29 Ağustos 2024 Perşembe

 

ULUSAL BAYRAMLARIMIZ





30  AĞUSTOS  ZAFER  BAYRAMI


 Burhan Bursalıoğlu

            30 Ağustos Zafer Bayramının 102. Yılını Ulusça  kutluyoruz.  
          Tam  bağımsız, özgür, egemen ve çağdaş   bir Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasında büyük etken olan 30 Ağustos Zaferi aynı zamanda  Türk Ulusu’nun yüzyıllardır  mücadele ettiği  kötü  talihinin sona erdirildiği tarihtir.

          Sakarya Savaşı Türk Ulusu’nun ölüm kalım savaşıydı. Ankara yakınlarına kadar gelen Yunan ordularını uzaklaştırmak, Osmanlı Devletinin  , ölüm fermanı olarak nitelenen Sevr antlaşması  nedeniyle  Anadolu’nun tüm etrafı işgal edilmiş, ortada Ankara ve çevresi  Türklere bırakılmıştı.

         52 gün süren Sakarya Savaşının sonunda,Yunan orduları geri çekilmeye başladı. Bu olay zaferin çok yakın olduğunun müjdecisiydi.

              TBMM Sakarya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal'e MAREŞAL ve GAZİ ünvanlarını  verdi. Bu rütbe ve taltife laik olmaya and içen Mustafa Kemal Atatürk, düşmanların Anadolu’dan atılması gerektiğini, bunun için de zamana ve güçlü bir orduyu  oluşturmak kaçınılmaz olduğuna  inanarak Ulusca hazırlığa başlandı.

           Bir taraftan orduyu yenileyip,silah ve malzeme ihtiyaçlarını karşılama, bir taraftan da taarruz planları  yapma uğraşı veriyordu.

          İlk olarak Ocak 1922 de yapılacak taarruz planlanmıştı. Gerekli hazırlıklar tamamlanamayınca  taarruzu Nisan ayına,  Nisan’da da  istenilen hazırlık tamamlanamayınca,   

plan Ağustos ayına kadar uzatıldı.
         Halkın çabaları, yardımlarıyla, ordu mensuplarının giysileri, çorapları, eldivenleri, kılıç, at, nal, yiyecek gibi ihtiyaçları karşılandı. Silah satın alındı. İstanbul’un gizli yerlerinde depolanan silah ve mermiler, gözünü budaktan sakınmayan adsız kahramanlar tarafından Anadolu’ya kaçırıldı, hatta  geri çekilen düşmanın bıraktığı silahlar tamir edilerek onlara karşı kullanılır duruma getirildi.  Birliklerin taarruz yapacakları  bölgeler, tepeler   tespit edilerek oralara kaydırma yapıldı.. Batı ve Kuzey cephelerdeki birlikler,  gece hareket edilerek, çok gizli bir şekilde Kocatepe bölgesine kaydırıldı.          

             Gazi Mustafa Kemal'in başkomutanlığını yaptığı Türk ordusu, 26 Ağustos 1922  saat o5 'de düşmana  top atışlarıyla  saldırı başladı. Bu bir baskındı. 20 dakika sürdü. Ardından 10 dakika devam eden tahrip atışları sürdü.                 
         Kocatepe’de başlayan top atışları sanki Cumhuriyetin kuruluşunun top atışlarıydı.
            Bütün komutanlar orada idiler. Mustafa Kemal'in  hücum emrini bekleyen ve sabırsızlanan komutanlar, alt birliklerine M.Kemal'in emirlerini  bildirmek için  kulakları M.Kemalde, gözleri düşman böigesinde idi. Yunan mevzilerinde alevler yükselmeye başladığını, hedeflerin vurulduğunu, düşmanın mevzilerini terk ederek geri çekilmekte olduğunu gören komutanlar, M. Kemal'in hiç kıpırdamadan elinde dürbünle düşman  mevzilerini ve geri çekilmelerini sabırsızlıkla izliyorlardı.         

          Kocatepe' de yerinde duramayan  Fevzi ÇAKMAK '' HAYDI  KEMAL, DÜŞMAN KAÇIYOR, TAARRUZ EMRİNİ VER '' diye seslenince, M.Kemal '' DUR ABİ '' diye cevap verdi. 
Bir süre sonra Fevzi Çakmak  '' KEMAL, TARİHİ BİR FIRSATI KAÇIRIYORSUN, DÜŞMAN YENİ MEVZİLERİNE YERLEŞECEK, EMRİNİ VER ARTIK'' diye ısrarda bulundu.
M.Kemal  yine  '' DUR ABİ '' dedi. Aradan bir süre daha geçti, Fevzi Çakmak bu kez '' ALLAH AŞKINA KEMAL VER ŞU EMRİ, KOMUTANLAR SENİ BEKLİYOR, YETER ARTIK '' diyerek sesini yükseltti. M.Kemal yine  ''DUR ABİ'' dediği sırada  Yunan ordusunun terk ettiği mevzilerde cehennemi patlamaları gören Komutanlar birbirlerine  bakarak hayret ve şaşkınlıklarını gizleyemediler. 
          Yunan ordusu geri çekilirken, cephe boyunca  mevzilere yerleştirdikleri saatlı bombaları patlatmışlardı.
Askerlerimize telafi  edilemeyecek tuzak hazırlamışlardı.
          Taarruz emri için israr eden Fevzi ÇAKMAK  Mustafa KEMAL' E sarılarak, '' SENİ BİZE ALLAH MI GÖNDERDİ KEMAL '' dedi.
          M.KEMAL'in  '' ORDULAR, İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR. İLERİ ''  komutunun sonunu biliyorsunuz.                30 Ağustos'ta çembere alınan Yunan ordusundan, Kaçanların mezarı Ege denizi oluyordu.Sağ kalanlar esir alınıyor,   ki bunların arasında komutanları general  trikopis’te bulunuyordu. Bu komutan Ata' nın ölümünde cenaze kortejine de katılmıştı.  9 Eylül 1922 tarihinde Türk Ordusu İzmir’e girerek 3 yıllık İzmir’in Yunan hakimiyetine son verdi.

30 Ağustos zaferinin bir bayram olarak kutlanmasına  1935 yılında karar verildi.

O tarihten itibaren 30 Ağustos Zafer Bayramı adı altında, her yıl tüm yurtta, Kıbrıs’ta ve  dış tamsilciliklerimizde  kutlamaktadır.
30 Ağustos Zafer

Bayramının  102, Yıl dönümü  tüm Ulusumuza , barış, mutluluk, huzur ve sağlık getirmesini dilerim.


  

19 Mayıs 2024 Pazar

 

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ


19 MAYIS, ATATÜRK'ü  ANMA, GENÇLİK ve SPOR                                                     

                                    BAYRAMI

 
 
Burhan Bursalıoğlu

                Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde, ülkeyi ne ekonomi,  ne sosyal ne askeri ve ne de siyasi yönde yönetemeyen padişahlık, Avrupa ülkelerine el açma, onlara tabi olma pozisyonuna düştüler. Balkan savaşı, 1. Dünya savaşı,  İngiliz donanmasının İstanbul'u işgal için Çanakkale boğazından geçmeye çalışması, Avrupa'nın işgalci devletleri emellerinden vazgeçmediklerini ,Osmanlı imparatorluğunun artık hasta  olduğunu söyleyip, Yunan Başbakanı Venizelos'un.  '' OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN MİRASCISI YUNANİSTANDIR '' gibi laflar edişi, bin yıllık antlaşmayı bozup Osmanlı topraklarında yaşayan Rum halkını heyecanlandırıp sevinç gösterileri yapmaları, gerçek çöküşün görünen sahneleri idi.  Mustafa Kemal'in Samsuna çıkışından 4 gün önce 15 Mayıs 1919 da, İngilterenin koruması altında, donatılmış Yunan ordusu  İzmir'i işgal eder.
        Tüm Egede esaret, ırza geçme, yangın ve ölümler başlamıştır.
.

         Mustafa Kemal, Harbiye öğrenciliği döneminden beri, ülkenin iyi yönetilmediğini, monarşik   yönetiminin terk edilmesi, demokratik yönetimin olması gerektiğini düşünüyordu. Bunun için taraf kazanması gerekliydi.  Dernek veya cemiyetlerin kurulması gerekti. 1906 yılında Vatan ve Hürriyet cemiyetini kurdu. Selanik'e gelerek orada şubesini açtı. Daha önce kurulan İttihat ve Terakki Cemiyetinin amaçlarını öğrendikten sonra oraya da üye oldu. Böylece amacına ulaşmak için bir nebze de olsa   zemin hazırlamış oluyordu. 
Sonuç olarak, tüm savaşlarda yenik düşen Osmanlılar, Mondros Mütarekesi ile, İstanbul'un ve ülkenin birçok bölgelerinin işgaline, ordusunun dağıtılmasına imza  atarak, işgal kuvvetlerini rahatsız edecek olayların bastırılması için de  müfettişler atamaya başladı. Trabzon  ve Samsun  dolaylarında çıkan  ve İngilizleri rahatsız eden  çetecilerin dağıtılması ve gerçeklerin aydınlığa çıkması için  Padişah tarafından Mustafa Kemal görevlendiriliyor. Mustafa Kemal'in istediğide budur.  14- 15 arkadaşını da yanına alarak,  Bandırma vapuruyla Samsun'a hareket ediyorlar.  19 Mayıs 1919 da  9. ordu müfettişi sıfatıyla  Samsuna çıkıyorlar. 
         Mustafa Kemal, kendine verilen görevi ters çevirerek, başta padişah ve işgal kuvvetlerini hayal sükutüne uğratan hareketi yapıyor. '' Bütün milleti işgale karşı tepki göstermeye çağırır. ''


Bunun üzerine, İngiliz işgal komutanlığınca Padişaha yapılan baskı sonucu Mustafa Kemal  İstanbul'a çağrılır. Ama Mustafa Kemal çağrıya karşı askerlikten istifa ederek, hükümetle ilişkisini keser. 
        Mustafa Kemal, ard arda Erzurum ve Sivas kongrelerini yaparak, Mevcut Redd-i İlhak ve Müdafaa-yı Hukuk dernekleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Derneği adyla tüm yurdu kapsayan tek bir dernek olarak birleşir.
         Sivas kongresinde Mustafa Kemalin başkanlığında seçilen heyet birlikte  27 Aralık 1919 da Ankara'ya gelirler.
Times gazetesi Türk hareketini alayla karşılar '' BÜTÜN CİHANIN KUVVETİNE KARŞI  MİLLİ BİR HAREKET YARATMAK... NE ÇOCUKCA BİR HAYAL..''
        Yazar Refik Halit Karay bir yazısında  Anadolu  hareketini alaylı bir biçimde şöyle der. '' AYOL, ŞURACIKTA HER İŞİMİZ, HER KUVVETİMİZ MEYDANDA, DÖRT TARAFIMIZ AÇIK. DÜNYA DURUMUMUZU BİLİYOR. HÜLYANIN, BLÖFÜN SIRASI MI? HANGİ TEŞKİLAT, HANGİ KUVVET, HANGİ KAHRAMAN?  HÜLYANIN BU DERECESİNE, UYDURMASYONUN BU ŞEKLİNE BEN DE  DAYANAMAYACAĞIM. BARİ KAVUKLU GİBİ BEN DE SORAYIM,
            ---- KUZUM MUSTAFA SEN DELİ MİSİN?


        İşte, Ülkemizin durumu böyle alay edilecek vaziyette.
19 Mayıs  1919,  Ulusal Kurtuluşumuzun, Ulusal  bağımsızlığımızın, özgürlüğümüzün, uygarlığımızın, medenileşmemizin,  bölünmez, bağımsız, hür ve çağdaş bir yeni Türkiye oluşturma başlangıcıdır. 
19 Mayıs, 1919  Türk Ulusu'nun karanlıktan aydınlığa çıkışının başlangıcıdır.



19 Mayıs, miyadını doldurmuş, eskimiş, hasta ve Dünya uluslarının oyuncağı olmuş olan  bir devletin yıkılarak yerine, Dünya devlet ve milletlerince saygınlığını kazanmış, itibarlı, örnek alınan, genç, sağlıklı, modern bir devletin kuruluş başlangıcıdır.
19 Mayıs, Atatürk'ün gençlik için söylediği.
"MİLLETİN BAĞRINDA  TEMİZ BİR NESİL YETİŞİYOR  BU ESERİ ONA BIRAKACAĞIM, GÖZÜM AÇIKTA KALMAYACAK" sözleriyle, Türk Geçliğine armağan ettiği  bayramdır.


Atatürk , bu bağışı yaparken, Türk Gençliğini iyi tahlil yapmış ve inanmıştı.
"BÜTÜN ÜMİDİM GENÇLİKTEDİR. HER KAFANIN ANLAMAKTA ACİZ OLDUĞU YÜKSEK BİR VARLIKTIR GENÇLİK"
" TÜRK GENÇLİĞİ, ÇOK ZEKİSİN, BU BELLİ; FAKAT ZEKANI UNUT, DAİMA ÇALIŞKAN OL.



Atatürk'ü Anma,  Gençlik ve Spor Bayramı oluşumunun 105. yılı tüm Ulusumuza kutlu olsun. 
 

28 Ekim 2022 Cuma

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

 



CUMHURİYET



Burhan Bursalıoğlu

Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü.

99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet idaresi kuruldu.

Mustafa Kemal  Atatürk ve arkadaşları,çok güçlü ordular tarafından işgal edilmiş bir ülkede,  esaret istemeyen, onur ve şerefine sahip çıkan halk ve ona önderlik yapan bir avuç insanın, ciltlere sığmayan inanç ve özgürlük mücadelesi sonucu, yönetimi Cumhuriyet olan modern ve çağdaş bir devlet kurdular. Kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, müddedi  dolmuş, bitmiş, çökmüş, her tarafı işgal edilmişi, yönetiminin dahi başka devletlerin himayesine girmeyi kabullenen, arzulayan Osmanlı İmparatorluğunun ileri görüşlü, bağımsızlık, milliyetçi, yurtsever sevdalısı birkaç insanın girişiyle kurulmuştur.



Bu duruma nasıl gelindi? 

Osmanlı İmparatorluğunun 2. Meşrutiyeti kabul etmesi ülkede istenilen yenilikleri  oluşturmadı. Yönetim ülkeyi gene bildiği gibi yönetmeye devam ederken  1914 de birinci Dünya savaşı patlak verdi.  Savaş Alman ve yandaşlarının yenilgisiyle bitince, Osmanlılar da Almanlarla birlikte olduğu için , savaşkurallarına göre yenik sayılmış ve ülkemiz İtalya, Fransa İngiliz  ve Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.

 Orta Anadolu’da küçük bir bölüm Türklere bırakılmış, İstanbul da galip devletler tarafından işgal edilmiş, Padişah ve hükümet, işgal komutanın emrine girmişlerdi. 

Ülke Hiristiyan ordularının hakimiyetine girdi.. Her türlü mezalim yapılıyor  ve Türk milletinden intikam almanın her türlüsünü yapmadan çekinmiyorlardı.  Namuslarına halel gelen , onurlu kadın kız ve erkekler intihar yolunu seçiyordu.

Atatürk ve arkadaşları Türk’e yapılan bu haysiyet kırıcı  durum  ve dinin yok olacağı karşısında  sessiz kalamazlardı. 



Atatürk ve bir avuç arkadaşı ile,19 Mayıs 1919 da  düşmanlarla  mücadele etmek ,halkı birleştirmek ve tek yumruk olmak için  Samsun’a çıkıyorlar.

Merzifon, Amasya ve Sivas’ta yaptığı  görüşme ve organizasyonlardan sonra Erzurum’a geçerek Ulusal kongreyi topluyor.

 Erzurumdan sonra 4 Eylül 1919 Sivas kongresini başlatıyor. Kongrede aldıkları kararları uygulamak için, 27 Aralık 1919 da Ankara’ya geçiyor. 

 


 Kurtuluş mücadelesinin başlatılması için  23 Nisan 1920 de TBMM Hükümetini kuruyor.

Mahalli çeteler, gönüllü halk, milis güçlerinin yanın da, silahı elinden alınmış, dağıtılmış orduyu tekrar toplayarak  düzenli ordu haline getirdiği birliklerle, önce 1. Ve 2. İnönü, sonra Sakarya ve son olarak da  Dumlupınar, Başkomutanlık savaşları sonunda Yurdumuzu düşmanlardan temizliyor. 

Ulu önder Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, Devletin  başarılı olabilmesi  için,  çağdaşlaştırmayı amaçlayan birçok  yenilikler düşünmüştür.



Bu yenilikler sosyal, siyasal, kültürel ve tarihî temeller üzerinde. Oluşturmayı planlamıştı.  Bunları  toplu olarak şöyle sıralayabiliriz:
- Millî tarih bilinci,
- Vatan ve millet sevgisi,
- Millî dil,
- Bağımsızlık ve özgürlük,
- Egemenliğin millete ait olması,
- Millî kültürün geliştirilmesi,
- Türk toplumunun çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarılması,
- Türk milletine inanmak ve güvenmek,
- Millî birlik ve beraberlik,
- Ülke bütünlüğü.
 

Yukarıda saydığımız fikirler 6 temel esas üzerinde  uygulamaya koyulmuş ve bu güne kadar devam etmiştir.

Atatürk: “Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir.” Diyerek, yeni devletin  şeklinin  belirlemiştir.
Atatürk, elinde imkanlar var ken, Kurtuluş savaşını kazanan arkadaşlarının da asla karşı çıkamayacakları 

Monarşi
Meşrutiyet
Oligarşi
Demokrasi
Otoriter Yönetim
Totaliter Yönetim
Teokrasi
Teokratik Egemenlik
Komünizm
Nasyonal Sosyalizm (Nazizim)gibi yönetimlerden birini tercih ederek  tek adam olabilirdi. Yani “astığı astık, kestiği kestik” dedirttirecek biri olabilirdi.



Ama Atatürk kendini değil, halkını düşünerek Cumhuriyeti ilan etti,.

Cumhuriyet, millet egemenliğine dayanan ve yöneticilerin belirli süreler için halk tarafından seçildiği idare şeklidir. Bu yönetim şeklinde egemenlik hakkı millete aittir. Millet egemenlik hakkını ve yetkisini seçtiği temsilciler aracılığıyla kullanır. 

Cumhuriyet, Türkiye’de çağdaşlaşmanın, yenileşmenin ve de ileriye gitmenin yolunu da açmıştır. 

Cumhuriyetçilik ilkesine göre; 

·         Kişinin hak ve özgürlükleri cumhuriyet yönetimi ile güvence altına alınmıştır. 

·         Ülke, halkın seçtiği vekiller tarafından yönetilir. 

·         Devlet anayasa ve yasalara göre işler. 

Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü ve arkadaşlarını saygı, minnet ve şükranla anarken, 99. Yıldönümü tüm Cumhuriyetçi ulusumuza kutlu olsun.

 

18 Nisan 2022 Pazartesi

MÜZİK RUHUN GIDASIDIR

 

                                     MÜZİĞİMİZ  TEHLİKEDE

            Burhan BURSALIOĞLU

        Her milletin kendine has bir kültürü ve müziği olduğu gibi , bizim de kendi müziğimiz vardır. Asırlardır söyleyip  dinlediğimiz  müzik, Türk Acem ve Arap karışımı bir müzik türümüz vardı. Cumhuriyet'imizle birlikte  müziğimize isim verildi. TÜRK SANAT MÜZİĞİ  ( TSM )ve TÜRK HALK MÜZİĞİ  (THM) dendi.

            Osmanlı İmparatorluğu döneminde  beste ve sesleriyle  asırlara damga vurmuş olan Sultan Veled, Hoca Saadettin Efendi, Gazi Giray, Hafız Post, İtri,  Tanburi Mustafa Çavuş, Hamamı Zade İsmail Dede, Hacı Sadullah Ağa, Tanburi Ali Efendi gibi  sanatçıların eserleri hala günümüzde, kulaklarımızda hoş seda vermektedirler.

Daha sonra yetişip, yakın geçmişimizde eserleriyle, müzik dağarcıklarımızda yerlerini alan eserlerin sahipleri: Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Mesut Cemil, Ulvi Cemal Erkin, Şekerci Cemil Bey,  Udi Nevres, Melahat Pars, Zeki Arif Ataergin Refik Fersan ile, bir kısmı hala aramızda olan, ses sanatçılarımızın repertuvarlarını süsleyen şarkılara can veren; Arif Sami Toker, Muzaffer İlkay, Sadi Hoşses,  Alaattin Yavaşça, Selahattin İçli, Avni Anıl, Yusuf Nalkesen Erol Sayan’lar unutulur mu? Bunlar Türk müziğimizin zirvede kalabilmesi için ter döktüler.

1960 yıllarında, arabesk adı ile, ne Türk, ne Arap ne de Acem kültürüne uymayan bir müzik türü çıkarıldı. Kısa zamanda tutulan ve yayılmaya başlayan Arabesk Türk Sanat Müziklerini etkilemeye başladı. Müzikli eğlence yerlerinde Türk sanat ve Türk halk müzikleri ile birlikte yer almaya başladı. Plaklar, kasetler ve sidiler yapılmaya başlandı.  Bunlar olurken  TSM  ve THM gerilemeye başladı. Öyle ki, her tarafta arabesk  şarkılar çoğaldı, bu şarkıları söyleyen sanatçılar arttı, Bir nevi yer değiştirme oldu.

Arabesk yetmiyormuş gibi Batı Müziğine hayranlık başladı. Özellikle yeni yetişen gençlerimiz bu müziği çok sevdiler. Türkçe sözlü batı müziği, pop, caz, hip hop ve rock türündeki müzikler yarışmalarda yüksek puanlar almaya, bu tür şarkıları söyleyenler çoğalmaya ve Avrupa’dan bu şarkıları söyleyenler davet edilmeye başlandı.

Ben bunlara karşı değilim. Ama bunları dinlemiyorum. Bana zevk vermiyorlar. TSM ve THM  nin  yukarıda saydığım müziklerden ayrı özellikleri vardır. Çünkü, TSM ve THM  güldürür, ağlatır, oynatır, neşelendirir ve düşündürür. Batı müziğinin böyle bir özelliği var mıdır? Hayır. Sadece olduğun yerde tepindirir. Avrupalıların klasik müziklerini kastetmiyorum. O başka bir şey. Dünyaca kabul edilen ve her ülkenin müzik dünyasına giren bir tür. Beethoven, Mozart Chopin,  Vivaldi, Brahms,  Joseph Haydn Wagner gibi İlkokullarda dahi ders olarak okutulan, Dünyaca ünlü bu eşsiz sanatçıları ayrı tutuyorum.

Kimi  belgeler,  Shakespeore in, kimi belgeler de Atina’da Sokratesin, MÜZİK RUHUN GIDASIDIR  deyimini söylediğini yazar. Kim söylemiş olursa olsun gerçekten müzik ruhun gıdasıdır.  TSM ve THM nin bir başka yönü de vardır.  Edirne, Manisa ve Amasya’da  bulunan Darül şifahanelerde, hastalara şarkılar dinletilerek iyileşmeleri sağlanırmış. Bitkilere müzik dinletilerek coşmaları gözlenirmiş. Müzikle hayvanlar eğitilirmiş. Bu gün dahi bu yöntemler kullanılıyor. Bazı doktorlar, ameliyatlarda şarkı söylerler, müzik dinleyerek işlerini görürler. Müziğin girmediği mekan yoktur. Müzikten zevk almayan canlı yoktur. Müziksiz folklor, müziksiz neşe, müziksiz eğlence olur mu?  Olmaz. Kuşların ötüşlerinden zevk almıyor muyuz. Onları hayranlıkla dinlemiyor muyuz? Kuşların çıkardıkları sesler de müzik değil midir, Ruhumuzu okşamıyor mu?.

2000 yılına kadar gazinolar vardı. Yemekli, canlı müzikli mekanlardı. Halk o mekanlara gider, yemeğini yer, TSM ve THM şarkılarını dinler, eşlik eder, eğlenir ve ruhunu dinlendirirdi. 2000 yılından sonra bu mekanlar yok oldu.  Dolayısıyla müziğimiz de yok olmaya mahküm oldu. Geniş çevrelere hitap eden müziğimiz kıskaç altına alındı.  Yeni şarkılar azaldı, yeni sesler yetişmiyor oldu. Bunlar yetmiyormuş gibi , gece saat 24 den sonra müzik çalmak da yasaklandı.

 Yüzlerce TV ekranı var.  Sadece 3-5 kanal haftada bir gün  müzik yayınları yapıyor. Devamlı müzik yayını yapan TRT Müzik kanalı.  O da olmasa  müziğimiz tamamen ortadan kalkacak.  TRT nin yaptığı yayınlarda,  hemen hemen tamamı  geçmiş zamanda banta alınan programlar.  Ama  yine de hiç yoktan iyi. Faydalı oluyor mu?  Unutturmuyor.

Benim bu konuyu yazmamdaki amaç, TSM ve THM mizi kurtarmak ve çevremize mümkün olduğu kadar etki yaparak, özellikle çocuk ve gençlerimize müziğimizi sevdirmeye, bol bol dinlettirmeye gayret etmektir.  SİZLERİN DE BU KONUDA  SESLERİNİZİ ÇIKARMANIZI UMUYORUM. 

Ben her gün bir şarkıyı whatsApp ve facebook tan  yayınlayacağım. Arzu edenler, bana mesaj atarak istediği şarkı veya türküyü isteyebilir. 

Şarkılarımızın, türkülerimizin güftesini yazmak, bestesini yapmak meseleyi halletmiyor. Bunları  halkımıza iletecek sesler lazım.  Kabiliyetli, güzel sesler şarkılarımızı söylemeli ki o şarkının bir anlamı olsun.  Ülkemizde  birçok billur sesli cevherler çıktı. Halkımız bu cevherleri sevdi, tuttu, benimsedi ve aradı.  Aşağıda bu seslerimizden birkaçını, söylediği şarkılarla anımsıyoruz

Aramızdan ayrılan tüm müzik sanatına emeği geçen sanatçılarımıza Allahtan rahmet, aramızda hala bizlerin ruhunu renklendirenlere, sağlıklı, başarılı ve mutlu uzun ömürler diliyorum.

 

ABDULLAH YÜCE               BU NE SEVGİ AH BU NE IZDIRAP

AHMET ÖZHAN                  SEN HİÇ YAŞAMAMIŞSIN

ALAATTİN ŞENSOY            İNLEYEN NAĞMELER

ALAATTİ YAVAŞCA              ARTIK BU SOLAN BAHÇEDE

AŞIK MAHSUNİ ŞERİF       DOM DOM KURŞUNU

AŞIK VEYSEL                       UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

AYLA BÜYÜKATAMAN      AKŞAMIN OLDUĞU YERDE

BEDİA AKARTÜRK              HURMA YARİM

BEHİYE AKSOY                    ALDIRMA GÖNÜL

BEKİR SITKI SEZGİN           HİSARLI KIZ

BELKIZ AKKALE                   İLVANLIM

BELKIZ ÖZENER                  HEY GİDİ KOCA DÜNYA

BÜLENT ERSOY                   YANIYORUM

ELA ALTIN                            HASTAYIM YAŞIYORUM

EMEL SAYIN                        BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİM

GÖNÜL AKKOR                  ANLATILMAZ BİN DERT

GÖNÜL YAZAR                    KİM ARAR SENİ

GÜZİDE KASACI                 ALBÜMDEKİ RESİM

HAMİYET YÜCESES           GECELER

HÜLYA SÖZER                     AYRILIK ATEŞTEN BİR GÖMLEK

MUAZZEZ ABACI                SÖYLEME BİLMESİNLER

KAMURAN AKKOR              DÜŞMANLARIM ÇATLASIN

MEDİHA DEMİRKIRAN     BİR BAHAR AKŞAMI

MEDİHA ŞEN SANCAK      ELBET BİR GÜN

MUALLA MUKADDER       AVÜÇLARIMDA HALA

MUSA EROĞLU                  MİHRİBAN

MUSTAFA SAĞYAŞAR      BİR İHTİMAL DAHA VAR

MUZAFFER SARISÖZEN   GÜN DÖKÜMÜ

MÜZEYYEN SENAR            AKŞAM OLDU HÜZÜNLENDİM

NECDET TOKATLI               BU KADAR YÜREK

NERİMAN ALTINDAĞ TÜFEKÇİ: KIŞLALAR DOLDU BU GÜN

NESRİN SİPAHİ                   HANİ O BIRAKIP

NEŞE KARABÖCEK             GÜLÜNCE GÖZLERİNİN İÇİ GÜLÜYOR

NEŞET ERTAŞ                      MÜHÜR GÖZLÜM

NİDA TÜFEKÇİ                    ÇAMLIĞIN BAŞINDA

NİGAR ULUERER                FİNCANI TAŞTAN OYARLAR

NURAY HAFİFTAŞ              BİZİM ELLER

ÖZAY GÖNLÜM                 GIMILDANIVER – ASMAM ÇARDAKTAN

PERİHAN ALTINDAĞ         KIRMIZI GÜLÜN ALI VAR

RUHİ SU                               ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ

SAFİYE AYLA                      YANIK ÖMER

SELDA BAĞCAN                 ADALETİN BU MU DÜNYA

SERAP MUTLU AKBULUT BEN GAMLI  HAZAN

SUAT SAYIN                        SEVEMEZ KİMSE SENİ

YAŞAR ÖZER                       GİZLİ AŞK BU

ZARA                                     SENİ YAZDIM KALBİM E

ZEKİ MÜREN                       BİR DEMET YASEMEN

ZİYA TAŞKENT                    KISKANIRIM SENİ BEN

ZEKAİ TUNCA                      RÜYALARIM OLMASA

 

ZEKAİ TUNCA
TANBURİ İSAK

ZEKİ MÜREN
SELDA BAĞCAN
PERİHAN ALTINDAĞ
NURAY HAFİFTAŞ
NİGAR ULUERER
NEŞET ERTAŞ
NİDA TÜFEKÇİ


NEŞE KARABÖCEK
NESRİN SİPAHİ
NERİMAN ALTINDAĞ TÜFEKÇİ
NECDET TOKATLIOĞLU
MÜNİR NURETTİN SELÇUK
MUZAFFER SARISÖZEN
MUSTAFA SAĞYAŞAR

                                                                                                                    MUSA EROĞLU
RUHİ SU
ZİYA TAŞKENT
ÖZAY GÖNLÜM

MUAZZEZ ABACI
MUALLA MUKADDER
MEDİA ŞEN SANCAKOĞLU
MEDİA DEMİRKIRAN
HAMİYET YÜCESES
GÖNÜL AKKOR
ELA ALTIN
BELKIZ AKKALE
AYLA BÜYÜKATAMAN
KAMURAN AKKOR
İ T R İ
HÜLYA SÖZER
HAMAMI ZADE İSMAİL DEDE
GÜZİDE KASACI
GÖNÜL YAZAR
EROL SAYAN
ERDOĞAN BERKER
EMEL SAYIN
Dr. ALAATTİN YAVAŞCA
 BÜLENT     ERSOY
BELKIZ ÖZENER
BEKİR SITKI SEZGİN
BEDİA AKARTÜRK
AŞIK VEYSEL
GAZİ GİRAY HAN
AŞIK MAHSUNİ ŞERİF
ARİF SAMİ TOKER
SAFİYE AYLA
MÜZEYYEN SENAR












































































































 


MİLLİ BAYRAMLARIMIZ