8 Mayıs 2009 Cuma

T E O R İ L E R



TÜM ANNE VE ANNE ADAYLARININ ANNELER GÜNÜNÜ SAYGI İLE KUTLARIM




YUSUFCUK


EVRİM üZERİNE


KEREM AKCASU


Ortaya atıldığı günden itibaren üzerinde en çok konuşulan teoridir herhalde evrim. Ben inanmıyorum. Neden inanmadığımı yazmadan önce anlamadığım başka bir konuyu yazmak istiyorum.

Konu ile ilgili son iki sene içinde oldukça fazla sayıda kitap okudum ve hala okuyorum. Anlamadığım şu; ülkemizde evrim teorisini savunan çok sayıda kitap yazılmış ve yabancı dillerden çevrilmiş olmasına rağmen, “intelligent design - ID” (akıllı tasarım)denilen ve evrime BİLİMSEL AÇIDAN karşı çıkan teori ile ilgili çok az sayıda kitap var. Dediğim gibi ID teorisi oldukça bilimsel, yani savunucularının yazdığı kitapların büyük bir çoğunda evrenin oluşumu “takdiri ilahidir”, “Tanrı böyle yaratmış” gibilerden sözler bulamazsınız. Yazılanların bazılarını aşağıda benim de neden evrime inanmadığımı anlatırken yazacağım.
Gelelim evrime neden inanmadığıma. İlk olarak şunu söyleyeyim, inanmadığım evrim yani tekamül değil, Darwin ve neo-Darwin teorisyenlerinin iddia ettiği gibi evrendeki her şeyin bilhassa da hayatın tamamen rastlantı sonucu meydana geldiği, ve bunun da, küçük rastlantısal genetik mutasyonların doğal seleksiyon ile seçimi olduğu. Konuyu açıklamak için güzel bir sözle başlayayım: “Çok fazla tesadüf, tesadüf olamaz.”
Her şeyden önce evrim teorisyenlerinin açıklayamadığı üç temel konu var.


Birincisi hayatın nasıl başladığı. En büyük dayanakları bundan yaklaşık 3.5 milyar yıl önce olduğu inanılan atmosferik koşullar laboratuar ortamında yaratılıp, içinden yıldırım ve şimşekleri simüle eden, elektrik akımları geçirildiğinde aminoasitlerin oluştuğudur. Ama evrim teorisyenleri nedense gerisini, yani bu aminoasitlerin HİÇBİR ZAMAN bir protein zinciri oluşturmadığı gerçeğini çabucak geçiştirirler. Yani bu deneyler uzatıldığı zaman bu aminoasitler maalesef şans eseri bir araya gelip protein oluşturmamışlardır.


İkincisi cinsiyetin ortaya çıkışı. Cinsiyet burada açıklayamayacağım kadar uzun nedenlerden dolayı evrim teorisyenleri için kuramsal bir muammadır!” Kelimesi kelimesine olmasa da anlamı bu olan sözleri yazan ben değilim. Kim mi? Ateizmin ve neo-Darwin teorisinin en ateşli savunucusu Richard Dawkins… Bu sözle ilgili yorumu size bırakıyorum.


Üçüncüsü ise günümüzden 500 – 600 milyon yıl önce pre-kambriyen dönemde meydana gelen canlı patlaması. Fosil kayıtları bu dönemde oluşması binlerce hatta milyonlarca yıl aldığı söylenen evrim ile açıklanamayan hızda bir tür patlaması meydana geldiğini gösteriyor. Örnek olarak çok iyi tanıdığımız üç canlı. Hamamböceği, karasinek ve yusufçuk. Bu canlıların ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle beraber mesela yusufçuğun 350 milyon yıldır HİÇ değişmediği biliniyor. Gözle görülebilir ilk canlı 700 milyon yıl önce ortaya çıktığına göre yusufçuğun meydana gelmesi için 350 milyon yıl ÇOK KISA BİR süre. Çünkü bu yaratık dört kanatlı olması nedeniyle evrim teorisyenleri tarafından evrim artığı olarak kabul ediliyordu. Çünkü dört kanadı çırpmak daha fazla enerji harcamak demekti ve bu nedenle kendisinden sonra evrimleşen bir çok uçucu iki kanatlıydı ve bazılarında dört kanatlı uçuculardan evrimleştiklerine ilişkin izler vardı. Yani bu böceğin neslini sürdürmesi de ortaya çıkışı gibi şans eseriydi. Ancak sahip olduğu anormal manevra yeteneği, boyutlarına göre sahip olduğu inanılmaz rüzgar direnci ve yapılan hesaplamalar bu böceğin uçuşun verimini düşürdüğü bilinen ve bu nedenle de uçak mühendislerinin azaltmaya uğraştığı rüzgarın geri itme kuvvetini (drag force) havada asılı dururken ve bilhassa da uçarken kullandığını ve bu nedenle de korkunç bir enerji verimine sahip olduğunu gösterdi. Ve özellikle yine uçak mühendislerinin en büyük problemlerinden biri olan düşük hızla uçuşun sırlarını keşfetmek için son 20 senedir en çok inceledikleri böcek haline geldi. Ve bu işi nasıl yaptığı hala tam olarak bilinmiyor.
Bundan sonra yazacaklarım tamamen kendi fikirlerim olup, hiçbir yerden alıntı değildir ve sadece beni bağlar.

Rastlantı ile ilgili anlayamadığım başka bir olay ise yine evrimin izah edemediği yaşlanma. Milyarlarca yıldır her türlü probleme RASTLANTI SONUCU kimyasal ve fiziksel olarak şeytanın aklına gelmeyecek çözümler geliştirmiş olan canlılar, yaşlanmaya karşı bir çözüm getirememişler. Her canlı maalesef ölüyor.
Ayrıca evrim teorisyenleri bence iki yüzlü. Çünkü dünya üzerinde genetik olara ikinci bir ben olma ihtimali çok ama çok düşük. Hatta o kadar küçük ki adli olarak “0” kabul ediliyor. Ama DNA kopyalanması olayında birbirinden bağımsız olarak işleyen bir kaç kontrol mekanizması sayesinde genetik mutasyonların oluşma ihtimali bakteriler için milyarda, maymun veya biz insanlar gibi daha karmaşık canlılarda on milyarda bir. Durum bu iken oluşma ihtimali zaten bu kadar az olan genetik mutasyonun, peş peşe gelen iki tanesinin aynı gen parçacığına rastlaması ihtimaline olağan bir şey olarak bakılıyor. Şöyle düşünün. Milli Piyango çekildi. Ve büyük ikramiye çıkma ihtimali diğer başka bir sayıyla aynı olan 111111 sayısına isabet etti. Dediğim gibi her ne kadar büyük ikramiyenin 910374 numarasına isabet etmesi ile 111111 sayısına isabet ihtimali AYNI olsa da ikinci ihtimal piyangoyu oynayanların kafasında ACAYİP büyük bir soru işareti oluşturur herhalde. Bir sonraki hafta veya bir yıl sonra bir gün yine büyük ikramiye yine 111111 veya 111112 sayısına isabet ederse olacak olan tek şey isyan ve mahkeme olur herhalde.







BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU

7 Mayıs 2009 Perşembe

Y A Ş A M




ŞİKAYETİM VAR



Burhan Bursalıoğlu


Lütfen, bana söyler misiniz; cadde kenarlarındaki kaldırımlar kime aittir? Bunların, yayalara mahsus olduğuna kimler karar veriyor? Onarımını, güzelleştirilmesini, temizliğini, yayalara açılmasını, kapanmasını, düzenlenmesini kim, hangi kuruluş yapıyor? Hangi kuruluş buraların sorumluluklarını yükleniyor? Söyler misiniz?
O kuruluş belediye mi, karayolları mı, trafik mi, muhtarlık mı? Kim? Yoksa, buraların sahipleri yok mu? Yapıyorsan, güzelleştiriyorsan, temizliyorsan, onarıyorsan sahipleniyorsun demek değil midir? Peki yapıp işletmeye açtıktan sonra korumak da o kuruluşa ait değil midir? Ona ve yayalara zarar verecek her türlü uygunsuzluğa karşı tedbir almak veya, uygunsuzluğu yapanın yanına kar bıraktırmamak o kuruluşun görevi değil midir?
Kaldırımları işgal edip, geçişleri engelleyenlere karşı hassas davranılıyor mu? Yoksa, bunlara karşı “boş ver, bana ne, bulaşmayayım “ mı diyorlar? Galiba böyle düşünüp, görmezlikten geliniyor. Hata ediyorlar.
Yukarıdaki resimlerde de görüldüğü gibi, yayalara, sakatlara, etrafına saygısı olmayan bazı sürücüler, yaya kaldırımlarında park ederek, gelen geçene engel oldukları gibi, yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyenlere karşı da efe lik taslayıp “aşağıdan yürü” diyecek kadar da cüretkarlar oluyor.
Yolu kapanan yayalar, mecburen, yoğun trafiğin aktığı caddeye inmektedir.,Arabalı özürlüler, sakatlar, yaşlılar, çocuklar caddeye inerek hayatlarını tehlikeye atmış olmuyorlar mı? Bunlara neden olan efe sürücülerin küçük beyinleri sonrasını düşünemiyorlar mı? Yayaların hayatlarıyla oynadıklarının farkında değiller mi? Yalnız yayaları engellemek değil hataları…. Uzun müddet kalanların engelledikleri başka olumsuzluklar da vardır. Bir yangında, acil bir hastaya çağrılan ambulansın yanaşmasına da problem çıkarmış olmuyorlar mı? Büyük şehir belediyesi, caddelerde park edenlerden , görevlendirdikleri kişiler vasıtasıyla ücret almaktadır. 2 dakika için park edecek olanın yanına yaklaşan bay görevli , hemen 5 lirayı talep edebiliyor.” Ya beşi verir veya gidersin “ söyleten belediye, kaldırımlara park edenlere de engel olamaz mı?.
Devlet mi, Belediye mi, Trafik mi, bir başkası mı, her kimse veya kimlerse bu işe bir çare bulmalılar. Caddeleri mi genişletip, kaldırımların dışında park yerimi açarlar, ekip kurup, kaldırımlarda park edenlere ağır ceza mı keserler, ruhsatları mı alırlar, yoksa kaldırımları mı yükseltirler bilemem. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, kimsenin göz yaşına bakmadan çare bulsunlar.
Araba devrilmeden şoförü ikaz etmek bizden. Yetki ve sorumluluk ona ait.


















Emirgan İlköğretim Okulu öğretmeni, sevgili öğrencimiz Gözde Giray'ın, toplantı hakkındaki, FACEBOOK tayayınladığı duyuruyu aşağıya kopyaladım. Gereği önemle duyurulur.





1. DUYURUGözde Giray EMİRGAN İLKOKULU MEZUNLARI üyelerine bir mesaj gönderdi.-
-------------------Konu: tarih değişikliği.
Sevgili arkadaslarım ve öğretmenlerim , dün akşam size 23 Mayıs tarihinde okulumuz bahçesinde toplanacağımızı duyurmuştum fakat bugün okulumuz eski müdürü sevgili BURHAN BURSALIOĞLU ile yaptığımız telefon görüşmesinde kendisinin 17 Mayıs akşamı Bodruma gideceğini öğrendik. Toplantı onsuz olmaz diye düşündük ve toplanma tarihini 16 Mayıs Cumartesi günü akşam saat 6 ile 10 arası diye kararlaştırdık..
Toplantı tarihini 23 Mayıs diye bilen facebookta kayıtlı olmayan mezun arkadaslarada iletmenizi rica ediyorum...
Toplantı tarihimiz 16 Mayıs 2009 Cumartesi günü olup akşam saat 6 ile 10 arasıdır..
Bilginize sunarım...
2. DUYURU
Gözde seni 16 Mayıs Cumartesi, 18:00'daki "mezunlar günü toplantısı" etkinliğine davet etti.
Etkinlik: mezunlar günü toplantısı "mutlaka gelmelisiniz.."
Ne Etkinliği: Club/Group Meeting
Organizatör: EMİRGAN İLKOKULU MEZUNLARI
Başlama: 16 Mayıs Cumartesi, 18:00Bitiş: 16 Mayıs Cumartesi, 22:00
Yer: Emirgan ilköğretim okulu bahçesi


6 Mayıs 2009 Çarşamba

EMİRGAN İLKOKULU MEZUNLARI TOPLANTISI







Emirgan İlköğretim Okulu öğretmeni, sevgili öğrencimiz Gözde Giray'ın, toplantı hakkındaki, FACEBOOK tayayınladığı duyuruyu aşağıya kopyaladım. Gereği önemle duyurulur.

1. DUYURU

Gözde Giray EMİRGAN İLKOKULU MEZUNLARI üyelerine bir mesaj gönderdi.-

-------------------Konu: tarih değişikliği.

Sevgili arkadaslarım ve öğretmenlerim , dün akşam size 23 Mayıs tarihinde okulumuz bahçesinde toplanacağımızı duyurmuştum fakat bugün okulumuz eski müdürü sevgili BURHAN BURSALIOĞLU ile yaptığımız telefon görüşmesinde kendisinin 17 Mayıs akşamı Bodruma gideceğini öğrendik. Toplantı onsuz olmaz diye düşündük ve toplanma tarihini 16 Mayıs Cumartesi günü akşam saat 6 ile 10 arası diye kararlaştırdık..

Toplantı tarihini 23 Mayıs diye bilen facebookta kayıtlı olmayan mezun arkadaslarada iletmenizi rica ediyorum...

Toplantı tarihimiz 16 Mayıs 2009 Cumartesi günü olup akşam saat 6 ile 10 arasıdır..

Bilginize sunarım...

2. DUYURU

Gözde seni 16 Mayıs Cumartesi, 18:00'daki "mezunlar günü toplantısı" etkinliğine davet etti.
Etkinlik: mezunlar günü toplantısı "mutlaka gelmelisiniz.."
Ne Etkinliği: Club/Group Meeting
Organizatör: EMİRGAN İLKOKULU MEZUNLARI
Başlama: 16 Mayıs Cumartesi, 18:00Bitiş: 16 Mayıs Cumartesi, 22:00
Yer: Emirgan ilköğretim okulu bahçesi



4 Mayıs 2009 Pazartesi

FELSEFİ




NEDEN ?


Kerem Akçasu


Lanet, iğrenç ama bir o kadar da güzel bir sorudur neden. Olayları, kişileri olayları insafsızca deşen bir sorudur. Kim, ne soruları kişileri ve nesneleri sorgular. Nasıl, nerede, ne zaman gibi sorular olayları sorgular. Ama neden sorusu fikirleri sorgular. Zamanı, mekanı ve kişileri pek hatta hiç önemsemez.
Bu sebeple cevaplanması kimi zaman çok zordur. Hele ki neden sorusuna verilen cevaba yeniden neden soruları ile saldırmak cevapları gittikçe zorlaştırır. Cevaplamaktan kaçamazsınız çünkü net bir sorudur. “Neden olmasın” gibi kaçamak cevapları sevmez, hatta kabul etmez.
Zordur çünkü bir çok zaman verilecek cevaplar insanların yanlışlarını, kabahatlerini, menfaatlerini ortaya çıkardığı için cevaplanmak istenmez.
Ayrıca zordur çünkü fikirleri sorguladığı için cevaplanması belli düzeyde ilave bilgi gerektiren sorudur. Felsefe bilgisi ve yeteneği gerektirir. Geniş vizyon, genel kültür gerektirir. Yani bilimseldir. Bu nedenle de kimileri için Tanrı’ ya, kimileri için sonsuzluğa veya yokluğa, kimileri içinse yeni fikri ve bilimsel maceralara kapı açan sorudur. En basit örnek olarak evrenin ne zaman, nasıl oluştuğu teorik de olsa bir yere kadar izah edilebilmiş olmasına rağmen neden var olduğu veya neden böyle olduğu sorusuna verilecek en ufak bir cevap yoktur.
Ay çekirdeği, alkol ve hatta kumar gibidir. Bir kere sormaya başlayıp, kafanızda cevaplarını almaya başladığınız da ise hayatın anlamını kavramaya başladığınız için, daha fazla sorabilmek, bulduğunuz cevaplara daha netlik kazandırabilmek için daha fazla ve her konuda bilgi edinmek, bunun içinse daha fazla okumak, etrafınıza daha iyi ve farklı gözle bakmak istersiniz yani İDRAK ETMEK istersiniz. Ve bir süre sonra alışkanlık yapar; yaşam sebebiniz olmaya başlar bu soruyu sormak. Bazen insana acı verip, sıkıntıya da sokar. Çünkü Sokrates’ in değimiyle “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez” olur bir süre sonra. İnsanı soyutlaştırır.
Ama bu bilgi edindirme ve edinilen bilgiyi İDRAK EDİLENLE birleştirme özelliğinden dolayı da mutlaka, en azından belli bir sayıdan fazla miktarda sorulması gereken sorudur. Çünkü yine bu özelliğinden ötürü insanı insan yapan sorudur. Bu soruyu hiç sormayan insanın hayvandan bir farkı yoktur. O; sadece bünyesinin gerektirdiği şekilde ve yeterlilikte yaşar. Neden diye sorarak sorgulamaz. Kim, ne nerede, kiminle, ne zaman ve nasıl sorularına verilecek anlık cevaplar yeterlidir onlar için. Aynen hayvanların sadece yaşayıp neden diye sorgulamadığı gibi. Bu soruyu sormayan insan hayatın tümünden, gerçeklerinden, bilgiden değil, sadece günlük olaylardan zevk alır. Yapacak bir şey yoksa, zevk alacak bir şey de yoktur onlar için. Sormadığı için bakmaz, baktığını da görmez. Ve Mevlana’ nın değimiyle de “Görebildiği kadar kıymetli” olur.
Sonucu bilgiye açıldığı için evrende herhalde azı karar, çoğu zarar OLMAYAN tek şeydir.

ÖZÜR

ÖZÜR

4 GÜNDÜR NEDENİNİ ANLAYAMADIĞIM BİR ŞEKİLDE BLOĞGUM KİTLENDİ. AÇMAYA ÇALIŞIYORUM. HERKESTEN ÖZÜR DİLERİM.
Burhan Bursaluoğlu

29 Nisan 2009 Çarşamba

TÜRK KADINININ GEÇMİŞİ - 4 --

........................................ iLK Kaymakam: Özlem Bozkurt .........





Vali: Lale Aytaman




























TÜRK KADINININ İLKLERİ

Burhan Bursalıoğlu



İslamdan önce ve sonra Türk Kadını yazı serimizin sonuncusu olan TÜRK KADININ İLKLERİ’nde Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde görev alan ilk kadınlarımız ve Cumhuriyet Döneminde , özgürleşen kadının eğitimlerinin erkeklerle birlikte, aynı sıralarda yapma sonucunda edindikleri mesleğin ilkleri olması nedeniyle tarihe geçmişlerdir.


Elbette birçok branşta ve konuda ilk kadınlarımız vardır. Burada onların tümünü saymak mümkün değildir. Sadece genelleştirme sonunda aşağıdaki alfabetik sıra oluşmuştur. Eksik ve unutulanlar bu listeye eklenebilir.

Aramızdan ayrılan bir kısım İlk kadınlarımıza Allahtan rahmet, yaşayanlara da uzun ömürler diliyor, hepsini saygı ile anıyorum.

İLK:
Adalet Bakanı: Prof. Aysel Çeliker
2002 de Adalet Bakanı olarak göreve atandı.
Adalet Müfettişi ve Adalet Başmüfettişi Nazmiye Kılıç
Alfabenin yazarı: Melahat Uğurkan
Anayasa Mahkemesi Başkanı: 2005 de Tülay Tuğcu,
Anayasa Mahkemesinin ilk kadın başkanı ve Yüce Divan’ın da ilk kadın başkanı oldu.
Avukat: Süreyya Ağaoğlu . Hukuk PROF. Ahmet Ağaoğlunun Kızı. 1904 de doğdu. 1920 de Hukuk Fakültesine kaydoldu. 1989 da 85 yaşında vefat etti.

Bakan: Prof. Dr. Türkan Akyol . 1971 de Nihat Erim Hükümetinde Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı oldu. Bakanlığının 8. ayında 11 bakanla birlikte istifa ederek, Ankara Üniversitesi Rektörlüğüne atandı. 1983 de SODEP kurucusu oldu.
Banka Müdürü: İclal Ersin

Başbakan: Prof. Dr. Tansu Çiller. 25 Haziran 1995 de Hükümeti kurdu.

Belediye başkanı: Müfide İlhan ( Bazı kaynaklar Müjde diye yazarlar.) 1950 de Mersin’de Belediye Başkanı seçildi.

Büyükelçi: Filiz Dinçmen .1939 Zonguldak doğlu. 1961 de Dış işleri Bakanlığı BM Dairesi 3. katibi, 1982 de Lahey Büyükelçisi oldu. 1984 de Strasbourg ‘da Avrupa Konseyi Türkiye daimi temsilcisi oldu. Daha sonra 1988 de Müsteşar, 1991 de Bakanlık sözcüsü oldu.
Çöpçü: Elif Yazgan
Dağcı: Eylem Elif Maviş
. 2006 da Everest zirvesine çıkan ilk kadın dağcımız.

Danıştay Başkanı: Füruzan İkincioğulları Danıştay üyesi: Şükran Esmerer
Dekan: Prof. Dr. Nüzhet Toydemir Gökdoğan. 1954 de İstanbul Fen Fakültesi Dekanlığına seçildi.
Deniz Subayları. 1996 da ilk Deniz Kadın Subayları Deniz Harp Okulundan mezun oldular.
Devlet Memuru: Bedriye Osman hanım 1913
Diş hekimi: Ferdane Bozdoğan Erberk
. 1924 de diplomasını aldı.

Dış işleri görevlisi: Adile Ayla
Doğum Uzmanı: Dr. Pakize İzzet Tarzi
.1935 Doğum uzmanlığı tahsilini tamamladı. Tarzi, İstanbul Boğazını yüzerek geçen ilk kadın ünvanını da taşıyor.
Doktor: Safiye Ali .1891 yılında doğdu. Doktor olma arzusunda olan Safiye Ali, kadınların doktor olması için Tıp öğrenimi görmesi imkansızdı. Maarif Bakanı Şükrü Bey’in desteğiyle 1920 de Almanya’ya tıp eğitimine gönderildi. Kadın ve çocuk eğitimi gördükten sonra yurda döndü. Cağaloğlunda klinik açtı. Erkek doktor arkadaşları olan Besim Ömer Paşa, Akil Muhtar ve operatör Emin Bey den çok yardım almıştır. Bir müddet sonra sağlık nedenleriyle Almanya’ya gider, mesleğini burada sürdürür. 2. Dünya savaşında Alman yaralılara bakar ve savaş sonunda Türkiye’ye gelir 1952 de kanserden ölür.

Dünya güzeli: Keriman Halis

Eczacı: Rukiye Kanat Arran
Ekonomi Doktoru: İclal Ersin
Eksper: Diler Cesur.
1981 de bu göreve atandı.

Emniyet müdürü: Feriha Sanerk

Fotoğrafcı: Semiha Es. Hürriyet Gazetesinin Kore savaşının fotoğraflarını çekmek için ilk defa bir kadın savaş muhabiri olarak atanıyor. Semiha Es, Hikmet Ferudun Es’in eşidir.
Fotoğraf muhabiri: Eleni Küreman. 1947 de Associated pres Ajansında foto muhabiri olarak gazeteciliğe başladı.
Gazeteci: Selma Rıza. Avusturyalı bir anne ve Türk babadan olmuş tur. 1908 de Paris’ten İstanbul’a gelerek gazeteciliğe başlamıştır. 193i de vefat etmiştir.
Genel Müdür: Mükerrem Aker
Güzellik kraliçesi: 1929 yılında Feriha Tevfik
kraliçe oldu.
Hakim: Suat Berk . 1925 de ilk kadın Sulh Hukuk hakimi oldu

Hazine genel müdürü: Aysel Gönül Öymen

Hemşire: Esma Deniz. 1924 de Hemşirelik okulunu bitirdi. Amerikada New York Columbia Üniversitesi, Teachres Colege ye giden Deniz 1923 de mezun oldu. Bir yıl Amerikada kaldıktan sonra 1931 de yurda döndü. 95 yaşında ölen Deniz, 73 yıl hizmet verdi.

Hesap uzmanı: Müşerref Çallılar ve Güzide Amark

Heykeltıraş: Sabiha Bengütaş. 1940 yılında doğmuş. Babasının Şamda görevde bulunması nedeniyle eğitimini Şam’da Fransız Katolik okulunda yapmıştır. İstanbula döndükten sonra. Köprülü Fuat Paşa okuluna girerek mezun oldu. Küçük yaşlardan beri sanata olan tutkusu nedeniyle, daha liseyi bitirmeden, 16 yaşında Sanayi-i Nefise Mektebinin resim bölümüne kaydoldu. Antik bir büstü kopya eden Sabiha’yı gören heykel dersi hocası onu ilk kız öğrenci olarak heykel bölümüne aldıo. Birincilikle bitirdiği okuldan sonra, Roma Güzel Sanatlar Akademisinde ihtisas yaptı.Taksi Meydanındaki Atatürk Abidesini yapan İtalyan Canocin’in asistanlığı yaptı. Çankaya köşkünün bahçesindeki Atatürk heykeli ile, Mudanya’da bulunan İsmet İnönü’ün heykelleri Bengütaş’ındır. 1992 yılında vefat etmiştir.

Hukukçu: Beraat Zeki Üngör
İlçe Jandarma Komutanı: Songül Yakut
. 30 Ağustos 2004 de ilk kadın ilçe Jandarma komutanı olarak göreve atandı.

Jet pilotu: Leman Altınçekiç

Karakol amiri: Nevlan Kulak

Kaymakam: Özlem Bozkurt

Kimyacı: Remziye Hisar. 1902 de Üsküpte dünyaya gelmiş. İlkokulu 9 yaşında bitirmiş. İttihat ve terakki okulundan sonra E mirgan Inas Rüştiyesinden mezun olur. Darülfünun kimya bölümüne kaydolur. Ülkede kadın kimyacının olmaması nedeniyle bu bölümü seçtiğini söyler. Daha sonra Bakü’ ye gider. Azerbaycanda tanıştığı Dr. Reşit Süreyya Görsev’le evlenir. Yurda döner ve Adana öğretmen okuluna müdür olarak atanır. Eşinin tedavisi için Paris’e gider. Kimya bilgisini geliştirmek için Sorbonne Üniversitesine kaydını yaptırır Biyokimya sertifikası alır. Pariste Devlet bursuyla e Doktorasını yaparken bursu kesilir ve yurda döner.Erenköy lisesine kimya öğretmeni olarak atanır.. Yarım kalan doktorasını tamamlamak için 1930 da tekrar Paris’e gider. Doktora tezini kazandıktan sonra Türkiye’ye döner ve 1933-1936 yılları arasında İstanbul Üniversitesinde Kimya ve Fiziko kimya doçenti, 1959 da profösör olur ve 1973 de emekli olur.

Makinist: Seher Aytaç
Milletvekili: Benal Arman.
1935 de Büyük Millet Meclisine seçilen ilk kadın Milletvekilidir. İzmir’li gazeteci Tevfik Nevzat Beyin kızıdır. Sorbonne Üniversitesinde edebiyat eğitimi okudu. 16 yıl Milletvekilliği yapmıştır. Hamileliği döneminde, yıllık izinleri kullanarak, mecliste hamile durumunda iken bulunmayı uygun bulmamıştır.

Milli eğitim müdürü: Güler Karakülah

Milli maç hakemi: Lale Orta
Muhasebeci: İclal Ersin.
Türkiye’de ilk kadın muhasebeci, ilk kadın banka müdürü ve ilk kadın ekonomi doktoru İclal Ersin’dir. 1939 da Atatürk onu Cenevreye tahsile gönderdi. Doktorasını Fransızca olarak hazırlayıp verdi ve 1941 de Yurda döndü. 1953 de Nişantaşı İş Bankası müdürlüğüne atandı. 10 yıl bu görevde kaldı.

Muhtar: Gül Esin. 1933 de Aydın’a bağlı Karpuzlu köyü muhtarlığına 500 oy alarak seçildi. Köyde kumarı yasakladı. Atatürkten ödül aldı. Kız kaçırma olaylarını önledi.

Müzeci: Seniha Sami. 1886 da doğdu.Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Farsça dillerini küçük yaşta öğrendi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında eğitimle ilgili tercümeler yaptı. Daha sonra ilk defa bir kadın Topkapı Sarayı Müzesine yönetici olarak atandı.

Opera sanatçısı: Semiha Berksoy
Ordunun kadın doktoru: Dr. Sema Aran
teğmen rütbesiyle, 1957 de orduya katılan ilk kadın doktorudur.
Orman mühendisi: Binnaz Zehra Sert
Otobüs Sürücüsü: Fatma Kasapoğlu
. Denizli Belediye başkanı Ali Aygören tarafından 2001 yılında otobüs şoförü olarak işe alındı.

Otomobil yarışçısı: Samiye Morkaya

Petrol mühendisi: Halide Ural Türktan

Pilot: Sabiha Gökçen. 1936 da Eskişehir Hava Okulundan mezunolan, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen Dünyanın ilk savaş pilotu ünvanını taşımaktadır. Gökçen 1937 de Dersim’im havadan bombalanmasına katılan ünvanını da taşımaktadır.

Polis memuru: Betül Diker

Profesör: Dr. Fazıla Şevket Giz

Rektör: Prof. Dr. Safet Rıza Alper
Radyo spikeri: Emel Gazimihal
Romancı. Fstma Aliye Hanım.
1982 de ilk romanı “Muhadarat”
Sahne sanatçısı: Bedia Muvahhit
Savcı: Tüzünkan Koçhisaroğlu ve N.Meliha Sanu.

Sayıştay üyesi: Fehrunisa Etmen

Senatör ve elçi: Adile Ayda
Sendikacı: Zehra Kosova Durmaz.

Sendika başkanı: Dervişe Koç
Sivil Pilot: Alev Kılıçkeser Hottin.
1993 de ticari havayollarındaki ilk Türk kadın pilotu oldu.
Siyasetçi: Emine Semiye Hanım. Osmanlı Demokrat Fırkası yönetim Kurulu üyesi. 1909 Subay: Ülkü Sema Toksöz

TBMM başvekili: Neriman Neftçi
Tiyatro Sanatçısı: Afife Jale.
1920 de İstanbulda sahneye çıktı.
TUSİAD Başkanı: Arzuhan Doğan Yalçın

Türkiye güzeli: Feriha Tevfik

TV spikeri: Nuran Devres
Uçağa binen: Belkıs Şevket Hanım. 1913

Vali: Lale Aytaman .1991 de Muğla Valiliğine atandı.

Veteriner: Sabire Aydemir

Yargıtay üyesi: Melahat Ruacan

Yüksek mahkemesi başkanı: Firdevs Menteşe

Yüksek mimar: Münevver Gözeler

Yüksek mühendis: Sabiha Ecebilge Güreyman. 1933 de inşaat mühendisi oldu. Fenerbahçe voleybol takımının da ilk kadın voleybolcusudur.

Zabıta Memuru: Afife İpek
Zıraat Mühendisi: Nezahat Süer


S O N



NOT: Emirgan İlköğretim Okulu Emekli Öğretmenlerinden Cafer HERGÜNSEL'in,

ARA BENİ SESİNİ DUYAYIM

KALFA

YAŞAM SÜRGÜNLERİNİ VERİRKEN

HAMİT NASIL OKUMA YAZMA ÖĞRENDİ adlı hikaye kitaplar SİMURG Kitabevinde satışa çıkmıştır.

Duyurulur.


















25 Nisan 2009 Cumartesi

TÜRK KADINININ GEÇMİŞİ - 3 --


















OSMANLI KADININDA İYİLEŞTİRME


Burhan Bursalıoğlu


Osmanlı Türk kadınının toplumdaki yerinin değerlendirilmesi Tanzimat Fermanıyla başlamıştır. Avrupa halklarından esinlenen bir dizi reform benzeri çağdaşlaşma etkinlikleri sonucunda, Osmanlı kadını düşünce alanında, siyasi ve toplumsal haklar verilmesi yönünde, ciddi gelişmeler sağlanmıştır. Bu dönemde, Avrupalı düşünür ve siyasilerlerin sık, sık Osmanlılar’ la kurdukları diyaloglar ve önerileri sayesinde, eğitimde çok geri olan kızlarımızın eğitimlerinin yapılması baskıları karşısında, 1858 de başlatılan, eğitim seferberliği içinde, ilkokullar, askeri tıbbiyeye bağlı ebe okulu, kız sanat okulu, kız öğretmen okulu açılarak ebe ve öğretmen yetiştirilmiştir.
Yetiştirilen bu kızlarımız , geride kalan çok miktardaki kızlarımıza göre az da olsalar, halkımıza hizmet götürmüşlerdir.
Bu arada, “Mukadderat” Şuku fezar” “Hanımlara mahsus Gazete” adlarında gazete çıkaran bazı kadınlarımız da olup, idarecilik yapmışlardır.

Meşrutiyetten sonra yine bazı kadınlarımız, kadınların durumlarını daha iyi bir seviyeye getirilmesi için “Teali-i Nisvan” “Müdafaa-i Hukuku Nisvan “ “Asri Kadınlar Cemiyeti adında dernekler kurdular.Bu mücadelelerinden sonra ilk defa 1917 de kadınlara boşanma hakkı tanındı, kadının rızasıyla, çok kadınlı evlilik kısıtlanmış oldu.

2. Tanzimat döneminde, Namık Kemal, Şemsettin Sami, Abdulhak Hamit Tarhan gibi düşünürlerin döneminde, gazete ve dergilerinde, sıkça “kadın” konusu üzerinde yazılar yazmışlardır. Kadının çeşitli meslek sahibi olmaları , görücü usulüyle evlenmenin zararları, kadınların çok zor durumda oldukları yönünde birçok görüş belirtip, öneriler yapmışlardır.

Sonuç olarak: Teokratik bir yapıya sahip olan Osmanlılarda, Tanzimat’tan, Birinci Dünya savaşına kadar geçen süreçte, kadın sorununa ilişkin gelişmelerinin temel niteliği, tüm kadınları kapsayıcı olmamıştır. Sadece büyük kent kadınlarının, çok sınırlı bir bölümüne yönelik olmuştur. Buna rağmen, kent kadınlarının çok az bir bölümü eğitimden istifade edebilmiş, çok az bir bölümü de düşük ücretle, işçi statüsüyle fabrikalarda çalışabilmişlerdir.
Evlenme, boşanma şeriat kanunlarıyla devam etmiştir.


CUMHURİYET DÖNEMİNDE KADIN


Atatürk Türk Kadınına Çağdaş bir konum kazandırma düşüncesini uygulama çalışmalarına başlayarak, kadının “Vatandaş” sayılmasına dahi karşı çıkan milletvekillerinin çoğunlukta bulunduğu bir mecliste ve Kurtuluş Savaşının en korkulu günlerinde, Türk kadınının en ileri toplumlarındaki yasal haklara sahip kılmak için ilk adımlarını attı.

Cumhuriyet döneminde Atatürk Devrimleri ile, kadınların toplumsal durumları önemli gelişmeler sağlamıştır. Yasalarda, kadın erkek eşitliği önemli derecede sağlanmıştır. Kadın boşanma hakkında, seçme, seçilme, eğitim, meslek edinme, kamu görevi yapma gibi gerekli olan haklara kavuşturulmuştur.

Kadının hukuk, çalışma, siyasal katılım, toplumsal ve aile yaşamında, eğitimde erkekle eşit haklara sahip olmak için tüm çabalar sarf edilerek, kısa zamanda da gerçekleştirilmiştir.

Türk Kadını, Kurtuluş Savaşının başlarında, hazırlık aşamasında ve savaş sırasında yaptığı çalışmalar tartışılmayacak kadar önemlidir. Onlar, ordunun yardımcı hizmetlerine katkıda bulunmakla yetinmediler, bununla sınırlı kalamazlardı. Sık sık çatışmanın da ortasında yer aldılar Tarih ne yazık ki bu kadınlardan pek çoğunun adını vermemiştir. Örneğin, Gördesli Makbule, Fatma Seher, Tayyar rahmiye, Nezahat hanım ve Hatice Hanımlar gibi. Atatürk, savaşta omuz omuza destek verdiği Türk kadınını asla unutmamıştır. Her fırsatta, kadına vefa duygusunu dile getirmiş, her yenilik için kadın haklarına öncelik tanımıştır.
Daha Ocak 1923 de, Cumhuriyet’i kurmadan önceki dönemde bile, kadının hakları konusunu, İzmir’de dile getiriyordu.
“Şuna inanmak gerekir ki, yeryüzünde her şey kadınlar tarafından yapılmıştır. Bir toplum, onu oluşturanlardan, yalnız birinin ihtiyaçlarının kazanılması ile yetinirse, o toplum yarıdan çok güçsüzlük içinde kalır. Bir Millet ilerlemek ve uygarlaşmak isterse, özellikle bu noktayı temel olarak benimsemek zorundadır. Kadınlarımız da bilgili olarak ve erkeklerin geçtiği tüm öğretim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar toplumsal hayata erkeklerle birlikte yürüyerek, birbirlerinin yardımcısı ve destekleyicisi olacaklardır.Memleketimizde cahillik varsa, bu yaygındır. Yalnız kadınlarımızı değil, erklerimizi de kapsamaktadır. Son olarak diyorum ki, Bizi Analarımızın adam etmesi gerekirdi.Onlar edebilecekleri kadar etmiştir. Ancak bu günkü seviyemiz, bu günün gerektirdiği zorunluluk ve ihtiyaca yeter değildir. Başka zihniyete, başka olgunlukta adamlara ihtiyaç var. Bunları yetiştirecek olanlar da, bundan sonraki Annelerdir.”

Atatürk, 23 Mart 1923 de Konya’da halka hitap ederken şunları söylüyordu:
Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının fevkinde kadın mesaisi zikretmek imkanı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını, - Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar himmet gösterdim – diyemez.”


Tarsus’ta bir gezisinde, halk Gaziyi alkışlamak için toplanmıştı. Kurtuluş savaşında cephede de savaşan, Kara Adile Çavuş Atatürk’ün önünde secdeye kapanarak, Ona saygısını ifade etmek istedi. Atatürk, gözleri yaşararak onu yerden kaldırıp, “Kahraman Türk Kadını, sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlarımız üstünde göklere kadar yükselmeye layıksın. “ Bu sözleri, o kadının kişiliğinde, tüm Türk Kadınına söylemişti.

Türkiye’ de kadın hakları ile ilgili ciddi çalışmalar Cumhuriyet ile birlikte başlamıştır.
29 Ekim’ de ilan edilen Cumhuriyet sonrasında Atatürk Türk Kadının, toplumsal statüsünü değiştirmek için bir dizi başarılı reformlar yapmıştır.

Atatürk’ün:
1925 de İnebolu’da yaptığı konuşmadaÜlkenin esenliğini, çağdaşlığını, kadınların dünyaya açılmasında gördüğünü; 30 Ağustos 1925 de Kastamonu konuşmasında yine kadın hakları konusunda “ Bazı yerlerde görüyorum ki, yüzünü gözünü gizliyor ve yanından geçen erkeklere karşı, ya arkasını çeviriyor, ya da yere oturarak kapanıyor, bu tavrın anlamı nedir?
Efendiler, medeni bir milletin anası ve kızı bu garip şekle son vermelidir. Şüphe yok ki, ilerleme adımları iki cins tarafından, beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme, yeniliklerle birlikte, merhaleler aşmak lazımdır. Böyle olursa inkılap başarılı olur. Herhalde, daha cesur olmak lüzumu açıktır.”

Kadın hakları statüleri konusunda en önemli gelişmelerinden biri de “Türk medeni kanununun17 Şubat 1926 kabul oldu. Bu kanunla, Türk vatandaşlarına ayrım yapılmaksızın , Diğer uygar milletlerin vatandaşları gibi eşit haklara kavuşmuştur. Kadın, öncelikle anne ve eş olarak değerlendirilmektedir. Poligami önlenmiş, evlilikte tek eşlilik gerçekleştirilmiş, kadına, kocasından ayrılma hakkı tanınmış, mahkemelerde tanıklıkta cinsiyet farkı ortadan kaldırılmıştır.

1924 de kabul edilen Öğretim birliği yasası ile kadın ve erklere eşit eğitim yapma imkanları sağlanmıştır.

Türk kadını çok kısa zamanda, çalışma alanının her dalında başarılı görevler yapma durumuna gelmiş ve emeğinin karşılığını da almaya başlamıştır.

Önemli haklardan biri de, 3 Nisan 1930 da kabul edilen yasa ile, Belediye meclislerine, seçme ve seçilme kazanımıdır.
5 Aralık 1934 de de Türk kadınına, Milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Bu kararla, aynı zamanda Kadına eşit yurttaşlık hakları verilmiştir.

Atatürk bu konudaki düşüncelerini şöyle dile getiriyor. “ Bu kararlarla , Türk Kadınları siyasal ve sosyal alanda pek çok batı ülkesindeki kadınlardan daha üstün bir durum kazanmışlardır. Bundan sonra peçe altında, kafes ardında kadın kalmayacaktır. Türk kadınları bugün en önemli haklarını kazanmışlardır. Bundan ötürü, ben, bu kararı, en önemli reformlardan biri sayıyorum.” “Bu Millet modern olmaya devam edecekse, bu kadınların sayesinde olacaktır.

Kadınlarımızın katıldığı ilk Milletvekili seçimi, 1 Mart 1935 de yapıldı. Bu seçimde 18 kadın Milletvekili, % 4.6 oranla Meclise girmiştir. Atatürk’ün gördüğü bu son seçimden sonraki tüm seçimlerde, kadın seçilmiş milletvekili oranını, bu orana yetişememiştir. En son 2002 de kadın Milletvekili oranı %4.4 de ulaşabilmiştir.Bugün Afrikada , bazı devletlerdeki meclislerde bulunan kadın Milletvekili sayısı bizimkilerden daha fazladır.
.

1935 de bu güne kadar çok sular aktı. Bu gün yasalar karşısında kadın- erkek eşitliği vardır. Ama günümüz Türkiye’sinde, uygulamada, buna pek riayet eden bulunmamaktadır.. Kadınlarımızın özgürlüğü gün geçtikçe kısılıyor, erkeğin hakimiyeti artıyor, kadının eli kolu bağlanıyor, kız çocuklarımız okullardan uzak tutuluyor, töre cinayetleri artıyor, kadına yapılan şiddet yargıda dahi hafife alınıyor, cinsiyet ayrımcılığı, olumsuz yönde kökleşiyor.
Yukarıda da söylediğim gibi, kadın-erkek eşitliğinin uygulanamaması politik sahada daha çok belirleniyor. Ne zaman ki, halkımızın yarısını teşkil eden kadınlar, Parlamentoda, yarı yarıya temsil edilirler, o zaman kadın haklarındaki olumsuzluklar ortadan kaldırılır.

Kadınlar, özgürlüğünüzü ve ruhunuzu baskılardan kurtarın. M.K. Atatürk.


Bundan sonraki yazımız Cumhuriyet’imizin “ kadın ilkleri” olacaktır.

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...