28 Şubat 2010 Pazar

ATATÜRK

ATATÜRK SPORDA DA VAR

Burhan Bursalıoğlu

Atatürk'ün her konuda olduğu gibi, spor konusundaki görüşleri de çağdaş, günümüz şartlarıyla bağdaşan, kalıcı ve geçerli görüşlerdir. Atatürk, emanetinin yücelmesi ve gelişmiş batılı ülkeler düzeyine ulaşabilmesi için genç kuşağın bedenen, ruhen, zihnen, fikren, ahlâken ve ilmen iyi yetiştirilmesi gerektiğine inanmıştır. Bu nedenle Atatürk, gençliğin "beden eğitimi ve spor" faaliyetlerine spor ve sporcuya büyük önem vermiştir. Bu önem Atatürk'ün sporcu kişiliğinden de kaynaklanmaktadır.

Sağlık açısından vazgeçilmez bir unsur olan sporu kendisi de yapmaktaydı. En çok sevdiği spor ise güreşti. Güreşi her yönü ile teşvik ettiği gibi sık sık güreş müsabakalarını da izlemekteydi. Başarılı olan Milli güreşçileri tebrik edip ödüllendirdiği gibi, onların galibiyeti ile heyecanlanır, büyük sevinç duyardı. Özel bir sevgi duyduğu ağır sıklet dünya şampiyonumuz Çoban Mehmet'le bir müsabaka sonrası Florya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde şakalaşmış ve ona şöyle demişti:
- "Sen herkesi kolayca yeniyorsun Mehmet, seninle güreş tutsak, beni de yenebilir misin?
- Çoban Mehmet'in cevabı ise; "Sizi bütün dünya yenemedi Paşam, ben nasıl yenebilirim?..." şeklindeydi.
Büyük Atatürk, Çoban Mehmet'in bu cevabı karşısında duygulanmış ve kendisini alnından öpmüştü.

Atatürk'ün bizatihi, yaptığı üç spor vardı. Askerlik hayatında başladığı ve ömrünün son yıllarına kadar fırsat buldukça sürdürdüğü binicilik, İstanbul'da geçirdiği yaz tatillerinde devamlı olarak uğraştığı yüzme ve zaman zaman da kürek sporları... Yaz aylarında, Florya Köşkü'nde istirahatta bulunduğu günlerde sandala binerek kürek çekmeden çok hoşlandığı bilinen bir gerçektir. "Denize inmek medeniyetin şiarıdır" der.

1915 yılında, "Osmanlı Genç Dernekleri Genel Müfettişliği" ne atanmasından kısa süre sonra bir rapor hazırlayarak zamanın hükümetine sunar:

* Yeni neslin fikri ve bedeni eğitimi için genç dernekleri ve izcilik ele alınmalıdır.
* Gençler 12 yaşından itibaren esaslar dahilinde yetiştirilmelidir.
* Beden eğitimi okullarda programlı olmalıdır.
* Spor kulüplerinde sağlığın korunması, spor fizyolojisi ele alınmalıdır.
* Spor kulüp başkanları siyasetin dışında kalmalıdır.
* Beden eğitimi ders Saatleri arttırılmalıdır.


"Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı" 1922'de İstanbul'da kurulmuştu. bu ilk spor cemiyetinin ve federasyonlarının yöneticileri Atatürk'ün yarattığı ortamla seçimle belirlenmiş ve demokratik bir şekilde spor örgütlenmelerinin temelleri atılmıştı.
Atatürk o günlerde, " Türk sosyal yapısında spor hareketlerini düzenlemekte görevli olanlar, Türk çocuklarının spor hayatını yükseltmeyi düşünürken sadece gösteriş için herhangi bir yarışmada kazanmak amacıyla bir spor politikası oluşturamazlar. Esas olan, bütün, her yaştaki Türkler için beden terbiyesini sağlamaktır" diyerek, sporda hedefin halkın sağlığı ve toplum sporu olduğunu işaret ederek, günümüzde hâla erişilmek istenen ideal olan "Herkes İçin Spor" hedefini tespit etmiş ve görevlileri bu konuda uyarmıştır.

16 Ocak 1923 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısında, "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı” kamu yararına dernek olarak kabul edilmiş ve böylece ilk kez devlet spora ve sporcuya destek ve yardım elini uzatmıştır. Nitekim, Yeni Türk Devleti'nin bütün kaynak ve imkansızlıklarına rağmen, 1924 Paris Olimpiyatları'na katılma kararı da takdire şayan bir uygulama idi ve kararın altında Atatürk'ün imzası vardı.
Böylece genç Türkiye Cumhuriyeti 1924 Paris Olimpiyat Oyunları ile en büyük spor organizasyonunda ilk kez temsil edilmiş oldu. Türk sporcuları Atletizm, Bisiklet, eskrim, futbol, güreş ve halter dallarında dünyanın en seçkin sporcularıyla yarışmak ve dünya sporunu yakından görüp tanımak imkan ve fırsatını buldular.










1924 yılında yayınlanan köy yasası ile köylerde güreş, cirit ve atıcılık gibi köy oyunlarını özendirici hükümlere yer verilmiştir. 1930 yılında çıkarılan Belediye Yasası, belediyelere "çocuk bahçeleri, spor alanları, yerel ihtiyaçlara uygun stadyumlar yapmak ve işletmek" gibi yükümlülükler getirmiştir.












Milli mücadeleye başlamak, Misak-ı Milli'yi ilan etmek ve Kuvayı Milliye'yi kurmak amacıyla, Samsun'da Anadolu topraklarına Ayak bastığı 19 Mayıs 1919 gününü de TBMM'nin 20 Haziran 1938 tarihinde 3466 sayılı kararı ile "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kabul edilmesini sağlayarak, Türk gençliğine verdiği önemi ortaya koymuştur.

Büyük Atatürk'ün ölümünü takip eden günlerde o zamanlar yalnız Avrupa'nın değil dünyanın en güçlü günlük spor gazetesi olan ve Fransa'da yayınlanan "L'Auto" yayınladığı geniş bir makalede Atatürk'ün spora verdiği büyük önemi uzun uzun överken şu satırlara da yer verdi:











“Dünyada ilk defa beden eğitimini mecburi kılan devlet adamı o oldu. Yalnız Kağıt üzerinde ve nutuklarda değil bunu bilfiil yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi. Halkevlerinin spor kollarını bizzat denetledi ve milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye'de spor gittikçe artan bir önem ve değer kazandı..."

Atatürk gerçekten dünyada beden eğitimini ülkesinde mecburi kılan ilk devlet adamıydı. Hiç kuşkusuz onun "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" sözü de oluşturduğu genç Türkiye devletinin geleceği için düşündüğü ana esaslardan biriydi. Nitekim daha Cumhuriyetin ilanından önceki günlerde hazırlanan hükümet
programlarında da bunu bulmak ve görmek mümkündür.

Sporun vatanî bir amaç olduğu inancını, Çanakkale Savaşı sırasında yaşadığı bir olaydaki sözlerinden de çıkarabiliyoruz: Keşif görevine çıkan bir Türk askeri, yakaladığı İngiliz askerini gırtlağından tutup Mustafa Kemal Atatürk’ün karşısına getirir. Atatürk, İngiliz askerine,
----Memleketinden kalkıp buralara niçin geldiğini sorduğunda, “Spor için” cevabını alır. Mustafa Kemal Atatürk:
--- “Bizim neferi nasıl buldun?” diye sorar. Esir asker,
--“Spor bilmiyor” diye cevaplar. Bunun üzerine Atatürk,
---“Bana ‘spor nedir?’ diye sorarlarsa vereceğim cevap şudur:
--- Spor, vatan ve milletin yüksek menfaatlerine tecavüz edenleri gırtlağından yakalayıp memleket ve millet hadimlerinin huzuruna getirebilmek kabiyeti maddiyesi ve maneviyesidir” demiştir

18 Ağustos 1923 Tarihli Hükümet Programında Bu Konuda Şu Satırların Yeraldığı Dikkati Çeker.

Özetle, Milli Eğitimin bir görevi de milli ve başarılı sporcuların yetiştirilmesi için malzemenin temini, okulların yapılması ve öğretmenlerin yetiştirilmesi, gereğinde, başarılı sporcu gençlerin yurt dışındaki okullara gönderilmesi, halkın spora teşvik edilmesi, gece okulları açılması, kabiliyetli kişiler için çırak okulları açılması, maddi imkanları olmayanların güvence altına alınmalarıdır.

Nitekim hükümet programında bahsi geçen "Beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek amacıyla” "Gazi Terbiye Enstitüsü" adı altında Ankara'da açılan okul hizmete girmişti.
Atatürk Türk sporunun ilk öğreticilerinin yetiştirilmesi konusunda da acele edilmesini istemiştir. Beden Eğitimi öğretmeni yetiştirecek okul tesis edilmeden önde Çapa Muallim Mektebi'nde bir kurs açılmış ve bunun başına da Avrupa'da beden eğitimi öğrenimi yapmış bulunan Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmişti. Bu arada bayan beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek üzere de İsveç'ten iki bayan öğretim üyesi getirtilmiş bunlar da Çapa Muallim Mektebi'ndeki özel kurslarda görev alarak kız öğrencileri yetiştirmişlerdi.

Hükümet programındaki maddeye dayanarak, Vildan Aşir ve Suad Hayri Beyler BedenEğitimi tahsili için Belçika’ya gönderilmişlerdir.
Atatürk'ün Emriyle Kurulan Spor Kulübü
Türk spor tarihinde Atatürk'ün emriyle “Muhafızgücü” adında bir de spor kulübü kurulmuştur. 18 Temmuz 1920 günü Atatürk'ün emriyle kurulan Muhafız Takımı ve bu birliğin başına getirilen Mülazım İsmail Hakkı Bey'in spora olan büyük merakı Atatürk'ün de bu konudaki olumlu görüşleriyle birleşince Muhafız Alayı adını alan birlik 1 Haziran 1923 günü kurulmuştur.
Muhafız gücü Atatürk zamanında spor alanlarındaki büyük başarılarıyla dikkati çekmeye başlamış, futbol, atletizm, binicilik, bisiklet, polo gibi spor dallarında büyük başarılar göstermiş pek çok şampiyonluklar kazanmıştır. Ayrıca bünyesinde birçok ünlü asker sporcu da yetiştirmiştir. Milli takımlarımıza kadar yükselen bu sporcular arasında Askerlik alanında da en yüksek rütbelere erişmiş bulunanlar mevcuttur. Atatürk döneminde Muhafız gücü takımlarının genç sporcuları arasında bugünün nice emekli generalleri mevcuttur.
Bunları neden yazıyorum? Defalarca yazdım, düşüncelerimi dile getirdim, bize öz yetenekler yetiştirmeyi önerdim, ithal sporcular ın bizi tatmin etmediğini, madalya da alsalar, övünç kaynağı olamadıklarını, Kendi gençlerimizin yeteneklerini keşvedemediğimizi, onlara faydalı olamadığımızı, yeteneklileri geliştiremediğimizi, onları koruyamadığımızı, gelecek hazırlıyamadığımızı, Atalarımızdan gelip, zaman zaman başarılı olduğumuz, "Türk gibi kuvvetli" dedirttiğimiz güreş gibi sporlarımızdan da uzaklaştığımızı, atletizmde başarılı olan atletlerimizi, kapris veya kötü yönetimlerimizle yok ettiğimizi, malzeme, imkan ve mekan eksikliğini yazdım durdum.
45 kuruşluk bütçesiyle, devlet kuran Sporcu Atatürk'ün o şartlarda dahi, olimpiyatlara yarışmacı göndermesi, Avrupaya spor adamı yetişsin diye öğrenci göndermesi, alanlar, salonlar, sahalar, okullar açması, öğretmen yetiştirmesini, bizatihi onları denetlemesi, bugünkü yöneticilere ders olsun diye yazıyorum.
Atatürk'ün özlemini çektiği madalyaların alınması için uğraş verilmesi için yazıyorum.
Yönetimiyle, gençliğiyle, kuruluşlarıyla, askeri- siviliyle, iktidarı -muhalefetiyle , erkeği ve kadınıyla destek verip, tüm milletçe , Atalarımıza yakışır her branşta sporcular yetiştirelim diye yazıyorum....

1 yorum:

  1. Burhan hocam,
    elinize sağlık. çok güzel bir yazı. sondaki dileklerinize de içtenlikle katılıyorum.

    YanıtlaSil

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ