Atatürk'ün nükteleri-fikralari-hatiralari, sh 18
30 Mart 2009 Pazartesi
ATATÜRK'ten ANILAR
Atatürk'ün nükteleri-fikralari-hatiralari, sh 18
28 Mart 2009 Cumartesi
ÇİÇEKLER
ÇİÇEKLER NEYİ İFADE ETMEKTELER
Burhan BURSALIOĞLU
AKASYA- (Pembe veya kırmızı) : Seni beğeniyorum.
AKASYA (Beyaz) Bizimki temiz bir sevgi, belki biraz arkadaşca.
AKASYA (Sarı) Platonik aşk.
ANANAS : Sen kusursuz birisin.
ARDIÇ: Seni koruyacağım.
AYÇİÇEĞİ: Sana tapıyorum.
AÇELYA: (hint): Gerçek şu ki, her şey bitti.
BADEM: Aşkımızın sürmesini ümit ediyorum.
ÇAN: Aşkımıza sadakatle bağlıyım.
ÇİNGÜLLÜ: Zarif ve çok güzelsin.
ÇUHA: Çok güzelsin.
ELMA: İtiraf etmem gerekirse, seni görünce şeytana uyasım geliyor, ya senin?
ERİK: Sözüme sadık kalacağım.
FINDIK: Barışmak istiyorum
FULYA: Sevgilim geri dön.
GARDENYA: Gerçek aşkımsın.
GELİN EL ÇİÇEĞİ: Mutlu olabiliriz.
GLAYÖR (Beyaz): Dostluk.
GLAYÖR (Kırmızı): İstek .
GLAYÖR (Pembe): Zerafet.
GLAYÖR (Sarı) Kıskançlık.
GLAYÖR (Mor) İnanç.
GÜL (Beyaz) Masumluk
GÜL (Pembe): Arkadaşımsın.
GÜL (Kırmızı) Seni seviyorum.
GÜL GONCASI (Kırmızı) Genç ve güzelsin.
HANIMELİ: Sana olan bağlılığım sonsuza kadar devam edecek.
HERCAİ MENEKŞE: Beynimi i,şgal ediyorsun, ama ben bu durumdan şikayetçi değilim.
İSPANYOL YASEMİNİ: Bence sen çok seksi ve şehvetlisin.
KAKTÜS: Aşkımız için zorluklara katlanmalıyız.
KAMELYA: Kusursuz bir aşıksın.
KARANFİL (Koyu kırmızı) Kalbimi kırdın.
KARANFİL (Pembe) Seni unutmayacağım.
KARANFİL (Kırçıllı) Üzgünüm ama bitmek zorunda.
KARANFİL (Sarı) : Beni hayal kırıklığına uğrattın.
KRİZANTEM (Beyaz) : Bana gerçeği söyle.
LALE (Kırmızı): Aşkımı itiraf etmek istiyorum.
LALE (Alacalı): Gözlerin çok güzel.
LEYLAK (Mor) :Sana ilk görüşte aşık oldum.
LİLYUM: Güven.
MENEKŞE (Mavi): Sana sadık kalacağım.
MENEKŞE (Mor): Düşüncelerimi koruyacağım.
MELEKOTU: İlham kaynağımsın
MİMOZA: Fazla alıngansın
NANE: Sana karşı içimde sıcak hisler besliyorum.
ORKİDE: Aşkım, sen çık özelsin.
ÖKSEKOTU: Sorunların üstesinden geleceğim.
PAPATYA ( Bahçe) Fikirlerini benimsiyorum
PELESENT: Aşkım daha fazla bekletme.
PETUNYA: Umudunu yitirme.
PORTAKAL: Ben de seni seviyorum.
SARDUNYA: İçin rahat olsun, her zaman yanındayım.
SARMAŞIK: Aşkıma sadığım.
SEDİR YAPRAĞI: Senin için yaşıyorum.
SÜSEN ÇİÇEĞİ: Sana bir haberim var.
ŞEFTALİ: Seninim.
YASEMİN: Güzel ve çekicisin.
YENİBAHAR: Acını paylaşıyorum.
ZAMBAK: Seni neşeli buluyorum.
ZEYTİN: Barışalım.
25 Mart 2009 Çarşamba
DEĞER Mİ BEYLER !
Kazananlar kolay kolay dinlenemeyeceklerdir. Önce tebrikleri kabul edecek. Kapıya bacaya birçok insan gelecek. Kutlamanın yanında iş isteyenler, aş isteyenler, yalakalar, dost, akrabalarla dolup taşacak. Ayrıca verilen sözler listelenecek, plan ve programlar yapılacak, Yardımcı seçimleri tercihi de dinlenmeyi engelleyici uğraşlar olacaktır.
Kim olursa olsun, kim kazanırsa kazansın, kim kaybederse kaybetsin, bu Millete hizmet amacıyla göreve talip olmuşlardır. Hepsi iyi niyetle, gönülden , aşkla,cesaretle, hizmet etme duygusuyla meydana çıkmışlardır. Seçmen, az çok adayları tanıyordur. Zaten , yabancı bir kişinin aday olması yasal olarak ta mümkün değildir.
Halk, sahnede sıralanmış adayların hangisine oy vereceğini belirlemiştir. Kafasındaki adayı değiştirmesi çok olağanüstü nedenlerle mümkündür. O da çok nadirdir. Adaylar, kendilerini daha iyi tanıtma amacıyla propaganda yapmaları haklarıdır. Bağlı oldukları partiler de adaylarını desteklemek için çeşitli propaganda araç ve gereçlerini de kullanma haklarına sahiptir. Ama ne var ki, bu çalışmalar bazen çok abartılmakta, insanları isyan etme durumuna getirmektedir.
Caddelerde sokaklarda, meydanlardaki parti amblemli bayraklar, boy boy yazılı ve resimli afişler, el ilanları, broşürler, CD ler, kısa metrajlı filmler , kiralanan afiş ve ses cihazlarıyla donatılan taksi, minibüs, otobüs, deniz taşıtları, balonlar, kapı kapı dolaşarak poşetler içinde dağıtılan tanıtıcı parti ve şahıs broşürleri, kömür, beyaz eşya, mobilya, gündüz-gece demeden çalan telefonların karşı ucundaki adayın kendini tanıtıp oy istemeleri, akla gelmeyen, hayretler içinde bırakan birçok çeşitli girişimler, mahalli seçimin görünen manzaralarıdır.. Bunların görünen çirkinliklerinin, turistlere malzeme olduğunu söylemeye gerek yok. Her turist elindeki kamera ve fotoğraf makinesiyle, şaşırdıkları bu manzaraları kaydedip, “Türkiye’den manzaralar” adı altında, “bu ülkede galiba kriz yok” diyerek, hemşehrilerine malzeme sunacak.
Aslına bakılırsa turist haksızda değil. Bu kadar seçim malzemelerine harcanan trilyonlara yazık değil mi? Krizin ortasında, yüzlerce iş yerinin kapandığı, binlerce işçinin çıkarıldığı, rekor kıran işsizliğin olduğu yerde, bu kadar paranın harcanmasına değer mi bu seçim? Bu paralar nerden çıkıyor? Senin, benim cebimizden. Yollar, barajlar, kanallar, fabrikalar, hava alanları, yapılsın diye verdiğimiz vergilerden ödeniyor bunca masraf.. Değer mi? Meydanlarda yapılacak mitingler, kahve hanelerde yapılacak proje tanıtımı ve kişi tanıtıcı görüşmeler yeterli olacaktır kanısındayım. Seçmen, rengarenk afişlere, bayraklara bakarak fikrini değiştireceğini zannetmiyorum. Hangi parti ve adayın bayrağı, afişi, el ilanı, broşürü çoksa, ona oy vereceğine asla inanmıyorum. Belki birkaç kişi etkilenebilir ama yine de çoğunluk inandığı, kafasında, belirlediği kişilere oyunu verecektir. Onun için, diyorum ki, bu kadar masrafa, tantanaya, etrafı kalıntılarla kirletmeye gerek yoktur. Şimdiden, caddeler, sokaklar kalıntılarla dolmaya başladı bile.
Bu işin kaymağını yiyenler de var. Bir kısım, kumaşçılar, nayloncular, bayrakçılar, boyacılar, basımevleri, kağıtçılar, urgancılar, elektronikçiler, baloncular, beyaz eşyacılar, mobilyacılar, kara ve deniz araç sahipleri, vergi daireleri, belediyeler gibi sektörler. Diğer tüm sektörler ağlarken, bunlar, krize meydan okudular. Gönlüm, tüm sektörlerin gülmesidir. Ama, tutumlu olmamız gereken şu ortamda abartılı olarak savurganlık yapmak , ateşe körükle gitmekten başka bir şey değildir. Yarınları düşünmemektir. Yeni zamlar yapmak, yeni vergiler koymaktır. Yeni işsizler ordusu yaratmaktır. Fakiri daha fakir yapmaktır. Yaşam koşullarını daha aşağıya çekmektir. Problemler yaratmaktır. Kısaca, yıkım olmaktadır.
Yasa koyucu, bu savurganlığı önleyici tedbirler almalıdır. Yeni yasalar çıkarmalıdır. Bu Ülkeye yazıktır. Bu Millete yazıktır.Adaylara yazıktır. Yapılan bunca masrafın önüne geçilmelidir.
Tüm adaylara başarılar diliyorum.
23 Mart 2009 Pazartesi
ATATÜRK'ten ANILAR
ATATÜRK BİZDEN BİRİDİR
Cumhuriyetin on ikinci yıl dönümü için bir sıra uranlar (pankartlar) hazırlanmıştı. Bunlar içinde şöyleleri de vardı "Atatürk bizim en büyüğümüzdür.""Atatürk bu ulusun en yücesidir.""Türk ulusu yüzyıllardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı."Yazılanları özenle gözden geçirdi. Bunlarla bunlara benzeyenleri çizip tümünün yerine şunu yazdı : "Atatürk bizden birisidir."
ORADAN BÖYLE GEÇİLİR! İngilizler Çanakkale'de Anafartalar Grubu'nu mağlup edip de cepheyi sökemeyince, yeni bir harekete giriştiler, bu cepheyi sağdan çevirmek istediler. Düşmanın planını bozmak için Kireç Tepe'yi tutmak lazımdı; halbuki oraya giden tek bir dar yol savaş gemileri tarafından makaslama ateş altında tutuluyordu. Her an gülleler korkunç patlayışlarla ortalığı alt üst ediyor, ölüm saçıyordu. Bir insanın değil, bir kurdun bile geçmesine imkan görülemiyordu. Kireç Tepe'yi tutmak emrini alan Türk subay ve askerleri tereddüt içindeydiler; fırsat gözetiyorlardı. Fakat düşmanın ateşi bir an bile kesilmiyordu. Mustafa Kemal bu hali görünce siperlere koştu, askerlerin arasına karıştı ve sordu: "Niçin geçmiyorsunuz?" İçlerinden biri cevap verdi: "Düşman ölüm saçıyor, geçilemez!" Mustafa Kemal zerre kadar korku ve tereddüt göstermeden: "Oradan böyle geçilir!" dedi ve ileri fırladı. Mehmetçik artık durur mu? O da kumandanının arkasından ileri atıldı. Toz, duman, alev ve ölüm kasırgasını yaran askerler karşıya vardılar, tepeyi tuttular.
VALLE PADİŞAH BİLİR! 1924 yılının ilkbaharıydı. Erzurum ve Pasinler'de depremde birçok köyün evleri yıkılmıştı. Zarar gören halkla görüşmek için Pasinler'e gelen Atatürk, halkın içinden ihtiyar bir köylüyü çağırdı: "Depremden çok zarar gördün mü, baba?" diye sordu. Atatürk ihtiyarın şüphesini görünce, tekrar sordu: "Hükümet sana kaç lira verse, zararını karşılayabilirsin?" İhtiyar, Kürt şivesiyle: "Valle Padişah bilir!" dedi. Atatürk gülümsedi. Yumuşak bir sesle: "Baba, Padişah yok; onları siz kaldırmadınız mı? Söyle bakayım zararın ne?" İhtiyar tekrar etti: "Padişah bilir!.." Bu cevap karşısında kaşları çatılan Atatürk, Kaymakam'a döndü: "Siz daha devrimi yaymamışsınız" dedi. Bu sırada görevini başarmış insanlara özgü bir ağırbaşlılıkla ortaya atılan tahrirat katibi: "Köylere genelge yolladık Paşam" dedi. Atatürk'ün fırtınalı yüzü, daha çok karıştı: "Oğlum, genelgeyle devrim olmaz!..." dedi.
20 Mart 2009 Cuma
16 Mart Öğretmen Okullarının 161. yılını kutladık., Bu sayfada, Sivas Öğretmen Okulu ndan mezun olan ve bize öğretmenlik yaparak, feyzlerinden ilham aldığımız bazı öğretmenlerimizin, çıkardığımız albüm nedeniyle, 16 yıl önce , bana verdikleri anılardan bir demeti sunuyorum.
Zaman , zaman anılara devam edeceğim.
Burhan BURSALIOĞLU
Y.İzzettin UZUNCA’ dan – İlköğretim Müfettişi - Emekli
Yıl 1947, soğuk bir Kasım gecesi , Erzurum’dan gelerek Sivas tren istasyonuna üç beş arkadaş iniyoruz. Erzurum’da gündüzlü iken Sivas Öğretmen okuluna yatılı verilmişiz.
Gece soğuk. Ne yapacağımızı bilmez haldeyken bir ses “ Öğretmen okulu talebeleri…Öğretmen okulu talebeleri… diye bağırıyor. Koşuyoruz. Orta yaşlı bir adam “ Haydı faytona sizi okula götüreceğim; müdür bey sizi bekliyo “ diyor. Tahta bavullarla faytona doluşuyoruz.. Gece yarısı okula vardığımızda, Müdür Şevki Oktay bizleri “Hoş geldiniz evlatlarım “ diye karşılıyor. Hemen yemekhaneye alıp karnımızı doyuruyor ve yatakhanemize bizleri yerleştiriyor.
Erzurum dan bir telefon haberi ile gece yarısına kadar öğrencilerini bekleyen müdür…
Bu ancak, Sivas Öğretmen Okulu ruhudur. 1993
* * *
Fazıl Berki ERDİNE ‘ den - Zamanımızın kimya öğretmenimiz. – Nur içinde yatsın
Sevgili Burhan unutamadığım bir anı istedi.
Sizlerle beraber olduğum yılların hiçbir anını unutamadım ki…
Hangisini anlatayım.
Sevgi, saygı dolu Hüsnü Ercan’ı mı, Ayhan Bilgin’i mi desem?
Hüsnü tüberkülozlu. Ziyaretine gittiğimde, götürdüğüm meyveleri soyup verirdi. Moralini yükseltmek için çekinmeden yerdim.
Ayhan annesini kaybetti Tosya’ya götürdüm. Anneme anne,babama dede derdi. Evin insanı olmuştu.
Hüsnü’yü apandisitten, ayhanı kalpten kaybettik. Ruhları şadolsun..
Tanrı hepimize de sağlıklı, mutlu yıllar versin. 1993
* * *
Hasan AKINER’ den – İlköğretim müfettişi – Emekli
1938 in Ekim’inin sonlarında, Ulus gazetesinde Sivas Öğretmen Okuluna kabul edilenler arasında adımı gördüm. Öğretmen olabilmenin sevinç ve heyecanı içinde, 3 arkadaşımla Sivas’ın yolunu tuttuk. Sonbaharın güzel günlerinden biriydi. Açık güneşli havası, hafif meltemi ile bizleri büyüledi. Karmakarışık duygularla okula ulaştık. Kapıda, spor giysili birisi dolaşıyordu.
“Amca biz yeni öğrencileriz “ dedim. Önce kaşlarını çattı, sora gülümseyerek bizi içeriye aldı.
Konuştuğumuz, Edebiyatçı Necdet Sancar değil miymiş!.. 1993
* * *
Necmettin ÖZCAN’ dan - Zamanımızın Matematik öğretmeni: Ankara’da
yaşıyor
Bir gün, Öğretmenler odasında otururken, rahmetli Rıza dikmen içeri girdi.
“Kardeşim, sen bu çocuklara ne yaptın? “
“ Ne yapmışım? “ dedim.
“ Okul çapında bir anket yaptım. Sorulardan biri - En çok sevdiğiniz öğretmenin ismini yazınız – dı. Bütün okul istinasız senin adını yazmış. Ne yaptın da bukadar sevildin? “ dedi.
“ Ben bütün öğrencilerimin adını, soyadını, sınıfını, şubesini,numarasını, memleketini bilirim. Bu benim onlara olan ilgimden, sevgimden ileri gelir. Onlar da buna karşılık vermişler “ dedim.
“ Haklısın “ dedi. 1993
18 Mart 2009 Çarşamba
ÇANAKKALE ZAFERİ KUTLU OLSUN
16 Mart 2009 Pazartesi
EĞİTİM SİSTEMİMİZ - 6 -
Sivas Öğretmen Okulunun 1954 yıli idareci ve öğretmen kadrosu
Öğretmen Makbule Özdoğan başkanlığında ki
ÖĞRETMEN OKULLARI 161 YAŞINDA
Burhan BURSALIOĞLU
16 Mart 1848 tarihinde, sadece öğretmen yetiştirme amacına yönelik, Abdülmecit döneminde, Ahmet Cevdet Paşa’nın öncülüğünde, İstanbul’da darülmuallim okulu açıldı. Bu okul, zaman, zaman değişikliklere uğradı. 1870 de darülmuallimin-i sübyan, 1877 de darülmuallimin-i idadi, 1891 de darülmuallimin-i ali olarak , öğretmen yetiştirme sınıflarına göre adları değişti. Okula medrese öğrencileri alınıyor, 2 yıllığı okuyan ilkokul, 3 yıllığı okuyan da lise öğretmeni oluyordu. Öğrencilik dönemlerinde maaş alır, mezun olunca da 80 altın, donanım bedeli ödenirdi.
TBMM. Döneminde, Bilim Kurulu tarafından okula, “Yüksek Muallim Mektebi” adı verildi. 1924 de, Erkek Muallim Okulu adı ile, Malatya, Burdur, ve Diyarbakır’da açıldı.
Şehir ve kasabalara öğretmen yetiştiren Muallim Mektepleri dışında, köy ve kırsal alandaki okullara öğretmen yetiştiren okullar yoktu. Buna çare arayan eğitimciler, 1935 de başlayıp 1937 de ki denemelerden sonra 1940 da yasal olarak kurulan Köy Enstitüleri, köy ve kırsal alan okullarına öğretmen yetiştirmeye başladı.
Köy Enstitüleri, Cumhuriyet’in, eğitim ve sosyal alanda, en özgün ve en çok ses getiren bir sistemidir. Bu okullar, Cumhuriyet’in amaç hedefleri, ülke gerçekleri ve çağdaş eğitim ve öğretim verileri arasında başarılı sentezin ürünüdür. Ülkemizin yaratıcılığı, yurtseverliği, beyin gücünü kullanma, ulusun en zeki ve yoksul çocuklarının kendi emekleriyle ücretsiz öğrenim görebileceklerini, demokrasinin yaşayarak öğrenilebileceğini kanıtlamış olmasına rağmen 1954 de çıkarılan yasa ile kapatılmıştır.
Köy Enstitüsü gerçeğine Nisan ayında uzun, uzun bahsedeceğim.
Girişimciliğe, gelişmeye ve yeniliğe dayalı, imkansızlıklar nedeniyle, adı - sanı duyulmayacak binlerce çocukları yetiştiren, memlekete kazandıran, aynı zamanda, yatılılık özelliğiyle, sevgi ve arkadaşlık duyguları geliştiren Öğretmen Okulları, mesleki birikim ve heyecanın kazandırıldığı, birlik ve beraberlik duygularının geliştirildiği, körpe beyinlerin, Yurt ve insan sevgisiyle şekillendirildiği aydın kişi olarak, insanlığa kazandıran bu eğitim yuvalarında yetişen öğretmenlerin, 1973 de çıkarılan, 1739 sayılı, Milli .Eğ. Temel kanunu gereğince, yüksek öğrenim görme zorunluluğu getirildi. Bu nedenle, İlkokullara sınıf öğretmeni yetiştirme amacıyla, 1974-75 öğretim yılından itibaren Öğretmen okulları nın bir kısmında, 2 yıllık Eğitim Enstitüleri açıldı. Yine aynı yasa gereği, Öğretmen okulları nın sayıları azaltılarak, kalanların da Öğretmen lisesi olarak adları değiştirildi. Buradan mezun olanlar öğretmen olamıyor, Eğitim enstitüleri ne gidebiliyorlardı.
M.Eğ.Temel kanununda, öğretmeni tarif ederken “ Öğretmenlik; genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyonla sağlanan özel bir ihtisas mesleğidir” der. Uygulama ise bunun tam tersi olmuştur. 1982 yılında 41 sayılı kanun hükmündeki kararname ile, 2 yıllık Eğitim Enstitüleri, Eğitim Yüksek Okullarına dönüştürülerek, Eğitim Fakülteleri ne bağlandı. Eğitim Yüksek Okulları nın süresi, 1989-90 öğretim yılından itibaren 4 yıla çıkarıldı. Eğitim Enstitüleri, maalesef , siyasi partilerin ideoloji yatağı haline getirildi. Gün geçmiyor ki, olaylar ve ölümler olmasın. Yüksek okullardaki anarşiyi dindirme ve okullardaki açığı giderme amacıyla, 1978 de 80 bin öğretmen adayına 40 gün verilen kurslar sonucu öğretmen diploması verildi. 40 bin kişiye, mektupla öğretim yöntemiyle öğretmen diploması verilerek ilkokullara öğretmen olarak gönderildiler.. 30 günlük kursla, ilkokul öğretmenleri ortaokul ve liselere öğretmen olarak atandı. Eğitimle ilgisi olmayan, fakültelerden mezun öğrencilerin diplomalarına da “ öğretmenlik yapabilir” ifadesi ilave edilerek, öğretmen olarak atandılar. Öğretmen yetiştirme sistemi 1990 yıllarında iyice sıfırlandı. Değişik üniversitelerden 150 bin mezun öğrenci, ilköğretim okullarına atandı. Bunlara , hizmet içi eğitim dahi verilemedi. Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen yetiştiren okulları YÖK e devredince, Öğretmen okulları Genel Müdürlüğünü de kaldırdı.Yollar iyice tıkandı. Devreye giren YÖK . Dünya Kalkınma Bankası ile birlikte yürütmeye başladıkları “Hizmet Öncesi Öğretmen Yetiştirme” projesi başlatıldı. Bu projede, özel eğitim yöntemlerine ağırlık verildi. 8 yıllık kesintisiz ilköğretimin hedeflenmesi önceleri iyi karşılandı. Ama, Eğitim Fakültelerinde öğretmenlik programı derslerinin tek tipe indirgenerek, dinamizmin zayıflatılması, Eğitim Fakülteleri ne yeterli öğretim üyesi sağlanamaması, Fakültelere, ihtiyaçtan daha çok öğrenci alınması, programın başarısını, başarısızlığa itmiştir. Bu nedenle, öğretmenlik hakkını elde eden 100 binlerce aday, yıllarca kuralara katılmakta, kazananlar atanmakta, kaybedenler, bir yıl daha umutla sokaklarda iş aramaktadırlar.
Küçük yaşta, Öğretmen Okulları na alınan körpe dimağlar, zaman içinde, iyiyi, güzeli, doğruyu yanlışı ayıran, milli duyguları, Atatürk ilkelerine bağlılığı, meslek bilinciyle, sağlığını, nefesini , gençlik yıllarını, enerjisini, çocukları için harcayan ve böyle yetişen, Öğretmen okulu mezunu öğretmenlerin yerini, bir başka yerden yetişen, öğretmenlik formasyonu almayan, çocuk eğitim dersi almayan, onların seviyesine inmeyi bilmeyen kişiler tutabilir mi? Onlar, azmi, sabırı, hoşgörüyü, gönüllülüğü, yetiştiriciliği, öğreticiliği, eğiticiliği, yaratıcılığı, kurtarıcılığı, değişimciliği ve örnek oluşculuğu öğrenmemişse, öğretmen okulu mezunuyla eşleşmesi mümkün mü? Tabii bu ifadede , mesleği gerçekten seven, kendini hazırlamış, derslerde sadece çocukların yetişmesi için gayret gösteren, sınıfında kendi özel problemlerini düşünmeyen, evinde ertesi günün hazırlığını, planını yapan, okul içi ve dışında, arkadaşlarıyla, velilerle, çevresindeki insanlarla sevgi ve saygı ile yaklaşan, her zaman ve her yerde bağışlayıcı, sorun giderici, sevilen, temiz ahlaklı ve yukarıda özelliklerini saydığım karakterde olan öğretmen ve adaylarını ayrı tutuyor, onlara ayrıca teşekkür ediyorum.
Bu arada, bizleri yetiştiren , tüm öğretmen okullarında öğretmenlik yapan, çok üstün karakter ve bilgilerle mücehhez öğretmenlerimizin özveriyle bizleri yetiştirmiş olmalarını da asla unutmuyorum... Onları saygı ile anıyorum.
SONUÇ: 161. yılını kutladığımız Öğretmen okulları nın kuruluş günü olan 16 Mart’ı davullu zurnalı geçiştirmemiz gerekirken, varlığı olmayıp, etkilerinin hala geçerliliğini koruduğu, ama yavaş, yavaş onun da kaybolduğu bir sistemin tekrar yaşatılmasını, Öğretmen Okulları nın yeniden kurulmasını diliyor ve arzuluyorum. Öğretmen Okulları ndan mezun olan öğretmenlerin ve onlara feyz veren çok değerli öğretmenlerimizin, aramızdan ayrılanlara Allah’tan rahmet , hayatta olanlara sağlıklı uzun yıllar diler, 16 Mart’larını kutlarım.
MİLLİ BAYRAMLARIMIZ
CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...
-
Che'nin Çantasından Çıkan NUTUK Küba Devrimi’nin öncülerinden ve Fidel Castro’nun yoldaşı Arjantinli devrimci doktor Che Guevara, 196...
-
MEDENİ KANUN: TÜRK HUKUK DEVRİMİNİN SİMGESİ... Burhan Bursalıoğlu 4 Ekim 1926 tarihinde, yanı 84 yıl önce, Türk Medeni Kanunu yür...