12 Ekim 2011 Çarşamba

KİŞİSEL  GELİŞME, TOPLUMSAL  GELİŞ !!!


İKİNCİ BÖLÜM 


Ben gayet mutlu ve mes’ ut bir biçimde kişisel olarak gelişmemi sürdürürken, beynimin derinliklerinden gelen bu sesle kitaba bakış açım da acık (!) değişti.
           
Kitabın başka bir bölümünde ise yazar hata yapan bir garsonu hata yaptığını suratına vurmadan kendi istediği siparişi getirmeye ikna etti. Patates kızartması istemiş ama patates püresi gelmiş. Yazar da patates püresini de sevdiğini ama bu seferlik patates kızartması tercih edeceğini söylemiş. Garson da memnuniyetle patates kızartması getirmiş. Ama bence garson hata yaptığını anlamaktan ziyade mutfağa dönerken içinden

-         Herif uçmuş. Biraz önce patates püresi istemişti, şimdi kızartma tercih ederim diyor

ya da

-         Püre suratlı yavşak ! Madem kızartma istiyordun baştan öyle söylesene ! Ne uğraştırıyorsun adamı !

demiştir. Neden mi ? Çünkü o seni sadece patates dediğini anlayacak kadar dinliyor veya tikliyor. Mutfağa gidip

-         Ulan bu herif patates istedi ama kızartma  mıydı yoksa püre mi ?

diye düşünecek, sonra

-         Amaaaaan yanlışsa geri getiririz

diye düşünerekten eline ilk geleni alıp gelmiştir. Ve herhangi bir tepki almadığı için senden sonra ki müşteriye de aynı muameleyi yapacaktır.

Neyse… Yarım bırakmak gibi bir adetim olmadığı için kitabı bitirdim. Ve sonra hem o hem de okumuş olduğum diğer kişisel gelişim kitaplarının üzerlerinde tekrar düşündüm. Verilen örnekleri tekrar gözden geçirdim. Neredeyse hepsi şu şekilde idi:

-         Patronu bana zam vermesi için şöyle ikna ettim !
-         İşçilere şöyle dedi ve istediğini aldı !
-         Kendi bildiğimi yaptım ve mutlu oldum !
-         Sen şöylesin !
-         Sen böylesin !
-         Sen birsin başkası sıfır !
-         Ben bunu yapınca sizce müşteri kimin malını seçti ?
-         Sendikayı nasıl ikna edersin ?

vesaire vesaire… E ne var bunda ne güzel değil mi ?  Değil işte ! Çünkü okuduğum tüm kişisel gelişme taktikleri insanların kendi kısa vade menfaatlerini nasıl kotarabileceği üstüne kurulu. Yani geçenlerde okuduğum bir yazarın bir sözü gibi bunlar kişisel gelişim değil, insanları kafaya alma taktikleri sadece…

Ne insanların yaptıkları hataları ortaya çıkarıp onların düzeltilmesi var.

Ne insanın kendi hatalarını düzeltmesi var. Hata mı yaptın ? E  boş ver, ölüm mü var ucunda ?

Ne yardım, ne hoşgörü, ne sorumluluk…

Hiçbir şey…

Sadece Rabbena hep bana…

Aslında hepsi isimleri üzerinde SADECE kişisel ve SADECE maddi menfaat gelişimi üzerine kurulu. Hadi bilemedin aileye genişler; daha fazla değil.

            Ama bence mühim olan kişisel değil, toplumsal gelişim. Maddi değil, manevi gelişim. Bunun yolları yordamlarına geçmeden önce kendimi kişisel olarak geliştirmeye karar vermeden çok önce okuduğum bir kitapta, kişisel gelişimcilerin en büyük silahları olan herkesle iyi geçin, kötü adam olma tezine karşı kullanılabilecek bir söz okumuştum. Tam olarak olmasa da mealen şöyle idi :

-         Eğer bir insan hakkında herkes iyi konuşuyorsa; o insan ya aşağılık bir dalkavuk ya da karaktersiz biridir !!!

Ne güzel bir söz veya düşünce değil mi ? İnsan herkesle iyi olabilir mi? Herkesin her fikrine katılabilir mi ? Tabii ki hayır ! O halde ? Bence bırakın arada kötü olasın.

            Neden arada kötü olmak lazım biliyor musun ? Eğer dünyada kötü olabiliyorsan, herkesin katılmayacağı, peşinden gitmek istemeyeceği ve hepsinden önemlisi de senin onları korumak uğrunda kötü olacağın, bazı insanlarla ilişkilerini bitireceğin veya en alt seviyeye indireceğin ülkülerin vardır demektir. Bunlar herhangi bir şey olabilir. İnanç, din, vatan, bayrak, milliyet, namus, aile, bilim vs. vs. Ve ancak bu ülkülerde seninle aynı görüşü paylaşan insanlarla iyi olursun. Ama konu sadece o ülkü iken. Ve her konu da, her ülküde kendisi ile iyi geçinebileceğin kaç kişi var biliyor musun ?

            Bir. Sadece bir. Evet kendin. O nedenle her an, her yerde, herkesle iyi olmak gibi bir ülkü peşine düşersen, kendini yukarıda bahsettiğim tiyatroda bulursun. Ve ya sahnede olmanın getirdiği manevi yük ile bir süre sonra mutlaka bir terapist ihtiyacı içerisine girersin, ya da mal olmak zorunda kalırsın.

            Bugünlerde bütün dünyayı etkisi altına almaya başlayan ileri derecede rekabetçi kapitalist düzenin sonucu mu dersin yoksa şehirleşmenin, modernleşmenin sonucu mu dersin bilemem ama son zamanlarda önüne gelenin bir terapist ihtiyacı içerisine girmesinin, bir psikolojik yardım almasının en büyük nedeni bu yukarılarda da bahsettiğim tiyatro zaten. Veya her önüne gelenin yok scuba dalışları, koçluk yardımları, buna benzer kafa dağıtma, ortamdan kaçma çabaları içine girmesinin nedeni de bu. Hatta ve hatta aşırı hale gelmiş olan hayvan sevgisinin de nedeni bu başkasını oynama, herkesden, herşeyden bir beklenti, bir menfaat içinde bulunma durumu. Eskiden insana tapılırdı. Artık sadece ve sadece paraya, mala mülke, mevkiiye tapınılıyor. İnsanlık rayından çıktığı için insanlar sevgi ihtiyaçlarını insanla değil hayvanlarla giderir, insana güven kalmadığı için güven duyma ihtiyacını hayvanlarla karşılayacak hale geldi. Ortalıkta binlerce muhtaç, fakir, aç olduğu bilinirken, onların değil sokak hayvanlarının karnı doyuruluyor. Çünkü işin acı bir gerçeği olarak fakiri ayırmak da mümkün değil. En zengin görünenin borç içinde yüzdüğünü, en muhtaç görünüp ağlayanın ise bok gibi para içinde yüzdüğünü görmek olağan bir olay haline geldi…

Neden arada kötü olmak lazım biliyor musun ? Yukarıda senin bakış açından anlattığımın başka bakış açısı ile incelenmiş şekli ile; senin üzerinden direk veya dolaylı bir menfaati olan birinin o menfaatine giden yolu kesersen eğer sana kötü der. O insan gözünde kötü olursun. O insana kötü diyenlerin gözünde de birden bire iyi oluverirsin. Eskiden kötü olsan bile. Düşmanımın düşmanı benim dostumdur hesabı. Veya tam tersi olarak düşmanımın dostu benim düşmanımdır. Senden ve genel anlamda kimseden bir beklentisi olmayan bir insan için ne yaparsan yap sadece sokaktaki insansındır.

Üniversite yıllarında idi ve yine böyle asıp kestiğim günlerdi. Yıllardır komşumuz olan E… teyze benden bir saksı alıp kendisi için de çiçek ekip büyütmemi istediği bir gün kendisine bunun gayet kolay bir iş olduğunu, neden kendi hatta oğlu varken bana iş buyurduğunu sorduğumda bana

-         Sen bu aralar çok değiştin. Çok pürüz, çekilmez, huysuz herifin teki oldun

dedi. Şu an kim olduğunu tam olarak hatırlamıyorum ama başka bir tanıdık gerçek olduğu için daha fena olarak yorumlanan bir cevap verdi:

-         O değişmedi; sadece bu aralar kendi hayatını yaşamaya başladı, artık siz O’ nu kullanamadığınız için O size terbiyesizleşmiş gibi görünüyor.

Mühim olan toplumsal gelişimdir ve bu uğurda toplum savaşçısı olabilmektir. Toplum savaşçısı kimdir ? Kitabın sonunda da yazacağım ama hemen en basit kavramıyla örnek vereyim; sokakta yürürken önüne çıkan dalı yaprağı bilerek ama sebepsiz yere koparan mahlukata tepki veren insan toplum savaşçısıdır. Veya haksızlığa uğrayana arka çıkan insan toplum savaşçısıdır. Ve yukarıdaki ülkü konusunda yazdığım gibi sadece kendi gibi bir toplum savaşçısının gözünde iyi, muteber insandır. Diğerleri için:

-          Sanane bilader, babanın ağacı mı ?
-          Ay sana mı kaaaaaldı geri zekaaaaaaalı !
-          Sen benim kim olduğumu biliyor musun lan !
-          Ay inaaaaaaaanmıyorum adamın bir yaprak için yaptıklarına bak
-          İnek misin, otla mı besleniyorsun, sana ne kopardıysam ?
-          Ulan yolda manyağın biriyle bir yaprak yüzünden atıştık, herif uçmuş be

dir. Yani kötüdür, işsiz güçsüzdür, çoğu durumda ise delidir. Çünkü yolda yürüyenin kopardığı yaprağa laf etmek gibi deli saçması işlerle uğraşır. Toplum savaşçısı olmaya meyilli veya en azından vicdanlı biri ise, başını öne eğer, acık kızarır ve gider. Bunlarda zaten genelde henüz para kazmaya başlamamış yani hala sosyal zihniyetli, geleceğin toplum savaşçısı adayı onbeş yirmi yaş arası gençlerdir.

            Sen belki inananlardan değilsindir ama dini olaylar da var. Hz. İbrahim ateşe atıldı. Hz. İsa’ yı resmen çarmığa gerdiler. Hz. Muhammed taşlandı. Çünkü toplumsal gelişimi sağlayacak davranışları yerleştirmeye çalışıyorlardı. Neden devrimler genelde kanlı olur veya kansızları uzun soluklu ve aslına bakarsan sonuçta da başarısız olur hiç düşündün mü ? Çünkü toplumun ve düzeninin o anki halinden gaaaaayet memnun olan; toplumun ve düzeninin (veya düzensizliğinin) onlara kazandırdığı şeylerden memnun olan, yani o anki güç ve menfaat sahibi insanlar devrime, yeniliğe karşı çıkar. Sen hiç toplumsal çarpıklığı, düzenli düzensizliği veya düzensiz düzeni en acı şekilde ve günlük yaşantısında her gün yaşayan veya daha doğrusu bu düzenin veya düzensizliğin farkında olan sokaktaki adamın devrime karşı geldiğini gördün mü ? İnsanları cahil cühela bir yığın haline getirip, ondan sonra da fikri gelen herkese

-          Eski köye yeni adet getirme
-          İcat çıkarma başımıza

Sözleri neden denir anıyorsun ?

            Herkesin mutlu olduğu bir toplumda ne mi olur? (acı bir tebessüm ile) Toplumun her ferdi sadece toplumu düşünmediği sürece öyle bir toplum olmaz ki ?

            Konuyu dağıtmayalım. Yani gördüm ki bu kişisel gelişim kitaplarında verilen öğütlerin birçoğu aslında insanların birçoğunun kullandığı ve benim bu kişisel gelişim kitaplarını okumama yani aklen ve ruhen darlanmama neden olan taktikler. Evet resmen tak-tik-ler…

            Şu an araya girmem lazım. Kitap okumak veya bu kitabı yazmak üzere öğlen aralarında yemek yemek yerine yalnız başıma şirkette kalmayı tercih ediyorum

DEVAMI : 14.EKİM.2011 de 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MİLLİ BAYRAMLARIMIZ

  CUMHURİYET Burhan Bursalıoğlu Bu gün Cumhuriyetimizin 99. Yıl dönümü. 99 yıl önce bugün, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşla...