22 Mart 2010 Pazartesi

G Ü N C E L

E V   L E   N İ   Y O   R U M


Burhan Bursalıoğlu

Dünya’da teknoloji geliştikçe, yeni yeni elektronik buluşlar yapıldıkca, insanın yaşantısı da kolaylaşmaktadır. En basitinden bir örnek verirsek, cep telefonlarıyla her yerden her tarafa, nerede olunursa olunsun, neyle meşgul olunursa olunsun 11 rakam tuşlanınca karşına görüşmek istenen muhatabın yüzü çıkıyor, o da seni küçük ekranda görerek karşılıklı konuşma imkanı bulunabiliyor. Ve ya o küçük aletle TV kanallarını buluyor, istenilen yayındaki program seyredilebiliyor veya istenilen radyo kanalı bulunup sesli dinlenebiliyor. 3 G mucizesi ise bir alem. İnternete girip istediğin yapabiliyorsun. Bankana gir bütün işlemlerini yap. Bu teknolojinin basit , fakat faydalı bir gelişmesi. İnsanlık uzaya çıkıyor, aya adam gönderiyor, Mars’a, Mars’ın coğrafi durumunu incelemek için uydu gönderiyor, uydularla Dünya’mızda adam takibi yapılıyor. Bilgisayarın da marifetleri  ortada. Hepsi güzel ve faydalı da, acaba bu gelişmelerin engel olduğu, değiştirdiği, yozlaştırdığı, ortadan kaldırdığı hiç mi bir şey yok? Var tabii. Başta insan ruhunu karartıyor. İnsanlığı, arkadaşlığı, dostluğu, komşuluğu, sohpeti, araştırmayı, okumayı, hareketliliği öldürüyor, tenbelliği teşvik ediyor. Kısaca, geleneklerimizi, ananelerimizi, alışkanlıklarımızı, aile yapımızı, aile oluşumumuzu yok ediyor.

Bu satırları okurken dudak büktüğünüzü görüyorum. Haklısınız. Çünkü çoğunuz bu buluşların yapıldığı zaman içinde yetiştiniz. Ama ben geçmişimi arıyorum. İçinizde benim özlemlerimi arıyanlarda vardır. “Neydi o günler be “ diyenleriniz de az değil hani.

Bizler doya doya çocukluğumuzu yaşadık. Annelerimiz, mis gibi kokan tereyağını bir dilim ekmeğin üzerine sürerek elimize verir, onunla uzun bir zamanı sokakta oyun oynayarak geçirirdik. Kilo diye bir sorunumuz yoktu. Doğal yiyeceklerle beslenip, tek, tük vasıtalar olduğu için uzak yerlere yürüyerek giderdik.

PKK, Kürt, Alevi, Ermeni, işsizlik gibi sorunlar yoktu. Okulu kazanırmıyım, kazanamam mı gibi öğrencilerin derdi yoktu. İsteyen istediği okula girebiliyordu. Hep dostluk vardı. Belki bugünkü kadar bol çeşitli gıda yoktu, belki bazılarını karne ile alıyorduk ama, doğaldı, zararsızdı ve karnımız doyuyordu, ac kalmıyorduk.

Ananelerimize, geleneklerimize, yaşam koşullarına, adab-ı muaşeret kurallarını uyguluyor, sevgi ve saygınlıktan taviz vermiyorduk.

Bunları neden yazıyorum? Aslında çocukluğumuzu geçirdiğim dönemi yazmaya kalksam ciltlere sığmayabilir. Ben bir konuya girmek istiyorum. Onun için bir giriş yapmak istedim.

Birkaç TV kanalında evlilikle ilgili canlı programlar yapılıyor. Kimilerine göre iyi veya kötü. Ama ben , son günlerde o programları zevkle izliyorum! Çünkü, neşeleniyorum, gülüyorum, kahkaha atıyorum, bazan da “çüşşşş, oooha” diyor, deşarj oluyorum. Düşünüyorum, üzülüyorum, “ne günlere geldik “ diyorum.

Genç-yaşlı, dul- bekar, fakir- zengin, çocuklu- çocuksuz insanlar evlenmek amacıyla programa katılıyorlar. Programda ayrıca, danışman, psikolog, devamlı gelen, adaylar hakkında yorum yapan, uygun eş olup olmadıkları hakkında ahkam kesen misafirler de var.

Erkek olsun bayan olsun, evlenmek istediği kişinin vasıflarını sıralıyor. Buna “kriter “ diyorlar. “ Öyle şartlar ve kriterler (!) sunuyorlar ki, sanki dalga geçiyorlar. Mesela, “Falan burçtan olmalı,…./…. Yaş aralığında olmalı, boyu…. Kilosu…. Olmalı, şişman olmamalı, işi olmalı, emekli maaşı olmalı, arabası, evi olmalı, eşi ölmüş olmalı, bir defa evlenmiş olabilir, çocuksuz olmalı, bir çocuklu olabilir, çok küçük çocuk olmamalı, Dini bütün olmalı, aile sevgisi tam olmalı, bıyıkli, kel, göbekli olmalı, köyde değil, merkezde yaşayanlar olmalı, beni ümreye götürecek biri olmalı, bana dünyayı gezdirecek biri olmalı, eve gelecek arkadaşlarımı hoş karşılayacak biri olmalı, sigara içmeyen olmalı, kumar ve kötü alışkanlıkları olmayan olmalı, kadın ruhundan anlamalı, bakımlı olmalı, ayakları kokmayan olmalı, tırnakları bakımlı olmalı, karizmatik olmalı, gözleri mavi veya yeşil olmalı, esmer olmalı, sarışın olmalı, neşeli ve nükdetan olmalı, sanatsever olmalı, beni yaşatacak biri olmalı, kadınlığımı hissettirecek biri olmalı, açık ve kapalı faketmez, kapalı olmalı, açık olmalı, çocuklarımı kabullenecek biri olmalı, aşık olabileceğim, beni taşıyabilecek, adam gibi adam olmalı, bunları taşıyanlar çıksın gelsin.”

Bu istenen vasıflara uyanlar, talip olduğu aday için telefona sarılıyor, davet edilirse, nerede olurlarsa olsunlar, ki Taaa Kanada’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan, Danimarka’dan İran’dan gelenler oluyor. Paravananın bir tarafında davet eden bir tarafında da davet edilen aday oturuyor, kriterler tekrar ediliyor. Bir müddet sonra sunucunun isteğiyle paravana açılıyor ve yüz yüze gelinip konuşmalar tekrarlanıp, Soru-cevapla devam ediyor. Davet eden, “elektrik alamadım, veya biraz elektrik aldım, bir çay içelim, veya içmeyeceğim, geldiği için teşekkür ederim. Ben adaylarımı beklemeye devam edeceğim “ gibi fikirler beyan ederler. Sunucu davet edilen adaya, burada kalıp eşini arar mısın diye sorar. Peki derse, o da diğerleri gibi kriterleri sunar ve orada kalır. Aday çağıran, gelenden elektrik (!) almışsa çay içmeye, baş başa sohpete giderler. Tabii kamera da arkalarında.

Anlaşma sağlanırsa, birbirlerini daha iyi tanımak için kısa bir süre veriliyor, o sürenin sonunda evlenmeye karar verilirse, stüdyoda nikah, nişan ve düğün yapılabiliyor. Anlaşma olmayınca , başa dönülüyor.

Stüdyoda bazan öyle komik veya dramatik olaylar olmakta ki, insanın tiyatro sahnesinde gördüklerini aratmıyor. Bazıları da başka amaçla geliyor. Ama sunusu anlayınca sahneden atıyor.

Bizim gençliğimizde, evlenme çağına gelen delikanlı, genelde görücü usulüyle evlendirilirdi. Aday kız aylarca takip edilir, hamamda vücudunda anormallik var mı diye anne tarafından görülür, ailece uygunluğuna karar verilirse isteme işine başlanırdı. Genelde, varlığa, yokluğa önem verilmezdi. Bazı yerlerde başlık parası önem kazanırdı. Evlenecek adaylar bişekilde birbirlerini görme fırsatı yakalarlardı, ama, şimdiki gibi elektrik, melektrik yoktu. Zaten o devirde elektrik de yoktu. Derslerimizi sokak lambaları altında yaptığımız olurdu. “Nikahta keramet vardır” denir ve evliliği gerçekleştirmek için, söz, nişan yapılır, düğünle de evlilik gerçekleşirdi. Herkes dengi dengini bulur, yaşamları boyunca bir yastıkta kocarlardı.

Şimdi olay değişti. İşin kolayına kaçıldı. Kurbanlık koyunların alındığı gibi, görücüye çıkanlar seçiliyor ve alınıyor.

Evlilik ve aile, özellikle bizim toplumumuzun, vazgeçilmez kutsallarından sayılır. Aile mef-umu, bayrak gibidir, Vatan gibidir, namusumuz, haysiyetimiz ve şerefimiz dir. Ama bazılarımız, evliliği, aile kurmayı hafife alıyorlar. Çık TV ye, kriterleri say dök, adaylar gelsin, elektrik çarpmışsa ( ! ) sahneye nikah memuru gelsin, iki şahit, 20 misafir ve TV izleyicilerinin huzurunda nikah ol, pastanı ye, iki göbek at, bin arabaya git eve. Oooohh, ne güzel evlilik. Bu tür evlilik ne kadar sürer bilemem. Bazan da yarı yolda bitiyor. “ Bana yalan söyledi, her gün para istiyor, söz verdiği halde bana bilezik almadı, küpe almadı. Simitçiye 20 lira verdi, bir simit için paranın üstünü almadı, huylandım, beni bonkörlükle kandırmak istiyor. 20 güdür evliyiz ayrı ayrı odalarda yatıyoruz, çok konuşuyor, elimden tutmadı, yanımda başkalarına kompliman yapıyor, geçmişindeki ilişkilerinden bahsediyor, ailem beğenmedi, ailesi beni laik görmedi “ gibi bahanelerle ilişki bitiyor. Yeni adaylar aranıyor.

Stüdyoya gelen misafirler hep aynı kişiler. Onlara bir ücret veriliyor mu bilmiyorum. Galiba işleri güçleri yok, işleri , oraya gelip adaylar hakkında olumlu veya olumsuz ahkam kesmek olmalı. Yeri geldiğinde aşk şiirleri, şarkılar, orkestra eşliğinde müzik, oyun ve şamata.

Derlerki, bu programlar “oyundur. Şahıslar parayla tutulmuş rol yaptırılmaktadır.” Hayır buna inanmıyorum. Program açık, canlı ve gerçek. Ama ne var ki, bu tür programlar evlilik ve aile müessesesini küçük düşürmektedir. Böyle evlilikler aile kavramını yozlaştırmaktadır. Ben bu kanıdayım.

Bizim dönemimizden birkaç kişi kaldık. Artık yapacağımız bir şey kalmadı. Yeni yetişen gençler geleneklerimize, örf ve adetlerimize sahip çıkmalılar. Yukardaki olayın yapımı ve izlenmesine araç olan TV gibi teknolojinin karşısında gençlerimiz yenik düşmemeli. İleri görüşlü, yenilikçi, modern, aydın olmalıyız , ama gelenek, anane, örf ve adetlerimizden ödün vermeden, değiştirmeden.



1 yorum:

  1. Değerli üstadım,
    Ne yazıkki bu program benim dışımda evde de seyrediliyor. Bu kepazelik toplumumuzun geldiği son noktayı gösteriyor. Her şey satılık derken artık aşk'ta sanırım satılığa çıktı. Aşk'ın dışında her şey evlilik için şart oluyor, para güvence, mal mülk güç kuvvet vs. Çıkanlara da bir bakar mısın. Sinirlendiğim için fazla yazamayacağım...

    YanıtlaSil

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...