
emniyetli hepimiz için."
Kadın , 22 , İstanbul
Arkadaşımla kafede otururken yan masadan kalkan hiç tanımadığım çocuk bizim masaya yöneliyor. Bir koluyla sandalyeme, diğer koluyla masaya abanıp kulağıma eğiliyor ve şöyle diyor: "Parmakların uzun; en az bir enstrüman çalıyorsun. Dişlerin temiz; sigara içmiyorsun. Yüzün güleç; öyle her şeyi dert etmiyorsun. Ve kalbin dolu, iki saattir yüzüme bile bakmıyorsun."
Kadın , 26 , Sinop
Duştayım. Birden elektrikler kesiliyor. Hemen kapıyı açıp anneme
bağırıyorum. "Anneee, konuş benimle; korkuyorum!" Annem başlıyor
konuşmaya. "Bu gece de rüyamda dedeni gördüm. Mezarının başına gitmişim, 'Baba ben geldim; kalk!' diyorum; o da mezardan çıkıyor; başlıyoruz konuşmaya..." Ben korkudan ağlamaya başlıyorum; annem gülmekten çatlıyor.
Kadın , 24 , İstanbul
Lacivert ceketi, gri pantolonu, kahverengi ayakkabısı ve siyah kemerini
bir arada giyen babama annemin yorumu: "Toplama bilgisayar gibi
olmuşsun!"
Kadın , 25 , İstanbul
Otobüse bindim, her yer dolu, arkaya doğru ilerledim, bir koltuktan
tutundum, ayakta duruyorum. Hemen önümde oturan, 20'li yaşlara
yaklaşmakta olduğunu tahmin ettiğim genç "Oturmaz mısınız?" dedi, hani
kalkayım da oturun anlamında, "Gerek yok, teşekkür ederim, böyle iyi."
dedim. Kalktı ve "Buyrun, oturun." dedi, "Teşekkürler, iyi böyle."
dedim, "Huysuzluk etme, otur dedik, otur işte!" dedi, ne yapayım,
oturdum ben de.
Kadın , 28 , İzmir
Hamile olan sevgili sarışın kuzenim, gebelikle ilgili okuduğun;
"Bebekler zekalarının %80'ini anneden alıyorlar." makalesinden sonra
panikle bana dönüp; "Ay inanmıyorum. Bana ne kalacak o zaman?" diye
sorduğunda sana; "Üzülme öyle bile olsa senin kaybedeceğin bir şey yok!" diyemedim ya! Lanet olsun içimdeki insan sevgisine!
Kadın , 31 , İstanbul
Haftasonu babasıyla gezmek için süslenmeyi abartan oğluma "Oğlum
çapkınlık mı yapacaksınız?" diye sordum. Oğlum tüm sempatikliğiyle cevap verdi; "Evet anne, babam da bakıyor kızlara ben de. Ama senin kadar güzelini görmedik!"
Haftasonu babasıyla gezmek için süslenmeyi abartan oğluma "Oğlum
çapkınlık mı yapacaksınız?" diye sordum. Oğlum tüm sempatikliğiyle cevap verdi; "Evet anne, babam da bakıyor kızlara ben de. Ama senin kadar güzelini görmedik!"
--
ALINTI
16 Aralık 2010 Perşembe
G E Z İ
RUMELİFENERİ
Burhan Bursalıoğlu
Fransızlar tarafından 1856 da yapılan fener, deniz seviyesinden 58 metre yükseklikte bulunuyor. Kule yapısı üç kademeli olup 30 metre uzunlukta. İlk yıllarında gaz yağı ile çalışan fener, sonraları asetilen gazına çevrilmiş şimdi de otomatik olarak elektrikle çalışırken ışığın görünüş mesafesi 18 mile ulaşmış. Fenerin ilginç bir de hikâyesi var…
Burhan Bursalıoğlu
Garipçe ‘den ayrıldıktan sonra Rumelifeneri’ne geldik.
Rumelifeneri Garipçe ile mukayese edimeyecek şekilde daha gelişmiş bir yer. Karadeniz ile boğazın birleştiği en uc noktada kurulmuş bir köydür Rumelifeneri.
Balıkçılıkla geçinen halk, tekne imalatı, tamiri, kızak bakım ve onarımları da yapmaktadırlar. Limana indik. Balık tekneleri bağlanmış, çalışanlar ağ tamirleri ile meşgul oluyorlardı. Kimi çalışan türkü söylüyor, kimileri radyolarını açmış etrafa şarkılar dinletiyorlar, kimileri de işi bitmiş tavla partisi düzenlemişlerdi.
Boydan boya gezip dolaştıktan sonra kaleye çıktık. Manzara enfes. Soluna bakıyorsun Karadeniz, sağına bakıyorsun boğaz. Bol bol fotoğraflar çektik. Kalenin avlusunu, burçlarına çıkıp surlarını dolaştık. Kimi yerleri yıkılmış ama hiç bir onarım görmemiş.
Rumeli feneri’in tarihçesini araştırdık.
Köy antik çağda ki ismi, Panium kayalıkları üzerine kurulmuş olduğundan, ismide Panium olarak söylenirmiş. Bizans döneminde ki ismi ile, Fanaraki veya Fanarayan, Avrupa feneri yada küçük fener demektir. Köy Rumeli yakasında kurulduğu için de Rumelifeneri adını almıştır. Köyün ismi bir süre de Türkeli olarak anılmıştır
Rumelifeneri tarihi zenginliklerle doludur. Günümüzde bile kullanılabilir durumda bulunan Ve Cenevizliler tarafından yapılan Rumelifeneri kalesi tarihi zenginliği gözler önüne sermektedir. Bu kale günümüzde zaman zaman film seti olarak da kullanılmaktadır. Papazburnu mevkii Osmanlı döneminde askeri yerleşim bölgesiydi. Burada padişah IV.Murat(1623-1640) tarafından bir hisar yapılmıştı. Hisarın evinde 60 adet asker evi, Sultan Murat adına yapılmış bir cami, buğday ambarları, cephanelik 100 adet büyük ve küçük top, kale muhafızı ve 300 asker bulunuyordu. Kıble yönüne bakan bir demir kapısı vardı. Şimdi bu tarihi yerleşim bölgesinden geriye kalan, yıkık dökük bir duvardan başka bir şey değildir. Köy içersinde bulunan Osmanlı dönemi hamamı, İkinci Dünya savaşı sonuna kadar askeri birlikler tarafından kullanıldı. Sonraları ise kaderine terk edilmiştir.
Tarihi fener
Fransızlar tarafından 1856 da yapılan fener, deniz seviyesinden 58 metre yükseklikte bulunuyor. Kule yapısı üç kademeli olup 30 metre uzunlukta. İlk yıllarında gaz yağı ile çalışan fener, sonraları asetilen gazına çevrilmiş şimdi de otomatik olarak elektrikle çalışırken ışığın görünüş mesafesi 18 mile ulaşmış. Fenerin ilginç bir de hikâyesi var…
İlk inşası sırasında kulenin birkaç kez yıkılması üzerine köyün yaşlıları kule sahası içinde bir yatır olduğunu, kulenin bu yüzden yıkıldığını Fransız yapım şirketine söyleyince önce türbe yapılıp etrafı çevrilmiş, sonra da bugünkü fener kulesi yapılıp, bitirilmiş. Kule binası içinde bulunan Saltuk Baba Türbesi ziyaret edilebiliyor.
.
8 Aralık 2010 Çarşamba
ÇEVRE GEZİSİ
GARİPÇE
Burhan Bursalıoğlu
Kurban Bayramı’nın son Cumartesi günü Ailece, güzel havanın zevkini, bayram yorgunluğunu, bir nebze olsun çıkarmak ve kahvaltı yapmak için Garipçe Köyü ne gittik.
Sarıyer’e 11, Taksim’e 31, Eminönü’ne de 34 kilometre mesafede, Rumeli kavağı ile Rumeli feneri arasında kalmış, taşlı, kayalıklı vadiye sıkışmış, 450 nüfuslu bir köy.
Köy meydanı park yeri olmuş. Kahvaltıya gelenler arabalarını oraya koyarak, kısa, dar sahildeki lokantalara doluşmuş, kahvaltılarını yapıyorlardı.
Önü deniz , karşı sahilde Poyraz köy görünüyor. Çardaklı küçük bir lokantaya girerek 9 kişilik grubumuza masa hazırlatıp, açık büfeden yiyebileceğimiz kahvaltılıklarıımızı alarak, neşe ve temiz deniz havasını soluyarak , sabah görevimizi yeri ne getirdik.
Kahvaltımı bitirip, Şevval’i de yanıma alarak, köyü dolaşmaya, köy hakkında bilgi edinmeye çıktık.
Dışardan gelen insanların çok yoğun olduğu Garipçe köyünden görülenler gerçekten çok garip. Yıkık dökük ahşaptan yapılmış bina enkazları, etrafta yığın halinde olan çöpler, sahilin kirliliği. Topu topu 3 lokanta, muhtarın odasına bitişik bir bakkal dükkanı ilk göze çarpanlar. Gazete sorduk, “yok” dediler. Neden ? dedik, “ burada satılmaz gazete okuyanlar Sarıyer, Kavak veya Fener den alırlar” dediler. Anladım ki bu köy okumuyor. Zaten okul da yokmuş, Nüfusun azlığı, çocukların az oluşundan okul kapanmış, bina da bakımsızlıktan viraneye dönmüş, yer yer duvarlar çökmüş, tam bir enkaz.
Üzülerek seyrettiğimiz bu gariplikleri yadırgarken, bir taraftan da fotoğraflar çekiyoruz. Rastladığımız yaşlı insanlardan da bilgiler almaya devam ediyoruz.
Mitolojide lanetlenmiş kral Phineas bu köyde yaşamış. Halkın anlattıkları hikayede “Buraya bir garip insan gelmiş” diyerek ifade ettikleri galiba bu lanetli kral olmalı.
Köy adının zaman içinde değişikliklere uğradığı söylenmekte. Etrafın taşlı, kayalıklı sarp doğal yapıya sahip olmasından dolayı, kartal ve akbabalar yuva yaparlarmış. Bu nedenla buraya “Akbaba şehri” derlermiş.
Diğer bir adı da, Osmanlıcada, “yakın, yakında olan, yer ve zaman yakın “ anlamına gelen “Karib” sözcüğünün değişerek önce “ karibce” sonra da “garipçe “ olmuş.
Garipçe köyünün halkı çoğunlukla Rize'li ve Trabzon'lu. Şaşırdım. Çünkü bu yörelerin insanları etraflarını düzenli ve temiz tutar. Ama Garipçe bunlara yakışmıyor.
Halk balıkçılıkla geçiniyor. Başka hiçbir sanatsal gelirleri yok. Balık avlama yasağının başlamasıyla, yasağın bitimine kadar, Garipçede av malzemelerinin temini, bozuk ağ ve motorların tamiri ile uğraşılır, av yasağının kalktığı Eylül ayında tüm sağlıklı, güçlü erkekler balığa çıkar. Balığa çıkanlar yasağın başladığı Haziran ayına kadar denizde avlanarak yakın oldukları kent ve kasabalara uğrayıp satış yaparlar. Köy yaşlı ve kadınlara emanet ediliyor. Gençlerin çoğu, okumak ve iş aramak için köyden uzaklaşır. Nüfusun azalmasının başlıca sebebi de bu imiş.
Yüzümüzü denize döndürdüğümüzde, sol tarafta kalan merdivenlerden çıkıp 6-7 dakika yürüdüğümüzde 1450 yıllarında Cenevizliler tarafından yapılmış bir kale ve kule ile karşılaştık. İki tarafı taş duvarlarla örülmüş geçit ten sonra sağlam demir kapılardan geçtik. Sonra karanlık bir dehlize girdik. Dehlizden çıkınca, kemerli, tuğla örmeli iki taraflı duvarların bitiminde merdivenlerden oluşan geçitler, koğuşlar, demir kapılar, çeşitli büyüklükte pencereler, tabyalar ilk göze çarpan, bakımsız, pislik içinde, çöplük yuvası.
Köy muhtarı, kale ve kuleyi onarıp restore edilmesi, işletilmesi , halka açmayı, köye gelir temin etmeyi planlıyarak, 1994 de müracaat etmiş. Milli Savunma Bakanlığı kale ve yöreyi ikinci derecede güvenlik bölgesi olarak kabul edip, muhtarın projesinin uygulanmasında bir mahsur olmadığına karar vermiş. Bu iyi ve faydalı kararın uygulanmaya geçirilmesi için, brokratik engellerin kaldırılması mümkün olmamış. 15 yıl, bu engelleri kaldırmaya yetmemiş.
Ne yazık ki, işlevlerde karşımıza çıkan brokratik engelleri hiçbir iktidar, “söz vermelerine rağmen” en aza indiremedi. Bu sebepledir ki, birçok tarihi değerlerimiz çürümekte, enkaz olmakta, heba olup yok olmaktadır.
Garipçe Köyünden öğle vakti Rumeli Fenerine doğru hareket ettik. Bir başka yazımda da Rümeli Feneri gezimizi anlatacağım.
5 Aralık 2010 Pazar
ÖNEMLİ HAFTALAR
Dünya RAKICILAR gününüz kutlu olsun.
RAKI haftası başlıyor
Balığı çok, mevsimi soğuk, geceleri uzun ve harflerinden rakı yazılabilen tek ay olan "Aralık" ayının ilk haftasında kutlanmaya başlanan, "Dünya Rakı Haftası" başlıyor.
Bu nedenle, yerli, yabancı, tüm rakıseverler kadehlerini aynı anda kaldırmak için bir araya geliyorlar.
"Dünya Rakı Günü" 2006 yılında ilk kez kutlanmaya başladı.
Birbirine karafını, bardağını, 70'liğini hediye etmeyen, böyle bir gecede içmeyen, muhabbet etmeyen, en çok da bilmeyen o an itibariyle ayıplanmaya başladı. Bu özel gün hem tarihi hem de manası itibariyle hep bir "yeni yıl"ın şenlikli bir provasını yapmak gibiydi.
Rivayete göre, rakıcıların piri Bekri Mustafa'da Aralık ayının ilk cumartesi günü doğmuştu.
Dediler ki, Meksika'nın "Tekila", Brezilya'nın "Kakaça" ve İspanya'nın "Sangria" festivalleri varken, bizimki nasıl olmaz?
Kutlasın tüm dünya, sakilere iş çıkaralım zevk-ü sefa ile...
Rakıname
İçmesini bilene zevk-u sefadır.
İçme'yi bilmeyene cevr-ü cefadır rakı.
Bir münasip mikdarı, muhabbet anahtarı
Kaçırırsan ayarı, can'a ezadır rakı.
Ne dert kalır, ne keder, içeni mes'ut eder.
İçebilirsen eğer, ruha ciladır rakı
Ham ervahsan yanaşma, arif'sen ondan şaşma,
İç ama, haddi aşma ferahfezadır rakı.
Yarattığı ahengi, ne saz verir ne çengi,
Terbiyenin mihengi, dense sezadır rakı.
Beyaz peynir, domates, yanına bir kavun kes,
Çiğ köfteyle ne enfes bir iptiladır rakı.
Biraz tuzlu leblebi, kadehin billur leb'i,
Dudakları öpmeli, yoksa hebadır rakı.
Ehli kemal olana zevkle hem'hal olana,
Sohbette tad bulana, yar'ı vefadır rakı.
Dost bezminde sohbette, neşe-i muhabbette
Her manevi lezzete, bir vasıtadır rakı.
Nükte, cinas anlayan, ahengi-i bezm'e uyan,
İçip zırvalamayan, işte o'nadır rakı.
Eşek içince zırlar, köpek içerse hırlar
Kedi içse tırmalar, insanlar'adır rakı.
RAKI haftası başlıyor
Balığı çok, mevsimi soğuk, geceleri uzun ve harflerinden rakı yazılabilen tek ay olan "Aralık" ayının ilk haftasında kutlanmaya başlanan, "Dünya Rakı Haftası" başlıyor.
Bu nedenle, yerli, yabancı, tüm rakıseverler kadehlerini aynı anda kaldırmak için bir araya geliyorlar.
"Dünya Rakı Günü" 2006 yılında ilk kez kutlanmaya başladı.
Birbirine karafını, bardağını, 70'liğini hediye etmeyen, böyle bir gecede içmeyen, muhabbet etmeyen, en çok da bilmeyen o an itibariyle ayıplanmaya başladı. Bu özel gün hem tarihi hem de manası itibariyle hep bir "yeni yıl"ın şenlikli bir provasını yapmak gibiydi.
Rivayete göre, rakıcıların piri Bekri Mustafa'da Aralık ayının ilk cumartesi günü doğmuştu.
Dediler ki, Meksika'nın "Tekila", Brezilya'nın "Kakaça" ve İspanya'nın "Sangria" festivalleri varken, bizimki nasıl olmaz?
Kutlasın tüm dünya, sakilere iş çıkaralım zevk-ü sefa ile...
Rakıname
İçmesini bilene zevk-u sefadır.
İçme'yi bilmeyene cevr-ü cefadır rakı.
Bir münasip mikdarı, muhabbet anahtarı
Kaçırırsan ayarı, can'a ezadır rakı.
Ne dert kalır, ne keder, içeni mes'ut eder.
İçebilirsen eğer, ruha ciladır rakı
Ham ervahsan yanaşma, arif'sen ondan şaşma,
İç ama, haddi aşma ferahfezadır rakı.
Yarattığı ahengi, ne saz verir ne çengi,
Terbiyenin mihengi, dense sezadır rakı.
Beyaz peynir, domates, yanına bir kavun kes,
Çiğ köfteyle ne enfes bir iptiladır rakı.
Biraz tuzlu leblebi, kadehin billur leb'i,
Dudakları öpmeli, yoksa hebadır rakı.
Ehli kemal olana zevkle hem'hal olana,
Sohbette tad bulana, yar'ı vefadır rakı.
Dost bezminde sohbette, neşe-i muhabbette
Her manevi lezzete, bir vasıtadır rakı.
Nükte, cinas anlayan, ahengi-i bezm'e uyan,
İçip zırvalamayan, işte o'nadır rakı.
Eşek içince zırlar, köpek içerse hırlar
Kedi içse tırmalar, insanlar'adır rakı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Che'nin Çantasından Çıkan NUTUK Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 196...
-
CUMHURİYET GECEMİZ Burhan BURSALIOĞLU 2013 yaz sezonumuz anlamlı ve coşkulu bir gece ile noktalandı. Cumhuriyet’...