| 
 Burhan Bursalıoğlu 
 
 
KARA
  ŞAVAŞLARI 
 
ARIBURNU
  ÇIKARMASI. Daha önce yabancı kaynaklardan ve Anzakların anılarından yapılan aktarmalarla
  nasıl başlandığı ve ilk günleri açıklanan Arıburnu’ndaki Anzak Kolordusunun
  Nisan’da yaptığı çıkarmanın temel amacı önce, Kabatepe ile Küçük Arıburnu
  arasındaki kumsallık bölgeye çıkmaktı. İlk aşamada Conkbayırı- Kocaçimentepe
  çizgisi denetim altına alınıp, oradan Maltepe bölgesi ele geçirilecek,
  böylece, Kuzeydeki Türk kuvvetlerinin Güneyde, Seddülbahir bölgesindeki Türk
  birliklerine yardımı engellenmiş olacaktı. 25 Nisan sabahı savaş gemilerinin,
  Türk mevzilerini sürekli vuran koruyucu ateş altında, Anzak Kolordusu’nun 1.
  Tugayından 1500 kişilik ilk hücum dalgası, çıkarma botlarının bir şekilde
  kuzeye kayması sonucu, saat 05.00’te, Kabatepe bölgesi yerine Arıburnu
  kesimine çıkmak zorunda kalır.
 
 
   
  
 
ARIBURNU 
 
 
Bu noktada kıyı gözetlemesi yapan bir
  Türk takımının direnişine karşın, karaya çıkan Anzak birlikleri belirli bir
  noktaya kadar ilerler. Diğer taraftan, Bigalıda bulunan ordu yedeği 19.
  Tümen, 24–25 Nisan gecesi Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi. Gün
  ağarırken, Arıburnu yönünden top seslerinin gelmesi üzerine, 19. Tümen
  Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, bir çıkarma yapıldığını anlayıp durumu Ordu
  Komutanına bildirir, ancak bir yanıt alamaz. 
 
19. TÜMEN
  KOMUTANI MUSTAFA KEMAL 
 
   
   
Durum çok kritiktir. Mustafa Kemal,
  kıyıda çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri olduğunu düşünerek ve geniş
  bir sahile yayılmış olan 27. Alayın da, ağır kayıplar verdiği haberini
  alınca, düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe çizgisi ve uzantısını ele geçirmesi
  durumunda, onarılamayacak durumlarla karşılaşacağını kavrar. Ordudan emir
  gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek,
  57.Alayı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirir. Kendisi de
  durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı
  askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları
  izlediklerini görür. O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile
  yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır. 
 
“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki
  261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada
  bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu
  gördüm... Bu askerlerin önüne kendim çıkarak: 
—Niçin kaçıyorsunuz? Dedim. 
—Efendim düşman dediler! 
—Nerede? 
—İşte! Diye 261 rakımlı tepeyi
  gösterdiler. 
Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti
  261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru
  yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım,
  askerler on dakika istirahat etsin diye... Düşman da bu tepeye gelmiş...
  Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere
  gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum,
  bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan
  askerlere: 
— Düşmandan kaçılmaz, dedim. 
— Cephanemiz kalmadı, dediler. 
— Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.
 Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda
  Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının
  yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için,
  yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere
  yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”
 
 
 
KABATEPE 
 
   
   
Gerçekten de, çekilen Türk askerleri
  mevzi alınca, karşı taraf ta mevzi alıp duraklar. Böylece,57. Alay Öncü Bölüğü'nün Conkbayırı’na yerleşmesi için gereken süre
  kazanılmış olur. İştebu an, Çanakkale Savaşları Kara Harekâtı’nın kaderini belirleyen önemli
  anlardan birisidir. Böylesine önemli anda kilit rolü oynayan kişi ise,
  tartışmasız Mustafa Kemal’dir. (Bu husus, Türk ve yabancı tarihçiler
  tarafından doğrulanmaktadır.)
 
Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat
  Paşa'nın izniyle, 27. Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen
  Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir: 
“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi
  emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka
  kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.” 
 
 
25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye
  yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı da
  tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı
  saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile
  çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken,
  Anzak Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve
  tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başlayarak harekât, 1915’in
  Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı- Kocaçimentepe-Kabatepe
  bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü
  hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla
  geçecektir. Bu çarpışmalar sırasında Türkler de, Anzaklar da ağır kayıplar
  vermişlerdir. Ağustos ile birlikteise savaş şiddetli çarpışmalara dönüşür. Tıpkı Seddülbahir’de olduğu gibi,
  Anzak ordusu da taarruz hedeflerine varamamış, çıktıkları yerlerde 3–4 km.lik
  bir mesafe ilerleyip, o noktada çakılı kalmışlardır.
 
|  |  | SEDDÜLBAHİR |  
 
SEDDÜLBAHİR
  SAVAŞLARI 
   
  
 5 Nisan günü, Müttefik Kuvvetleri Donanmanın koruyucu bombardımanı altında,
  beş ayrı yerden Gelibolu Yarımadası’na çıkmaya başladılar. İngiliz ve Hint
  birliklerinin çıkarıldığı ilk hedef, güneyde Alçıtepe’yi ele geçirip
  Kilitbahir platosuna ilerlemek, oradaki merkez tabyalarını susturduktan sonra
  Boğaz’ın giriş bölgesini ele geçirmekti. Burada Müttefik
 
 
SUVLADAKİ TÜRK ASKERLERİ (Ceddine RAHMET) 
 
   
   
 
 
Donanmasına bağlı savaş gemilerinin
  yaptığı bombardımanın şiddetine bir örnek vermek gerekirse; sadece Ertuğrul
  Koyu sırtlarındaki 26. Alayın 10.Bölüğünün savunma mevzilerine4650 mermi atılmıştı. Buna rağmen Türk bataryaları ve kuvvetleri imha
  olunamadığından İngiliz Birlikleri ağır kayıplar vermişler bu durum İtilaf
  Devletlerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Bu günlerde, gerçek bir
  kahramanlık destanı yaratan Yahya Çavuş’un takımı, işte bu 10. Bölüğün
  takımıdır. Temmuz 1915 sonuna kadar, çok kanlı geçen, göğüs göğse süngü
  hücumları ve karşı hücumlarla süren Kirte-Kerevizdere- Zığındere Muharebeleri,
  özellikle Türk birliklerinin, Müttefik Donanması’nın ateşinden korunmak
  amacıyla, gece yaptıkları süngü hücumlar şeklinde olmuştur. Sekiz gün, geceli
  gündüzlü süngü hücumlarıyla geçen Zığındere muharebesi, iki taraf için de
  kayıpların en fazla olanı ve en kanlı geçenidir.
 Bu bölgedeki harekât ağustos ayıyla birlikte mevzi muharebesine dönüşür.
  Böylece işgal kuvvetleri, 3–4 kilometrelik bir arazide akılıp kalmışlardır.
 
kum kale savaşları 
 
 
 
KUMKALE 
 
 
   
   
5 Nisan 1915 günü saat 04.30’da Fransız
  filosu Kumkale önlerinde savaş düzeni almıştı. Kumkale ve Kumkale-Orhaniye
  arasını hedef alan şiddetli donanma ateşinin ardından Fransız birlikleri
  karaya çıktılar. Kumkale’deki Türk takımı Fransız bombardımanlarına ve karaya
  çıkan iki Fransız bölüğüne karşı kahramanca dayandıysa da, sürekli takviye
  edilerek tabur seviyesine çıkan Fransızlar karşısında kaleyi bırakarak
  Kumkale köyüne çekilmek zorunda kaldı. Sadece yarım takımlık 6. Bölük’ün
  ihtiyatıyla takviye edilebilen takım, Kumkale sokaklarında Fransızlarla kısa
  süren sokak muharebelerine girdi. 6. Bölük komutanı, birliklerini Kumkale
  mezarlığına çekti. Takım komutanlarından birinin şehir düşmesine, diğerinin
  de yaralanmasına ve cephane sıkıntısına rağmen, bölük inatla savunmasını
  sürdürdü ve Fransız kuvvetlerinin kanadını Kumkale’de bastırıp, bütün cephesini
  hareketten alıkoydu. Türk birlikleri Kumkale’yi geri almak için taarruza
  geçince Kumkale sokaklarında göğüs göğse yakın muharebe başladı. Fransızlar
  da direnişlerini sertleştirmişlerdi. Türk hücumlarının en şiddetli bir anında
  Fransızlar beyaz bayrak çektiler. Üst rütbeli Fransız subayı da kendi
  rütbesine denk bir Türk subayına teslim olmak istedi, fakat dil farkı
  yüzünden anlaşılamadı. Teslim alma olayı uzayınca Fransızlar tekrar
  toplanarak mevzilerine döndüler 
  ve yer yer ateş muharebeleri başladı. Fransız filosu da kendi birlilerine
  zayiat verdirme pahasına, Fransız ve Türk birliklerinin birbirine girdiği
  Kumkale’ye şiddetli ateşlere başladı. Türk birlikleri
  Mezarlık-Kumkale-Orhaniye hattına çekilmek zorunda kaldılar. Fransızlar da
  Kumkale’de kıyı başı tutmuşlar ama ilerleyememişlerdi. Gelibolu Yarımadası’na
  çıkarma yapan İngiliz kuvvetlerinin takviye edilmesi amacıyla, Seferi
  Kuvvetler Başkomutan’ı General Hamilton’un emriyle, Fransız kuvvetleri 26/27
  Nisan 1915 gecesi çekilme harekâtıyla geri alındılar. 
 
 
ANAFARTALAR
  ZAFERİ 
 
25 Ağustos 1915’ten Ağustos sonuna
  kadar, İtilaf Kuvvetleri hem Seddülbahir hemde Arıburnu’nda başarılı
  olamayınca, Çanakkale Boğazı’nı, geriden sarkarak ele geçirmek amacıyla  harekete geçerler. Bu arada General
  Hamilton, Türk Ordusu’nun gerilerine sarkmak ve çember içine alıp yok etmek
  için, Büyük ve Küçük Kemikli Burunları arasında yer alan Suvla sahillerine
  çıkıp, Anafartalar’da üçüncü bir cephe 
 
   
   
|  |  | LİMAN  VON  SANDERS  VE  MUSTAFA  KEMAL |  
 
açmaya karar verir. Hedef, Conkbayırı ve
  Koçaçimentepe blokunu ele geçirerek buradan ilerleyip, Çanakkale Boğazı’na
  inerek hâkim olmaktır. Bu amaçla da, 9.İngiliz Kolordusu’nu, 6–7 Ağustos
  gecesi karanlıktan yararlanarak bölgeye çıkartır. Amaç, sabah gün ağarmadan
  von Sanders, Saroz Grup Komutanına 7. ve 12. Tümenlerle süratle Anafartalar
  kesimine gitmesini ve karaya çıkan İngiliz birliklerine 8 Ağustos sabahı
  erkenden taarruz edilmesi emrini verir. Anafartalar Müfrezesi komutanı Yarbay
  Vilmer’e de, Saroz’dan iki tümenin gelişine kadar, İngilizlerin ilerleyişine
  engel olunmasını emreder. Liman von Sanders, bundan sonra, Kurmay Albay
  Mustafa Kemal’i, 8 Ağustos 1915 günü saat 21.45’de, Anafartalar Grup
  Komutanlığına atar. Anafartalar Grup Komutanı Kurmay Albay Mustafa Kemal, 9
  Ağustos sabahı,12. tümenle 9. İngiliz Kolordusuna. 7.Tümenle de Anzak
  Kolordusu ile işbirliği yapmasına engel olmak amacıyla, damakçılık Bayırı
  yönünde saldırıya geçer. Her iki tümenin saldırıları da başarılı olur.
  İngiliz Birlikleri, beklemedikleri bu karşı Türk taarruzu ile şaşkına dönmüş,
  ağır kayıplar vermişlerdir. Birinci Anafartalar Muharebeleri olarak
  adlandırılan bu harekat sonunda, durum değerlendirmesi yapan Mustafa Kemal
  şöyle demiştir: “...Gerçekte, düşmanın bir kolordusunu zayıf bir tümenimle
  Kireçtepe-Azmak arasında yenmiş, Tuzla Gölüne kadar takip ederek orada tespit
  etmiştim.” Diğer taraftan yeni çıkan birliklerle güçlendirilen 9.  İngiliz Kolordusu, Anafartalar yönünde iki kanat harekâtı daha denediyse de başarılı
  olamamıştır. Ancak, Türk Kuvvetleri açısından bu bölgede durum, savunulması
  güç bir konum olduğu için tehlikeli sayılırdı. 
 
 
 
Liman von Sanders 
 
 
Tehlikeli durumu düzeltmek için Liman
  von Sanders, Kuzey Grubundaki 8 Tümeni iki alayla takviye ederek, Anafartalar
  grup Komutanı Mustafa Kemal’in emrine verir. Tümen karargâhına 9–10 Ağustos
  gecesi gelen Grup Komutanı Mustafa Kemal, takviyeli 8. Tümeni10 Ağustos
  sabahı karanlıkta, sadece süngü kullanarak hücuma geçirir. İngilizlere çok
  ağır kayıplar verdirilerek harekât başarılı olur.
 
 
                                General Ian Hamilton 
 
 
Daha sonra, savunma yapılabilecek ek
  arazinin ele geçirilmesi üzerine, ulaşılan bu ileri çizgide de destek ve
  güçlendirmeler yapılarak savunmaya geçilir. Böylece, diğer bölgelerde olduğu
  gibi Anafartalar Bölgesinde de savaş, boşaltmaya kadar, siper ve mevzi
  savaşına dönüşmüş olur. Diğer bir deyişle, General Hamilton’un İkinci Planı
  da başarısız olmuş, hedefine ulaşmamıştır. 
 
İTİLAF
  DEVLETLERİNİN GERİ ÇEKİLMESİ 
 
Anafartalar’da yaşanan zaferin ardından,
  İtilaf Kuvvetlerinin hem moralleri bozulmuş, hem de Çanakkale’nin
  geçilebileceği umutları yok olmuştur. General Hamilton’un bütün ısrarlarına
  rağmen cepheye artık tek bir asker bile gönderilmediği gibi, Çanakkale’den
  iki tümen alınmış ve batı cephesine gönderilmişti. Kısacası Ağustos’tan sonra
  çekilme planları yapılmaya başlanmıştı. 
 
Harbiye Nazırı Lord Kitchener
 
 
Harbiye Nazırı Lord Kitchener, son defa
  bölgeyi ziyaret etmiş, artık Çanakkale bölgesindeki Türk savunmasını sökmenin
  ve buradan boğaz harekâtını bir neticeye vardırmanın mümkün olmadığını
  anlayarak, Ocak 1916’da Çanakkale’deki kuvvetlerin, Selanik çıkarmasında kullanılmak
  üzere gönderilmesinin kararını komiteye sunmuştur. Müttefik askerleri 8 Aralık’tan 20 Aralık’a kadar Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini, 28
  Aralık’tan, 9 Ocak1916’ya kadar da Seddülbahir bölgesini tahliye etmişlerdir.
 
 
ÇANAKKALE
  ZAFERİNİN TARİHSEL ÖNEM VE SONUÇLARI ÜZERİNE KISA BİR DEĞERLENDİRME 
 
 
 
 
 
 
Çanakkale Cephesi’nin deniz harekâtı
  boğazların konumu ve tarihi önemi itibariyle değerlendirmek gerekir. İstanbul
  Karadeniz kapısı, Çanakkale de Ege Denizi kapısı olarak büyük bir stratejik
  önem ve değer taşımaktadır. Her iki boğaz da sadece Karadeniz’i Egeye Egeyi
  Karadeniz’e bağlayan suyolları değil, bölge haritası dikkatli olarak
  incelendiğinde görülebileceği gibi Cebelitarık ve Süveyş kanallarıyla bir
  bütünü oluşturmaktadır. Bu sebeple Çanakkale boğazı sadece Karadeniz’e açılan
  bir deniz yolu olmayıp tüm Ortadoğu, Kıta Avrupa sına giden Balkanlar ve
  Avrasya’nın kilidi durumunda bulunmaktadır. Avrupa ve Asya ülkeleri arasında
  başlamış olan ekonomik, ticari ve siyasi ilişkilerle, askeri hareketler, sürekli
  olarak Boğazlar bölgesinde cereyan etmiştir. Tarihin daha ilk sayılabilecek
  dönemlerinden itibaren Dünyaya egemen olmak isteyen uluslar ve devletler
  sürekli bu bölgede Boğazlar ve Anadolu da çatışma halinde bulunmuşlardır.
  Çünkü bu bölgeye egemen olan devletler Dünyaya da Egemenliklerini kabul
  ettirmişlerdir. Tarihte büyük devletler  
 
 
 incelendiğinde Pers İmparatorluğu, İskender İmparatorluğu, Roma
  İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu gibi devletlerin
  boğazlara da hâkim oldukları gözükmektedir. Bu bağlamda Çanakkale ve İstanbul
  Boğazı için “Dünyanın Altın Anahtarı” demek yanlış olmayacaktır.
 
Boğazların jeopolitik konumuyla ilgili
  olarak 19. yy sonu ve 20.yy sonu itibariyle Dünya üzerinde egemenlik kurmak
  isteyen devletlerinde politikalarına baktığımızda. Almanya’nın, “Drang Nach
  Osten (doğuya doğru) politikası”, Rusya’nın ılık denizlere ulaşma emelleri;
  İngiltere’nin, “denizlere egemen olan dünyaya hâkim olur” politikasına
  baktığımızda Çanakkale Savaşlarının neden bu kadar kanlı olduğu sorusunun
  cevabı da ortaya çıkar. Savaş sonunu değerlendirdiğimizde; 
 
 
 
1. İtilaf Devletlerinin Marmara’ya
  girerek, Başkent İstanbul’u bir ay içinde ele geçirme planları başarısızlıkla
  sonuçlanmış, İstanbul’u kaybetme korkusu ortadan kalkmıştır.2. Türk ordusunun Balkan Savaşı’nda zedelenen saygınlığı tekrar
  kazanılmıştır.
 3. Bu savaş soncunda adı Anafartalar Kahramanı olarak tarihe geçecek olan
  Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Dünya Harp Tarihindeki yerine adım atmıştır.
 4. Çanakkale Zaferi, Anlaşma Devletleri’nin Almanya’yı güneydoğudan kuşatarak
  savaşı hemen bitirme stratejilerini boşa çıkarmış ve savaş en az iki yıl daha
  uzamasına neden olmuştur.
 5. Çanakkale Boğazı’nın kapatılması neticesinde İtilaf Devletleri silah ve
  mühimmat yönünden zor günler yaşayan Rusya’ya yardım edememişlerdir.
  Karşılında Rusyanın gıda desteğinden yararlanamamışlardır. Böylelikle
  Almanlar Doğu Harekâtlarını daha rahat şekilde gerçekleştirmişlerdir.
 6. Çanakkale Zaferi, İtilaf Devletlerinin Rusya’ya yardım edememeleri sonucu
  iç savaşa sürüklenen Çarlık Rusya’sında tarihe Bolşevik Devrimi meydana
  gelmiş ve Çarlık Rusya’sı yıkılmıştır.
 
 
7. Çanakkale’de Türk savunması aşılabilse ve Boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş
  kısa sürede bitecek ve Rusya’ya gerekli yardım yapılmış olacaktı. Bunun
  sonucu, Rusya da ihtilalin ortaya çıkmayacak çıksa bile kuvvetle muhtemelen,
  İngiltere ve Fransa’nın işe karışmasıyla bu ihtilal ölü doğacaktı. Böylece müttefikleriyle birlikte
  zaferi paylaşmakta gecikmeyecek olan Ruslar, Çarlarının taksim planı gereği
  kendilerine daha işin başında söz verilen Boğazlar ve İstanbul’u işgal etmiş
  ve Deli Petro’dan (Bizler tarihte Petro ya Deli lakabını kullanmışken, Ruslar kendisine Büyük
  lakabını yakıştırmıştır.) beri izledikleri, “Açık denizlere ulaşma”
  politikalarını gerçekleştirmiş olurlardı.
 8. İtilaf Devletlerinin ağır yenilgisiyle sonuçlanan Çanakkale Savaşları
  İngiltere ve Fransa’nın, siyasi ve askeri saygınlığı sarsılmış, İngiltere’nin
  denizlerdeki tartışılmaz üstünlüğü imajını ortadan kaldırmıştır.
 
 
 
9. Avustralya ve Yeni Zelanda gibi İngiliz deniz aşırı sömürge ülkelerinde
  askerlerinin, sırf İngiliz çıkarları uğruna Çanakkale’de Türklere karsı
  savaşmaları sonucu bu ülkelerin kamuoyunda İngiliz politikaları sorgulanmaya
  başlanmış ve bu ülkelerde ulusal bilinç hareketleri ortaya çıkmaya
  başlamıştır. Öyle ki Eylül 1922’de Yunanlılar İzmir’de denize döküldükten
  sonra, Kahraman Türk Ordularının Boğazlar bölgesine doğru yönelmesi üzerine,
  İngiliz Başbakanı Churchill sömürgelerden yardım istemiş, Avusturalya
  Başbakanı ise “Tek bir askerin hayatına tehlikeye koymayacağını ve savaşa
  karar verilirse, ülkelerinden iş birliği istenmemesi gerektiğini” belirten
  cevabını vermiştir.
 
Çanakkale savaşlarının sonucunda Türk
  Devleti 250 bine yakın evladını kaybetmiştir. 250 bin şehit içerisinde ise kesin
  olmayan rakamlara göre, 100.000’den fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli,
  hukukçu, polis ve okur-yazar yitirildiği sanılmaktadır. Bu dönemde
  Galatasaray Lisesi, Balıkesir Lisesi gibi ülkenin güzide okulları mezun
  vermemiş bu dönemde mezun olması gereken bütün öğrenciler Çanakkale’de Şehit
  olmuşlardır. 
 
TÜM ŞEHİTLERİMİZE TANRIDAN RAHMET DİLİYOR, ONLARI  YAD EDİYORUZ. 
 |