2 Ocak 2013 Çarşamba

OSMANLI PADİŞAHLARI






-1-

İlk okullardan itibaren Osmanlı Padişahların yüzeysel olarak yaşamları  öğretilmiştir. Padişahların askeri dehaları, kazandıkları zaferler, Avrupa ülkeleri için ne kadar korkulu oldukları, çağ değiştirdikleri  ballandıra ballandıra  anlatılmış, göklere çıkartılmışlardır. Ben de dahil.

 Eğitim müfredatlarında neleri öğretmemiz gerekiyorsa onu öğretiyorduk.  Padişahları öğretirken de, özelliklei, savaşlarda gösterdikleri cesaret, ustalık ve korkusuzlukları, zaptetikleri kale halkına yaptıkları konuşma ,verdikleri özgürlük ve direktifler, karadan yürütülen gemiler,  Ulubatlı Hasanlar, kaptanı deryalar, leventler, yeniçerilerden bahsederken koltuklarımız kabarırdı.

Dediğimiz kadar övünülecek padişahlarımızın birde başka yaşamları da vardı. Yani kısaca, madalyonun bir de arka yüzü vardı.

İşte  ben bu blogda  36 Padişahın ailevi bilgilerini vereceğim.

Anneleri, babaları, eşleri, çocukları öldürdükleri çocuk, kardeş ve yakınları ile nasıl öldükleri bilgilerini  yazacağım.

Blogumun kapasitesi ve 36 padişahın öykülerini okumak Sizleri sıkacağı için, her sayıda 9 ( Dokuz)  padişah bilgisi yayınlayacağım.

İlginizi çekeceği  kanısındayım.

İyi okumalar.

Burhan Bursalıoğlu
OSMAN  GAZİ  ( Kurucu)

1.Padişah (Bey)   Osman Gazi

Babası: Ertuğrul Gazi
Annesi: Hayme Hatun.
Doğumu: Söğüt (M. 1258 - H. 656)
Vefatı: Bursa (M.1326 - H. 726)  Kalp yetmezliğinden vefat etti.
Saltanatı: 1299 - 1326 (27) sene

Eşi: Mal Hatun.Şeh Edibalinin Kızı

Erkek Çocukları:
Pazarlı Boy, Çoban Bey, Hamid Bey, Orhan Bey, Alaeddin Ali Bey, Melik Bey, Savcı Bey.
Kız Çocukları:
Fatıma Hatun.
ORHAN  GAZİ

2.Padişah  (Bey) Orhan Gazi

Babası: Osman Gazi
Annesi: Mal Hatun
Doğumu: (H. 680 - M. 1281)
Vefatı: (H. 761 - M. 1360)   Felç  geçirdi. Kurtulamadı.
Saltanatı: 1326 - 1359 (33) sene

Nilüfer Hatun; Yarhisar Tekfurunun kızı ve I. Murad ve Şehzade Kasım'ın Annesi. Eski adı Holofiro
Asporça Hatun; Bizans İmparatoru'nun kızı ve Şehzade İbrahim'in Fatma Hatun'un annesi.
Theodora Hatun; Şehzade Halil'in annesi ve İmparator kızı.
Eftandise Hatun; Mahmud Alp'in kızıdır.

Erkek Çocukları:
Süleyman Paşa, Birinci Murad, İbrahim, Halil, Kasım.
Kızı Çocukları:
Fatma Hatun
I. MURAT

3.Padişah I. Murad

Babası: Orhan Gazi
Annesi: Nilüfer Hatun: yarhisar tekfuru Mihalısin kızıdır. Asıladı Holofira'dır. Bilecik tekfurunun  oğluyla nişanlı iken, Orhan Gazi  ve arkadaşları tarafından kaçırıldı.
Doğumu: 1326
Vefatı: 15.Haziran.1389  Savaş meydanında, Sırp kıralı Lazer'ın damadı Milos Obroneviç padişahın huzuruna çıkarak göğsünde sakladığı hançeri 1. Murat'a sapladı  ve ölümüne neden oldu.                                                                                                              Saltanatı: 1359 - 1389 (30) sene

Gülçiçek Hatun; Yıldırım Bayezid'in ve Yahşi Bey'in Annesi
Marya Thamara Hatun; Bulgar Kralı'nın kızı
Paşa Melek Hatun; Kızıl Murad Bey'in kızı
Fülane Hatun; Candaroğullarından bir beyin kızı
Fülane Hatun; Bulgar Beyinin kızı

Erkek Çocukları:
Yakub Çelebi, Yıldırım Beyazid, Savcı Bey ve İbrahim.
Kız Çocukları:
Nefise ve Sultan Hatun
YILDIRIM  BAYEZIT

4. Padişah. Yıldırım Bayezid

Babası: Murad Hüdavendigar
Annesi: Gülçiçek Hatun : Aslen Rum'dur. Bazı tarihçiler Marya adında Bulgar demektedirler.
Doğumu: 1360
Vefatı: 8 Mart 1403. Timur'a esir düşmesini onuruna yediremediğinden, Akşehirde, yüzüğünün taşının altında sakladığı zehiri içerek intihar etti.
Saltanatı: 1389 -1403 (13) sene
Germiyanoğlu Devlet Şah Hatun; İsa, Mustafa ve Musa'nın annesi

Devlet Hatun; Yine Germiyenoğlu olduğu söylenen ve Sultan Mehmed Çelebi'nin annesi ve ilk Valide Sultan
Hafsa Hatun; Aydınoğlu İsa Bey'in kızı
Sultan Hatun; Dulkadiroğlu Süleyman Şah'ın kızı
Marya Olivera Despina Hatun; Sırbistan Kralı Lazar'ın kızı
Erkek Çocukları:
Musa Gelebi, Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi, Mehmed Çelebi, Ertuğrul Çelebi, Kasım Çelebi.
Kız Çocukları:
Fatma Sultan
ÇELEBİ MEHMET

5-Padişah Çelebi Mehmed

Babası: Sultan Yıldırım Bayezid
Annesi: Devlet Hatun: Germiyan oğulları hükümdarı Şah Çelebinin kızı,2. Yakup beyin kız kardeşidir.
Doğumu: 1389
Vefatı: 26 Mayıs 1421:  Yüksek tansiyon sonucu, beyin kanaması neticesinde vefat etti..
Saltanatı: 1413 -1421 (8) sene
Şeh-zade Kumru Hatun; Amasyalı bir Paşa'nın torunu

Emine Hatun; Dulkadiroğlu Mehmed Bey'in kızı ve II. Murad'ın annesi

Erkek Çocukları:
Mustafa Çelebi, Ikinci Murad, Ahmed, Yusuf, Mahmud.
Kız Çocukları:
Fatma ve Selçuk Hatun.
II. MURAT

6.Padişah II. Murad

Babası: Çelebi Sultan Mehmed
Annesi: Emine Hatun.: Dulkadir oğlu Mehmet Beyin kızıdır. Bazı kaynaklara göre 2. Murat'ın annesi Veronika olarak kabul edilmektedir.
Doğumu: 1402
Vefatı: 3 Şubat 1451: Vefatı, Beyin kanaması veya beyin tümörü oşlarak  tahmin edilmektedir
Saltanatı: 1421- 1451 (30) sene

Eşleri-
Dulkadiroğlu Alime Hatun
Yeni Hatun; Amasyalı Mahmud Bey'in kızı
Hüma Hatun; Abdullah isimli bir şahsın kızı ve Fatih'in Annesi. Fatih'in annesinin devşirme olduğu nakledilmektedir. Ancak müslüman olduğu kesindir ve hele Ortodoks olan Mara Hatun ile Fatih'in üvey annelik dışında alakası yoktur.
Tacünnisa Hatice Halime Hatun; Candaroğlu İsfendiyar Bey'in kızıdır.
Mara Hatun; Çocuksuz ve ortodoks olarak ölen ve Fatih'in üvey annesi olan bu kadın Sırbistan Despotu Corc Bronkoviç'in kızı

Erkek Çocukları:
Fatih Sultan Mehmed, Ahmed, Alâaddin, Orhan, Hasan, Ahmed (ll.)
Kız Çocukları:
Şehzade ve Fatma Hatun.
FATİH SULTAN MEHMET

7.Padişah Fatih Sultan Mehmet

Babası: İkinci Sultan Murad
Annesi: Huma Hatun: Sırp olduğu söylense de Despina adlı  Çandaroğullarındandır.
Doğumu: 29 Mart 1432
Vefatı: 3 Mayıs 1481: F.S.M. 1481 Mayıs'ında  Memlük devleti üzerine sefere çıktığında Gebze yakınlarında hastalandı. Başhekim Lari çare bulamadı. Eski hekim Yakup Paşa da  çare bulamayınca, Gebze Hünkar çayırında vefat etti. Fransız uzman Dr. Franz Babinger zehirlendiğini iddia etmektedir. Türk hekimleride eceliyle öldüğünü söylemektedirler. Bugüne kadar bu sır maalesef çözülememiştir.
Saltanatı: 1451 - 1481 (30) sene                                                                                                Hobisi: Bahçivanlığa meraklıydı. Topkapı ve diğer sarayların bahçesinde saatlarca bahçivanlık yapardı. Ayrıca, yüzük, kemer, kılıç kınları da yapardı.

Eşleri

Gülbahar Hatun; II. Bayezid ile Gevher Sultan'ın annesi
Gülşah Hatun; Karamanoğullarından İbrahim Bey'in kızıdır.
Sitti Mükrime Hatun; Dulkadiroğlu Süleyman Bey'in kızıdır.
Çiçek Hatun; Türkmen Beyi kızıdır.
Helene Hatun; Mora Despotu Demetrus'un kızıdır.
Anna Hatun; Trabzon İmparatoru'nun kızıdır; evlilikleri kısa sürmüştür.
Alexias Hatun; Bizans Prenseslerindendir.

Erkek Çocukları: Mustafa, İkinci Bayezid, Cem, Korkud.
Kızı Çocukları: Gevherhan Sultan.
II.  BEYAZIT

8.Padişah II. Bayezid

Babası: Fatih Sultan Mehmed
Annesi: Mükrime Hatun. (Gülbahar Hatun)   Kornelya adlı Sırp veya Fransız söylenmektedir.
Doğumu: 3 Aralık 1447
Vefatı: 26 Mayıs 1512: Oğlu Yavuz Sultan Selim adına tahttan çekilince kalan ömrünü Dimetoka da geçirmek için yola çıkar. Ancak 21 Mayıs 1512 de yolda ölür. Bir rivayete göre,ileride sorun çıkarır düşüncesiyle oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından öldürttürüldü.
Saltanatı: 1481 - 1512 (31 ) sene

Eşleri

Nigar Hatun; Şehzade Korkut ile Fatma Sultan'ın annesi ve Abdullah Vehbi kızı
Şirin Hatun; Abdullah kızı ve Şehzade Abdullah'ın annesi
Gülruh Hatun; Abdülhayy kızı ve Alemşah ile Kamer Sultan'ın annesi
Bülbül Hatun; Abdullah kızı ve Şehzade Ahmed ile Hundi Sultan'ın annesi
Hüsnüşah Hatun; Karamanoğlu Nasuh Bey'in kızı
Gülbahar Hatun; Abdüssamed kızı ve muhtemelenYavuz'un annesi
Ferahşad Hatun; Kefe Sancak Beyi Mehmed'in annesi
Ayşe Hatun; Dulkadiroğlu Alaaüddevle Bozkurd Bey'in kızı ve bir görüşe göre Yavuz'un annesi.

Erkek Çocukları:
Mahmud, Ahmed, Şehinşah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed. Korkud, Abdullah, Alimşah.
Kız Çocukları:
Aynişah, Gevher Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.

YAVUZ SULTAN SELİM

9.Padişah Yavuz Sultan Selim

Babası: İkinci Bayezid
Annesi: Gülbahar Hatun: Pontus'lu bir Rum
Doğumu: 10 Ekim 1470
Vefatı: 22 Eylül 1520   Kanserden vefat etti.
Saltanatı: 1512 - 1520 (8) sene                                                                                                       Hobisi: Kuyumculuğa merakı vardı. Şairdi. Çok okurdu.  Çok kitap okuduğu için gözleri bozuldu ve padişahların içinde ilk defa gözlük takan padişahtır.

Eşleri

Ayşe Hatun; Mengli Giray I'in kızı ve Beyhan ile Şah Sultan'ın annesi
Ayşe Hafsa Hatun; Kanuni, Hatice, Fatma ve Hafsa Sultanların annesi

Erkek Çocukları: Kanuni Sultan Süleyman.
Kız Çocukları: Hatice Sultan, Fatma Sultan, Hafsa Sultan, Şah Sultan.
DEVAMI  VAR

 

29 Aralık 2012 Cumartesi







Burhan Bursalıoğlu

2012 yılı acılarımızla, sevinçlerimizle geride kalacak. 2013 daha fazla umut, daha fazla sevinç, daha fazla mutluluk getirsin.
Yaşamınızda güzel yıllar, mutlu yarınlar, gerçek dostluklar hep sizinle olsun.
 2013 yılında da hiç ümitsiz kalmamanız ve hayallerinize kavuşmanızı, geleceği oluşturacak her yeni günün bir önceki günden daha güzel, yeni yılın size ve tüm sevdiklerinize sağlık, mutluluk, neşe, başarı, bolca para, sevgi ve huzur getirmesini, Kardeşliğin doğduğu, sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgiyle   hayatı tutabilmek, sevgiyi kaçırmamak, keşke dememek için düşlerinizi ikiyle çarpın.

2013  ün Türkiye için de umutlu, bereketli, 2012’da yaşanan tüm olumsuzlukların tersinin yaşanacağı bir yıl olmasını diler, sevgi ve saygılarımı sunuyorum

 

21 Aralık 2012 Cuma

ŞUNDAN BUNDAN






MEMUR  EMEKLİSİ , ŞİMŞEK'in KABUSU

 Burhan Bursalıoğlu
 
AKP nin İngiltere'den getirdiği Maliye Bakanı MehmetŞimşek, sık sık memur ve öğretmen maaşlarının fazla olduğunu söyleyip duruyor.

Önce öğretmen ve memur emeklilerinin maaşlarının dış ülke emeklilerine göre daha fazla olduğunu söyledi.

2013 Bütçe görüşmelerinde zam konusunda, memur emeklilerinin fazla maaş aldıklarınısöyleyerek 'den örnek vermiş. Orada 100 liraya çalışan  memur emekli olunca 25 lira alırmış.  Türk memuru emekli olunca , çalıştığı zamanki maaşına yakınını alıyormuş.


Sayın Şimşek galiba İngiliz memurunun aldığı maaşla, Türk memurunun aldığı  maaşın alım güçlerini hesap etmiyor.  Türkiye'de  memur 100 lira alıyorsa, İngiltere'de aynı işi yapan memur 800 lira alyor. Şimşek bunu neden söylemiyor? Söyleyemez, çünkü söylerse zam oranı yükselecek.  Kendi maaşlarına zam  yaparken  bu tür karşılaştırmalarını yapmıyorlar. Örneğin İngiltere'deki bir  Bakanla, Türkiye'de  ki bir bakanın aldıkları maaşları neden karşılaştırmıyorlar?

Sayın Şimşek, Meclisteki konuşmasını haber olarak veren gazeteleri   "Ergenekoncu gazeteler  sözlerimi çarpıtarak verdiler " diyor. Ayrıca, atanmayan öğretmenlere de "Kalitesiz " diyor.  Yoruma gerek var mı?

Atanmayan öğretmenlerin kalitesiz olduğunu söyleyen Bakan, onların kalitesini ölçmüş mü acaba?. Kalitesizlerse kabahat kimde?  Ya müfredatta, ya onları yetiştiren öğretmenlerde, Kabahat öğretmende ise, büyük kabahat  onları Fakültelere atayanlarda değil mi? Kimin hatasını kime yüklüyorsunuz?  Kabahat öğrencide ise  okuldan at, neden mezun edip sokaklarda süründürüyorsun.?

 Benim yorumum, Maliye Bakanı Şimşek , memur ve emeklilere karşı  çok cimri. 

Sayın Şimşek, emeklilerle  ve öğretmenlerle   dalga geçmesin. İşini  gerçekleri  bilerek yapsın.

 

ÇAYLAAAAAAAAAAARRRR

 Giresun Valisi sayın Dursun Ali Şahin  bir genelge  yayınlayarak, sözde halkın sağlığını  düşündüğünden,  kafe, çay ocakları, kahvehanelerde çayların tek şekerle içilmesini istemiş.

Bir Vali halkın yiyecek içecek miktarına karışır mı? Valinin görevi, yiyecek içeceğin  üretiminin  sağlığa zarar vermeyecek şekilde  olmasın sağlamaktır. Adam çayını kaç şekerle içerse içsin, sana ne?

Vali üç beyaza takmış galiba. Bir müddet önce de  buna benzer şekilde tuz  genelgesi yayınlamıştı. Sırada un   var.  Yakında unla ilgili, "pastahaneler zararlı un mamulleri üretiyor kapansın.  Fazla ekmek zararlı, fırınlar  üretimlerini yarıya düşürsün " diye  genelge yayınlarsa   şaşırmayalım.

 

 DEVLETİMİZİN  İMAJI  ZEDELENİYORMUŞ!

İç İşleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin, polisin orantısız güç kullanmasına sinirlenmiş "Kolluğun fazla güç kullanması sonucu muhatapların ölümüne sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla, Devletimizin imajı zedelenmektedir. Çağdaş, demokratik devletlerde, kolluk birimlerinin temel görevleri, halkın huzur ve güvenliğini, asayışını temin etmektir. Orantısız  güç kullanmamaya özen gösterilmeli." diyor. Sanki muhalefetten biriymiş gibi konuşmuş.

 Kendisi,  bu kolluk kuvvetlerin başında değil mi?  Yoksa kolluk kuvvetler sayın Bakanı dinlemiyor mu? Kanımca dinlemiyor. Bu konuşmadan 5-6 saat sonra evlere baskın yapılarak ODTÜ öğrencileri evlerden alınıyor. 

Dilin kemiği yok. İsteyen istediği gibi konuşuyor.  Konuşsunlar, Bir şey demiyoruz. Devletin imajının zedelenmesi  istenmiyorsa,  samimi ve ciddi  olunmalı. Sözünün arkasında olmalı ve gerekirse  yumruğunu masaya vurabilecek kadar da cesur olmalı.

 

SENİ TUTAN MI  VAR?
Siirt Valisi Ahmet Aydın, twitterde ABD Başkanı Obama'ya mesaj göndermiş." Ben Türkiye'denim. Siiir'te Valiyim. Sizi seviyorum, hayatınız ve başkanlığınız çok başarılı. Sizin gibi olmayı umut ediyorum" diyor.

Sayın Aydın; Obama gibi olman için Onun yanında olman , yani ABD  ne gitmen gerekli. Siirt'te iken  Obama olunmaz.  Gidersen seviniriz.

 

 SÖZ DİNLEYENLER
Sayın Başbakan " Bizim ecdadımız bu değil" dediği "Muhteşem  Yüzyıl"  dizisinin yapımcıları, "Leb demeden leblebiyi     anladılar. Dizide, cariyeleri kapattılar, Hürrem Sultana namaz kıldırdılar, türban giydirdiler, mucize yarattırdılar, ortama uygun değişikler yaptılar. Aferin  onlara.Rahmetli Meral Okay'ın kemikleri sızlamıştır.

"Korku  dağları bekliyor."     Başka ne demeli.?

FİYASKO

Kıyamet kopmadı. Maya'ların mayası tutmadı.  Ama Şirince'de Şirince'lilerin mayası tuttu.  Kısa gün de olsa oraya oldukça yatırım yapıldı.  5-6 bin kişilik yere  on binler nasıl sığdı bilmiyorum.  Çadırlar, arabalar sığınma  görevi yapmışlardır.

Bizim halkımız çok enteresan bir  halk.  Bizim halkımız  içinde  " başına düşen kuş pisliğinden medet umanlar" oldukça daha çok  Şirince gibi yerlere   gideriz.

 

18 Aralık 2012 Salı

SPOR






GALATASARAY-FENERBAHÇE  MAÇI SONRASI
 Burhan Bursalıoğlu

16 Aralık Pazar günü Galatasaray Arena stadında Galatasaray-Fenerbahçe  derbi adı ile tarihe geçen  süper liğ maçı yapıldı.

 Maç Galatasarayın 2-1 galibiyetiyle bitti. Maç bitti, futbolcular karşılıklı olarak birbirlerini kutladılar, forma değiştirdiler, bazı futbolcular karşı takımın teknik drektörüyle kucaklaştı.  Seyirciler mutlu , dağıldılar.

Buraya kadar herşey normal. Aslında normal de denmez. Çünkü statda tek taraflı seyirci vardı.  İstanbul Valiliği  üç büyüklerin kendi aralarında yapacağı  maçlarda, rakip takımın seyircisinin maça alınmaması kararı verince, Pazar günkü maçta Fenerbahçe seyircisi, maçı dışarda, kahvehanelerde, evlerde izlemek mecburiyetinde kaldı. Bu durum  5-6 sezondur devam ediyor.  Onun için maçın bitimine kadar geçen süreyi , bu nedenle normal olarak kabul edemiyorum. Söz buraya gelmişken Valiliğin almış olduğu bu karar, gerekçelerinde de belirttikleri  gibi, çıkabilecek olayları  engellemek amacı taşıyor. Daha önce meydana gelen karşılıklı olaylar, statlara verilen hasarlar, yaralanan ve ölen taraftarlar nedeniyle bu yasak getirildi.
BUNLAR NASIL TARAFTAR?

Statlardaki kavgalar, atışmalar, hakaretler bitti ama sokaklardaki olaylarda bir azalma olnadı , üstelik arttı da.

Maçtan sonra, İstanbul'un çeşitli bölgelerinde,özellikle Galatasaraylılara, storlara, otobüs ve Galatasaraylıların yolculuk yaptığı  toplu taşıtlara zarar veren saldırılar yapıldı. Ülkenin çeşitli illerinde de buna benzer ufak tefek olaylar oldu. Değişik ortamlarda bunun tersi de olmaktadır. İnsana, mala verilen zarar her geçen dönemde azalacağı yerde artmaktadır.

Bu olayları yapan insanlar holigan denen, Özellikle futbolda fanatizmi besleyen ve çevreye zarar vermeye eğilimli taraftar, serseri, haytalardır.
KÜÇÜK YAŞTA HOLİGAN YETİŞİYOR


. Bence bu insanların taraftar olduğunu zannetmiyorum. Holigan denen bu saldırgan insanlar provakotor olabilir, kişilerce tutulmuş  insanlar olabilir, hasta olabilirler. Çünkü olaylarda bu saldırganları yatıştırmaya çalışan  taraftarları görmekteyiz. Canla başla olayların önüne geçmeye çalışmaktalar. Yenilmenin, yanmek kadar sportmenliğe yakıştığını bilen gerçek taraftar bu insanlar. Bu iyi niyetli insanların, tuttuğu takımın  maçını seyretmekten alıkonması adalet mi? Birkaç saldırganın çıkardığı olaylar nedeniyle, gerçek  taraftara verilen ceza, sportmenliğe maalesef ters düşmektedir.
HOLİGANLARIN MARİFETLERİ

Müsabaka, yarışma bir oyundur, eğlencedir. İnsanlar boş zamanlarını seyrederek değerlendiriyorlar. Bu da  onların en doğal hakkı olmalıdır.  Bir maçın seyir yasağı medeni insanlara yakışmıyor. Kaldı ki, en  geri kalmış toplumlarda dahi  yarışmalar birlikte seyrediliyor, her takımın taraftarı  ayrı ayrı tezahürat yapıyor.

Bizde mağlubiyete tahammül edemediği için kendini asan, galibiyette,  karşı takım taraftarını tahrik eden fanatik taraftarlar var. Bu insanları doğru yola getirmek gerekmektedir. Bu nasıl olur? Eğitimle tabii.  Aileden, ilkokuldan, üniversite sıralarına , hayatının sonuna kadar  geçen süreçte  taraftar ve bir spor yarışması nasıl seyredilir  eğitimi alması ve bu eğitimin verilmesi gerekmektedir. Bunun en iyi öğreticisi de görsel ve yazılı basın ve spor kulüpleri  yöneticileridir.
YENİLEN TAKIMIN STADI

Bizde görsel ve yazılı basın,olaylara körükle gitmekte, olayları çıkarmakta, adeta  yarış etmekteler. Gün olmuyor ki  basında,  bu resim  .....taraftarını kızdıracak, bu konuşma.....taraftarı üzecek,  falan yönetici, falan takımı küçümsedi, falan kişi .....takımın yöneticisi ve taraftara sataştı  gibi, tahrik edici, düşman oluşturucu haberler çıkmasın. Önce bunlar eğitilmeli. Yorum yapanlar, tarafsız olmalılar. taraflı olanlarda karşı takımların ne taraftarlarını ne de yöneticiler hakkında olumsuz olmamalılar. Sevinç ve üzüntü sahalarda kalmalı. Taraflar kol kola dışarı çıkmalılar, Birlikte, he rbirinn   üzerinde tuttuğu takımın formasıyla  birlikte müsabakalara gitmeliler. Gençliğimin ortamı yakalanmalıdır. Rakip taraftarlarla maçlara gider, çekirdeklerimizi çıtlatırken,  maçımızı seyreder, güzel   hareketleri  alkışlar, yanlış ve aleyhteki hareketlere üzülür, ama asla çirkin söz ağzımızdan çıkmazdı. Maç sonunda birlikte stadı terkeder, kritikleri yorumlardık
YAKALANAN HOLİGANLARDA ÇIKAN  DÖĞÜŞ ARAÇLARI

. Öyle bir ortam istiyorum.  El birliği ile bu ortam yaratılmalı. Sözlü ve yazılı basın, yazar ve muhabirler,  yorumcular,kulüp yöneticileri, sporcular,  kamu yöneticileri, taraftar ve tarafsızlar, tüm spor severler  mücadele etmeliler. Şiddeti ortadan kaldırmak,  birlikte stat ve salonlara gidebilmek,  sokaklarda renklere düşmanca  değil, dostca bakmak  için bu millete büyük görev düşmektedir. Bu görev başarıya   ulaşırsa  ki ne pahasına olursa olsun ulaşmalı, sporumuz kurtulur, dünyaya da örnek olur. 

12 Aralık 2012 Çarşamba

K İ T A P






 EN  HAYIRLI  GİRİŞİM

Burhan Bursalıoğlu

İstanbul'da, Galatasaray seyircilerinden TEK YUMRUK adlı bir grubu var. Bu grup 2 sene önce, Hakkari'de  bir okulun kütüphanesini açmayı üstlendi. Ve o yıl kütüphane açılarak yüzlerce kitap bağışlandı.
Aynı grup bu sene de girişimde bulunarak, Borçka Milli Eğitim Müdürlüğüne müracaat ederek, Borçka merkez veya köylerinde, kitaplığı olmayan bir okulun  kitaplığını açmak istediklerini, bunun için, kitaplığı olmayan bir okulun tavsiye edilmesini ve izin verilmesini istediler.
Borçka Milli Eğitim Müdürlüğü, merkezde kitaplığı bulunmayan 3 okulun olduğunu, aralarında çekilen kura sonucu, Mehmet Akif Ersoy İlköğretim okuluna   ( Lise de içinde)  kitaplık yapılmasını önerdi.
TEK YUMRUK Grubu okulla temasa geçerek  kütüphanenin yeri hazırlandı. Kitap toplanmaya başlandı. Kitaplar İstanbul'da toplanarak tasnif yapılıyor. Ocak ayı ortalarında, kitapları alabilecek kapasitede bir araçla Grup Borçka'ya gidip  kitaplığın yerleştirilmesini yapıp merasimle açılışı yapılacaktır.
Toplanmış olan kitrapların fazlalığı nedeniyle, bir kısmı da  kitaplığı olmayan iki okula dağıtılacaktır.
Okuma oranlarının çok düşük olduğu Ülkemizde en hayırlı  girişimi yapan, birkaç Galatasaray Seyircisinden oluşan, birliğin sembolu olan TEK YUMRUK Grubunu kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.


 

1 Aralık 2012 Cumartesi

MİLLİ EĞİTİM




Ç O K   Y A Z I K

Burhan Bursalıoğlu

Bir ülkenin geleceğini garanti altına alan sistem eğitimdir. Bu da eğitimin millileştirilmesiyle mümkündür. Kişileştirilen eğitim, o ülkenin sonunun  parlak olmadığının işaretidir.

Eğitim sistemiyle oynanılmaz. Ufak tefek değişiklikler yapılabilir. İlaveler, çağın gelişimine ayak uydurmak için yapılır. Ama çıkarmalar , geçmişi inkardır.  Eğitim sistemi içinde, toplumun eğitimi için konan konular ders programlarından , ders kitaplarından çıkarılırsa bu , o toplumu   çıkarılan bilgilerin  bilinmesinden  mahrum etmek demektir. Amaçlardan sapmak demektir. Tarihi, tabiatı,teknolojiyi ,  kısaca bilimi inkar etmek demektir.

600  yıllık Osmanlı İmparatorluğunda halk,  cahil ve bilgisiz bırakılmış. Cumhuriyet'in  ilanından hemen sonra başlatılan Eğitim seferberliği, Ülkemize en faydalı, en kolay, çok kısa zamanda  verim alabilecek sistemler incelenerek, halkımızı  okur-yazar duruma getirilerek, bilimde , teknolojide, ekonomide ve sosyal yaşamda,  ileri ülkeler halkı seviyesine  getirilmeye çalışılmıştır. Bunda da muvaffak olunmuştur.

Ama ne yazık ki, zaman zaman siyasi çıkarlar nedeniyle, bir kısım güçlü kişi ve grupların istekleri  nedeniyle, eğitimimizin yan  sistemleri kesintilere uğramıştır, değişikliklere uğramiştır, ama ana sistem  aynen uygulanmıştır.

Köy Enstitülerin kaldırılması, Öğretmen okullarının  kaldırılarak, öğretmen liseleri durumuna getirilmesi, sonradan onların da kaldırılmaları, Eğitim Fakültelerin açılması, İlahiyat fakülteleriyle bir tutulması, İlahiyat fakültesi öğrencilerin öğretmen olarak atanması, sınavlarda yapılan türlü çeşitli değişiklikler, müfredat programlarında  yapılan çıkarmalar,Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ü, Atatürk  ilke ve İnkilaplarını  ders kitaplarından çıkarma, poster ve resimleri duvarlardan indirmeleri, Bakanlıktan başlayarak yapılan kadrolaşmalar, 4+4+4 gibi  toplumu modernilikten, medeniyetten uzaklaştıran, halkımızı şaşkınlığa çeviren bu beklenmedik sistemden sonra da, son olarak okullarda kıyafetin serbest bırakılması ,  önlüğün ve  formanın kaldırılması  Milli Eğitimimize indirilen darbedir.

Bana söyler misiniz, bunların hangisi fakir hangisi zengin?

         Sayın  bakan önlük için " Önlük çağ dışı,  türban çağdaştır" diyor. Bu nasıl  bir görüştür?   Dünya'nın her yerinde okul öğrencileri tek tip  önlük veya , tek tip  kıyafetle eğitimlerini devam ettirirler.   Ve dünya'nın hangi gelişmiş, modern ve medeni ülkesinde öğrencilerin başları kapalıdır? Sayın Bakan hiç mi yurt dışına çıkmıyor? Bir Bakan olarak hiç mi yurt dışındaki okullara gidip, kıyafetler, önlükler hakkında  faydaları ve zararları hakkında bilgi almıyor? Veya,  ortaya koyduğu bir sistemin zararlarını, faydalarını,  toplumu etkilemesi, tepkileri ve tasvipleri  hiç mi  teraziye koyup tartmıyor?
Serbest kıyafetli öğrenciler. Giysilerdeki farklılıklara bakın.

Aynı okulda, hatta aynı sınıfta zengin ve fakiri birbirinden ayıracak olan serbest kıyafet, o çocuğun ruh yapısını bozmaz mı? "Bozmaz" diyen Bakanlık  Müsteşarı Emin Zararsız bakın ne diyor. "Aynı mahallenin aynı sokağın çocukları aynı okula gidiyorlar. Gelir seviyelerı aynı olan insanların çocukları, bu nedenle farklılıklar olmaz".

 Müsteşar ın okullara gitmediğini, öğretmenlik yapmadığını, cadde ve sokaklarda gezmediğini zannediyorum. Ona göre mahalle, sokaklar caddeler, zenginler için  ayrı kurulmuş, fakirler için ayrı kurulmuş.  Müsteşara göre çarşılar, okullar, çamiler , iş yerleri, fırın, lokanta, mağazalar da ayrı, Zenginlerinki ve fakirlerinki. Yoksa şimdi aynı  düşünceyimi gerçekleştirecekler. Zenginin okulu, fakirin okulu, Zenginin öğretmeni, fakirin öğretmeni.? Bunlar  zaten var olan sınıfsal ayırımı körüklemek mi istiyorlar? Müsteşarın yeri,  bu kafayla Milli Eğitim değildir. Halkı iki sınıfa ayırdığı için istifa etmelidir. 
Bu çocukların içinde çok zengini  de var, çok fakiri de. Hangileri?

"Milli" si  kalmayan  Eğitimimizin başında bulunan zatın  ne olduğu, hangi zihniyette bulunduğu, söylevlerinden ve kitaplarından biliyoruz.  "Devletin İslami yapıya geçmesinin zamanı gelmiştir" fikrini kitabında belirtenin elindeki fırsatı kullanıp, Üniversite öğrencilerini maşa gibi kullanıp, türbanı yasallaştırmasının tek amacı tüm okullarda kızların türbanlaştırılmasını sağlamaktır. Kıyafetin serbest kalması, ( Kısa kol gömlek ve şort giyme hariç)  okullarımızın görüntüsünü arap okullarına  benzetmektir. Bu mu çağ içi? 

Önlük ve forma bir semboldur. Ayırımı ortadan kaldırır. Birleştiricidir. Dostluğu pekiştirir. Kıskançlığı yok eder. Kindarlığa meydan vermez.  Güç ve çalışma isteği oluşturur. Kısaca, önlük veya forma taşıyan öğrenciler, Cumhuriyetimize yakışan  adam gibi adam yetişirler.

Ayrıca, velilerin durumunu hiç düşünmüyorlar mı?  Aldığı önlüğü veya formayı , hafta sonları yıkar bir sene , hatta 2,3 sene de giydirebiliyordu.  Ama şimdi durum değişti. Çocuğunun aşağılık duygusuna kapılmaması için, kim bilir ne sıkıntılar çekecek. Kim düşünür fakiri? Tuzu kuru olanlar mı?

Bakanlık bu yanlışından derhal ve en kısa zamanda geri adım atmalı ve  Bakanlıkta çağ dışı görüşlere sahip olan  görevlilerin de işlerine son vermeli, arkadan da kendisi Bakanlıktan çakilmelidir.

İsmail Safa Özler'in, Mustafa Necati'nin, Hasan Ali Yücel'in, ve Mustafa Üstündağ'ın kemiklerinin  sızlatılmasına daha fazla devam edilmemeli. Yazıktı, günahtır bu Millete. Ortaçağ  ortamına dönmeyi hak etmedik.

27 Kasım 2012 Salı

ZİYARET



TAŞOVA'DAYIZ
 
Burhan Bursalıoğlu

1972-1974 yılları arasında, Amasya'nın Taşova ilçesine bağlı Esençay  kasabasında öğretmen olarak çalıştım. Esençay'da iki yıl kaldım ama, kırk yıl kalmışım gibi dostlar edindim. Gerek öğretmen arkadaşlarım gerek halkla çok iyi arkadaşlıklarımız oldu.
Ortaokulla birlikte 20 civarındaki öğretmen  arkadaşlarımızla  olan  dostluğumuz, ben ayrıldıktan sonra da devam etti.
İlk gün M.Karagöz'lerdeyiz


Esençay'a gittiğim yıl, Okul Müdürü Mehmet Görgülü bana 4. sınıfı verdi. 73-74 öğretim yılında o sınıfı mezun ettim. Mezun ettiğim o sınıfın pek çoğu, bugün benimle hala irtibatlarını kesmediler. Telefon, mesaj ve yazışmalarla, her fırsatta beni ararlar.
38 yıldır Taşova'ya gitmek nasip olmadı.
Esençay'ın panaromik görüntüsü

Torunum Alp'in kısa dönem askerliğini  Taşova'da yapmakta olduğundan, bunu fırsat bilerek, annesi, eşim ve ben birlikte  23 Kasım sabahı, önce uçakla Samsun'a, oradan da, günde  saat 11 ve 16 da ,Taşova'dan geçip Erbaa'ya giden 20 kışilik, saat:  11 minibüsüyle Taşova'ya indik.
Bizi, Esençay'dan öğretmen arkadaşım olan, şu anda Taşova'ya yerleşmiş Mehmet Karagöz karşıladı. Alp'e  "evci" izin belgesini alarak O nu görev yerinden aldık.
1973 de yaptığımız büst hala duruyor

Öğretmen evinde yer ayırtmamıza rağmen Karagöz orayı iptal ettirıp bizi evine götürdü.
24 Kasım  Cumartesi günü Öğretmenler  günü idi. Taşova Öğretmen Evinde kutlama programı yapmışlar. Karagöz davet edilmiş olmasına rağmen, benim bir an evvel görmek istediğim Esençay'a gitmeyi tercih etti.

24 Kasım'mı büstün önünde kutladık

Alp'i evde bırakarak, ben eşim, kızım, Karagöz ve eşiyle birlikte, Karagöz'ün arabasıyla Esençay'ın yolunu tuttuk.
Tepeden Esençayın görüntüsünde değişen birşey yok görünüyordu.

Esençay'ın girişi

Girişte "Hoş geldiniz" levhası  vardı. Yollar bıraktığım gibi idi. Bozuk.  "Oraya iktidarın henüz eli uzanmamıştı" kanaatına vardım. Yol kenarındaki okulumuzda bir değişiklik yoktu. Bakımlı idi. Bahçesinde, 1973 yılında, öğretmen arkadaşlarımızla, bizzat yaptığımız "Cumhuriyet"'in 50. yılı anısına  ATATÜRK BÜSTÜ" yerli yerinde idi. 39 yılda sapa sağlam kalmış, sadece ön yüzüne  yazdığımız Atatürk vecizesi silinmişti. Nedenini öğrenmek  için okul görevlilerinden herhangi birini aradık ama kimseyi bulamadık. Biz, Öğretmenler gününü, büstü ziyaret ederek kutladık.
Esençay'ın caddesi

Ana caddede yürümeye başladık. Kahvede bulunanların bir kısmı, özellikle tanıyan ve hatırlamaya çalışanlar  çıkarak yanımıza geliyor,"Hoş geldin Hocam" diyerek elimizi sıkıyor, bir kısmı da  "Bu yabanmcı kım" der gibi bakıyordu. Onlar da sonradan öğrenince etrafımızı alıyor, tanıyanlar, hakkımızda hoşnut sözler söyleyerek ilk kez görenlere tanıtıyorlardı.
Esençay halkı, eski "Cana yakın" lığından birşey kaybetmemiş.Hala o insancıl yakınlıkları devam ediyor.Hala samimi duygular ifade ediliyor. Onların bu samimi karşılamaları, samimi ifadeleri ve içten gelen duyguları bizi de duygulandırdı.
Bekir Tombul, Selami Alıcı, Ali Çetin, Ben ve Mehmet Karagöz A.Çetin'lerde.

Esençay'da bulunan öğretmen arkadaşım Bekir Tombul, Oğlu  İlhami  ve Selami' Alıcı'yı da alarak, sokaklardan yürüyüp , zamanımdaki ortaokul müstahdemi Ali Çetin'in evine gittik. Bizi görünce ne yapacağını şaşırdı. Adeta paniğe kapıldı. Nerde ise ağlayacak duruma geldi. Sarılıyor, kokluyor, mutluluğunu çok güzel sözlerle ifade ediyor, " Hayatımın en mutlu anı bu an" diyor. Orada 7-8 kişiyiz, sepetler dolusu bahçeden topladığı  çeşitli meyveleri bitirecekmişiz gibi önümüze koyuyor, yiyin diyerek ısrar ediyordu.
Nostalji yaptık ve ayrıldık.
Esençay'da ilk oturduğum ev.

Cuma'dan başlayan yağmur orada da devam ediyordu. Ama biz yağmurda ıslanma pahasına sokakları dolaşıyor, eski komşularla sarmaş dolaş oluyor, kimileri ağlıyor kimileri eve  davet ediyorlardı. Orada iken kaldığımız evlerimizin resimlerini çektik. Evler boştu.
İkinci ve son oturduğum  ev

Esençay'lılara, " Bakın ben 38 yıl sonra geldim. Tekrar 38 yıl sonra yine geleceğim. Kendinize iyi bakın. 38 yıl sonra sizi yine böyle göreceğim" dediğimde,  gülerek:  "inşallah hocam , inşallah" deyişlerinde, bir moral tazelenmesi seziyordum.
Esençay'dan dönüp tekrar Taşova'ya geldik. Akşam , eşi de  öğretmen olan, Esençay'dan öğretmen arkadaşım Hayali Eren'lere gittik.
Komşumuz, yaşlanmış

Esençay'da öğretmenlik yapanlar, emekli olduktan sonra bir kısmı Taşova'ya yerleşti. Diğerlerinin  çoğu İstanbul ve İzmir' e  yerleştiler. O nedenle,Taşova'ya  gittiğinde, hepsini görmek mümkün. Bu arada, zamanımda, Esençay İlkokulu Müdürü olan Mehmet Görgülü'ün eşini de ziyaret ettik. Mehmet görgülü , kardeşinin ameliyeti için Samsun'da bulunduğundan görüşemedik.
Pazar günü öğretmen evine gittik. İçinde Milli Eğitim Müdürlüğü de olan büyük bir bina.  Oyun odası, gazete  okuma odası, yemekhane ve otel kısımları bulunmaktadır.
Taşova'nın panaromik görüntüsü

Karagöz'le oradan ayrılarak, Taşova'yı yüksekten seyretmek için tepelere çıktık. Taşova'nın panoromik görüntülerini fotoğrafladık.
Taşova, gelişme göstermiş. Ama bir kentin  38 yılda göstermesi gerekli gelişme yi gösterememiş. Daha çok yenileşme, yayılma, modernleşme olmalıydı. Gelişme yok mu? Var. Özellikle, Amasya, Erbaa ve Samsun yolları geniş ve asfalt. Samsun yolunun bir çok yerinde onarımlar, genişletmeler ve yenilemeler var, ama yollar genelde iyi.
Taşova'dan görüntü

Yeşilırmak, Taşova'nın kenarından geçiyor. Üzerinde bir köprü  vardı üç olmuş. Ana caddenin kenarları ağaçlanmış ve gidiş gelişli tek yön olmuş. Yeni bir hastahane ve siteler yapılmış. Otogar,bazı okullar, Kaymakamlık, jandarma komutanlığı, bankaların binaları, kimi yeni yapılmış kileride değiştirilmiş, onarılmış, yenilenmiş. Ayrıca, 10 bin nüfuslu Taşova'da da yeni 9 cami yapılmış.
Taşova'dan görüntü


Pazar günü akşamı Alp'i görev yerine götürdük. Vedalaşıp teslim ettik. Otogara uğrayarak Pazartesi günü için Samsun'a gidecek minibüsten biletlerimizi aldık  
Akşam eve dostlar geldi. Eski günleri yadettik. Hayali, Eren "Sabah kahvaltısında bizdeyiz" diyerek ayrıldılar.
Sabah Hayali Eren'lere kahvaltıya gittik. Oradan da otogara giderek Samsun'a doğru yola çıktık.
Taşova'da  3 gün kaldık. Bu üç gün içerisinde hiç almadıysak 3 kilo almışızdır. Kime uğradıysak, önümüze, bahçeden, dalından toplanmıiş, hormonsuz doğal yiyecekler getirdiler. Reçel çeşitleri, kaymaklar, bal, peynir çeşitleri ve yeşillikler. Bir de ısrar etmeleri yok mu? Israrlara da dayanamayınca ye babam ye. Kilo almayıpta ne yapacaksın.
Akşam sohpeti

 Buralarda sobaya  hasret kalıyoruz. Onda  yapılan zevkli işler pek çok.  Sobada mısır patlatma, kestane pişrme, çaydanlığı sobanın üzerine koyup dem almasını bekleme, elma kabuğunu  sobanın üzerine  koyup kokusunu alma, sobanın ses çıkararat çatır çatır yanışını seyretme, külünd  patates kü
lleme, mısır pişirme  eve benim en çok özlediğim, sırtımı sobaya dönüp onun sıcaklığı ile sırtımı ısıtmak her şeye bedeldi.Ve Karagöz'ün sobasında bunları yaptık.
Hayali ve Eşi Kezban Eren'lerde son kahvaltıda

Mehmet Karagöz ve eşi Necla'nın bizi ağırlamak için çırpınışlarını, Anadolu halkının temsilcisi olarak görüyorum. Onlar bu temsil hakkını  başarıyla yaptılar. Karagöz Ailesine teşekkür ediyorum. Diğer dostların davranışları değişik olamazdı. Çünkü onlar da Anadolu 'lu.  Misafirperverliklerini örnek olacak şekilde gösterdiler. Hepsine teşekkür ediyorum.
Eylül'de uzun vadeli gelmemizi istediler.
Galiba bizi zayıf mı gördüler ne?







 

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ